Giriş Tarihi: 10.10.2014

Her şehir ayrı hikaye

New York, Barselona, Londra... Yurtdışında yaşayan Türkiyeli yazarlardan nefes alıp verdikleri şehirlerin edebiyat haritasını çıkarmalarını istedik. İşte bir edebiyatsever için altın değerindeki seyahat rotaları

Bildiğiniz birkaç kitapçı ve kütüphaneyi unutun ve birer edebiyatsever olarak, yurtdışında yaşayan dört Türkiyeli yazarın sizler için önerilerini gelecekteki seyahatleriniz için şimdiden not edin. Her bir yazarın kendi yaşadığı şehir için yaptığı öneriler ile o şehrin edebi kültürünü keşfederken; tavsiye ettikleri kitaplarla siz kendiniz de yepyeni orijinal rotalar çıkartabilirsiniz. Şebnem Şenyener, Nedim Gürsel, Şavkar Altınel ve Nermin Yıldırım'ın adımlarını takip etmeye hazır mısınız?
Şebnem Şenyener Ünlü yazar, en sevdiği üç şehri anlattı.
ROMA, NEW YORK VE LONDRA
Burada yatanın adı suya yazılmıştır

Roma'dan, yani roman ve romantik kelimesinin sahibi olan başkentten, İspanyol Merdivenleri ile Trevi ya da Aşk Çeşmesi arasında, şu an oturduğum mahalleden yazdığımı söyleyerek başlayayım önce. Dışarısı akşam vakti, güneş Tiber nehri tarafında kızıl mavi bir gökyüzüyle günü kapatmak üzere. Parke taş sokaklarda sevgililer el ele, eşler kol kola, çoluk çocuk günün en sosyal, en keyifli anında, gezinti saatinde. Bu satırları yazarken, taraçaya sokaktan bu keyfin kelimeleri yankılanıyor İtalyanca'nın müzik dolu ahenkli sesinden. Şimdi bu ses, benim kulağımda. Üstelik, tanıdık, sanki Bir Türk Casusunun Mektupları 'nı yazan Giovanni Marana'nın sesi. Bir edebiyatseverin gezme zevki ile, gezme vaktindeki Roma'yı yazma keyfinin nağmelerinden bir şarkı. Dünyanın en güzel meydanı Piazza di Spagna'da meydanın şahane boyutlarına iltifat yağdıran uzun mu uzun saltanat palmiyeleri değil sanki de, ama o boyda, o uzunlukta güzel mi güzel, aşk dolu bir gazel. Merdivenlerin sağ alt köşesinde yanlamasına ebedi bir hüzünle yerleşmiş Keats-Shelly Evi ve hemen onun önünde Roma'nın benim için en güzel çeşmelerinden biri Fontana della Barcaccia. Bu muhteşem batık teknenin pırıltılı sularını pembemsi bir mutluluğa bulayarak dans eden akşam güneşi, o sulara, genç yaşında veremden ölen İngiliz şairi John Keats'in (Roma duvarları dışında Piramide bitişiğindeki) mezar taşındaki hazmı zor satırlarını yazıyor ebediyyen: "Burada yatanın adı suya yazılmıştır!" Az ilerisi bütün çevreyi sinemada abideleştiren yönetmen Frederico Fellini'nin sokağı Via Margutta ve Roma'nın ana kapısı Piazza del Popolo. İspanyol merdivenlerinden Villa Medici'nin önünden çıkan yol şehri tepeden seyrederek Borghese parkına varır. Harika bir gölcük, envai çeşit çeşme, havuz ve her şeyi sanki başka dünyalı gösteren şemsiye çamları içinde edebi bir ebediyet sergiler park... Sol taraftan yürününce, 2000 yıllık şaheser, her gördüğümde acaba hayatta mıyım diye bana kendimi çimdikleten Pantheon. Yola devam edince Torre Argentina kalıntılarına ulaşılır. Sezar'ın muhtemelen buradaki taşlar üzerinde katledildiği söylenir. Bu yüzden Shakespeare'in zehirli cümlelerini fısıldar mermer yıkıntılar: "Sezar'a onu daha az sevdiğim için değil, Roma'yı daha çok sevdiğim için başkaldırdım. Gözyaşlarım beni seven Sezar için, iltifatlarım onun başarılarına, hırslıydı onu öldürdüm. Tercih sizin, Sezar'ın hayatta kalmasına karşın yığınla kölenin ölümü mü, yoksa Sezar'ın ölümüyle insanoğlunun özgür yaşaması mı?" Bu satırlarla şimdi edebiyatseverleri New York'a Central Park'ta küçük bronz Shakespeare heykeline yönlendireceğim. Heykel, döneminin en önemli üç Shakespeare oyuncusu Booths kardeşlerin ilk ve son kez bir araya geldikleri Julius Cesar oyununda New York'ta topladıkları parayla yaptırıldı. Bir gecelik gösteriden dört ay sonra Booths kardeşlerden en genci, John Wilkes, başkent Washington'da Ford Tiyatrosu'nda Amerikan Cumhurbaşkanı Abraham Lincoln'ü tek kurşunla öldürdü. Kaçmak için sahneye atladığında Shakespeare'in Julius Cesar'ından "Kahrolsun Diktatör" repliğini haykırarak herkesi şaşırttı. Shakespeare'i, satırlarının günün birinde Amerika'da öldürülen ilk cumhurbaşkanı için kullanılabileceği tehlikesini ilelebet ölçüp biçmekle meşgul bir heykele dönüştürüp Central Park'a bıraktı. Central Park, New York'ta bir edebiyatsever için en keyifli gezinti yerlerinden biri. Hele hele yaz gecelerinde tam ortasında çimenlerin üzerinde Bir Yaz Gecesi Rüyası' nı izlerken. Çevrenizde envai çeşit dil, İspanyolca, İtalyanca, Türkçe ya da Çince, Rusça ya da Portekizce, Arapça ya da Swahili, Shabo ya da Yoruba, Farsça ya da Kürtçe fısıltılar, sahneden duyulan İngilizcenin vaktiyle buradaki gibi bir yığın dil karmasından doğduğu eski Londra'ya taşıyacaktır izleyenleri. Oradan da Roma duvarları içinde, Borghese parkında tıpatıp bir replikası bulunan Globe Tiyatrosu'na. Londra'da, Chauser ve Shakespeare'den itibaren yedi yüzyılı dolduran İngiliz edebiyatı kucaklar gezmeyi sevenleri; Covent Garden, Bloomsbury, Virginia Woolf ve Keats'ı heyecana boğan romantik şair William Wordsworth ile karşılaştığı Hampstead Heath'te. Charles Dickens neredeyse her köşe başında bir evden çıkıverir karşınıza. Londra'da edebiyat adım başı mesafede hep. Chelsea'de, Thames kıyısında yazarlar kadar edebi karakterler, roman kahramanları... Kısacası Londra bu konuda en kalabalık şehir. Oturduğum yere iki sokak mesafede Baker Street'te Sherlock Holmes sabah kahvemi içmeye giderken muhtemelen sokak köşesindeki dilencinin kılığına girmiş halde selam verir. Onu tanıdığımı anlamadan.
HANGİ YAZAR, HANGİ KİTAP?
Tam şu sıra New York Sanat Polisiyeleri 'ni yayına hazırlamaktayım. O yüzden New York'la başlayayım. Akşam Postası'nın 26 Ekim 1809, 'Kayıp Aranıyor, New York'u Yaratan Adam' ilanıyla. New York'lu yazarlar arasında benim için özel bir yeri olan Washington Irving ve Irving'in kahramanı, Dünyanın Başından Bu Yana New York Tarihi adlı kitabın yazarı Diedrich Knickerbocker'la mesela. Alhambra Masalları ile Granada'nın meşhur Alhambra bahçelerini de bir mitolojiye dönüştüren Irving'in New York'u anlatışında masalımsı bir tat vardır. New York'u başka renkleriyle, 30 yıl önce ilk önce İstanbul'da Engin Cezzar'ın oyunlarından, Brooklyn'e ve Harlem'e taşındığımda da James Baldwin'in kitaplarından öğrendim. Bir Başka Ülke'den örneğin, Rufus'tan, "ritimle yaşayan, ritimle ölen zenciden." Sonra, Paris'te yaşarken aynı Kara Panter sevgiliyi paylaştığımız zaman Rufus'la gerçek hayatta tanışmak da nasip oldu. New York'a o gözle döndüm. O gözle okudum Don Dellilo'nun Yeraltını. Geçen yıl nihayet Thomas Pynchon Bleeding Edge adlı bir polisiye ile anlattı New York'un Upper East Side mahallesini. Charles Dickens ise Londra'nın Shakespeare'den sonraki sahibidir. Kuzgunu, sonunda bir roman kahramanına dönüşmüş, Barnaby Rudge'in kuzgunu olmuş ve bunu keşfeden Edgar Allen Poe'ya New York heyecanıyla bir Kuzgun şiiri hediye etmiştir. Poe ile ilgili üçlemem Kalbim Çırılçıplak'ın son kitabı Ölümün Şarkısı Özgürdür ilhamını bu iki yazar arasındaki kuzgun muhabbetinden aldı o yüzden. Ama Londra da kuzgun kadar aşkın, esprinin şehri. Romalı kral Brutus'tan kimliğini alınca... Roma'dan aşk sanatını da öğrenmiştir. Roma'da Aşk Sanatı'nı yazdıktan sonra sürgün düşen Ovidus sayesinde. O yüzden Roma için Romulus Remus neyse edebiyat için Ovidus odur. Roma'yı Romulus ve Remus 'u ile anlatan Alberto Moravia da böyle anlatır. Moravia'nın Cinsel Aşk romanı kadar Elsa Morante'nin Tarih'in de Roma kendini gözler önüne serer.
Nedim Gürsel Bu romantik şehrin edebiyat haritasını usta yazardan daha güzel kim çizebilir?
Yazarların evine yolculuk
- Paris'e gelen bir edebiyatsever için rota çizmenizi istesek nereleri önerirdiniz?

- Bir edebiyatsever Paris'i gezerken ünlü yazarlarin evlerini de ziyaret etmeli elbette. Victor Hugo ve Balzac'ın evlerini özellikle öneririm. Ama Saint- Germain Bulvarı'ndaki Ecume des Pages kitapçısına da mutlaka uğramalı. Adını Boris Vian'ın ünlü romanından alan bu kitapçının raflarında aradığından fazlasını bulacaktır. Yine aynı semtteki elyazmaları ve edebiyat müzesini de öneririm.
- Paris'i en güzel hangi yazar anlatır?
- Paris'in ruhuna nüfus edebilmiş çok sayıda yazar sayabilirim, başta Fransız yazarlar olmak üzere. Ama 19. yüzyıl Paris'ini ve o dönemdeki kentsel dönüşümü en çarpıcı biçimde Baudelaire'in anlattığını söyleyebilirim. Bazı öykülerimde ve İlk Kadın adlı romanımda bir Türk yazarının bakışından Paris'i bulabilirsiniz, İstanbul'la harmanlanmış biçimde. Kentler, her zaman, ikizdir zaten. Aşk iki kişilikse, kent aşkı da bir bakıma, öyledir. Aragon'un Paris'inde, küllenmiş aşkların izini sürmenin de, hüznü ve mazohist zevki, yaşayan bilir, bir başkadır.
Nermin Yıldırım
Genç ve başarılı yazar, yaşadığı şehirde roman kahramanlarının izini sürdü.

Barselona'nın meşhur meydanları ve edebiyat
- Bize Barselona'da bir edebiyat gezisi yaptırmanızı istesek, tura neleri dahil ederdiniz? - Barselona'nın edebi anlamda en meşhur meydanlarından biri, Katalancanın en önemli romancılarından Merce Rodoreda'nın La Plaça del Diamant romanına ismini veren Del Diamant Meydanı'dır. Gracia bölgesinde bulunan meydan, dünyanın farklı noktalarından gelen okurlar tarafından ziyaret ediliyor. Hatta edebiyatseverler için şehirde romanlardan hareketle özel Merce Rodoreda turları da yapılıyor. Bu kapsamda yazarın eserlerinde geçen parkları, bahçeleri, pazar yerlerini, kafeleri tek tek gezmek ve kahramanların izini sürmek mümkün. Edebi ilgiler kapsamında değerlendirebileceğimiz bir diğer meydan da George Orwell Meydanı. Burası, iç savaş dönemi gazeteci olarak geldiği şehirde, habercilikten fazlasını yapması gerektiğine kanaat getirip cumhuriyetçi kanatta savaşa katılmış ve sonradan izlenimlerini bir roman olarak kaleme almış olan Orwell'ın anısını yaşatmak için isimlendirilmiş bir vefa meydanı. Ayrıca doğrudan edebiyatla ilgili değil gibi görünse de, şehre misafirlik edecek olanlara, Barselona'yı Barselona yapan usta mimar Gaudi'nin tüm eserlerini, başta da mutlaka La Sagrada Familia'yı görmelerini öneriyorum. Gaudi, eserlerinde sadece mimari dehasını sergilememiş, aynı zamanda bilhassa doğa formlarından yola çıkarak, baş döndürücü masallar yazmış bir sanatçı. Şehri çocukları ile ziyaret edenlere, bilhassa usta mimarın Parc Guell'ini ziyaret etmelerini öneririm. Burada Grimm Kardeşler'in meşhur masalındaki Hansel ve Gretel'in evlerine benzeyen bonbon şekeri kıvamında yapılar bulacaksınız. Yiyemiyorsunuz ama ruhunuz fazlasıyla doyuyor. - Barselona'nın izini hangi edebi eserlerde sürebiliriz? - Şehrin tarihi İspanya'dan bile daha eski. Ama bana kalırsa bu uzun tarih içinde şehri şekillendiren en önemli zaman dilimi iç savaş dönemidir. Franco'nun faşist ordusuna karşı savaşan cumhuriyetçi kanattaki anarşistlerin kısa dönemli bir devrim yaptığı, Barselona'da dükkanların kolektifleştirildiği; fabrikaların işçilerin denetimine geçtiği mucizevi bir dönem bu. Bugün Barselonalıların kendi aralarında kullandıkları hiyerarşisiz dilden, sınıfsız topluma öykünen kimi günlük yaşam pratiklerine kadar pek çok fevkaladeliğin o dönemin mirası olduğuna inanıyorum. Ve malum dönemi hem bir gazeteci perspektifi hem de edebiyatçı duyarlılığı ile anlattığı için, George Orwell'ın Katalonya'ya Selam adlı romanını ayrı bir yere koyuyorum. Bugün şehrin en kalabalık ve turistik caddesi olan Las Ramblas'yı, seneler evvel cepheye gitmek üzere hazırlanmış milis grupların devrim marşları ve alkışlar eşliğinde geçit töreni yaptığı, balkonlarından kırmızı siyah bayrakların sarktığı bambaşka bir yer olarak hayal edebilmek için, gelmeden evveli ille de okunmalı. Şehri roman kahramanlarıyla birlikte adımlamak için Eduardo Mendoza'nın Barselona'da geçen, şehri ve kültürünü de anlatan Mucizeler Kenti, Gurb'dan Haber Yok gibi romanları da okunabilir. Barselona kültürünü 'içeriden' bir gözle yansıtan romancılar arasında Juan Marse, Carlos Ruiz Zafon gibi isimleri saymak gerekir.
Şavkar Altınel
Yazar ve şair, Londra'ya yarım saat uzaklıktaki Berkhamsted kasabasında yaşıyor.
Kasabanın delisine dikkat

- Yaşadığınız kasabada bir edebiyatsever nereleri gezmekten zevk alır? - Berkhamsted denince akla ilk gelen isim elbette Graham Greene. Meksika'dan Vietnam'a, İsveç'ten Kongo'ya dünyanın bütün köşelerini dolaşıp her birinde geçen çarpıcı bir roman kaleme alan yazar bu küçücük kasabada doğup büyümüş. Kayıp Çocukluk adlı denemesinde ileri sürdüğü gibi her şey çocukluğumuzdaki deneyimlerimizden kaynaklanıyorsa, o da iyilik, kötülük, Tanrı, ihanet ve inanç hakkında hayatının sonuna kadar sahip olacağı görüşleri Berkhamsted'de edinmiş olmalı. Gittiği okul, düşüp boğulmaktan korktuğu kanal, can sıkıntısından babasının revolveriyle Rus ruleti oynadığı çayır, bir açık hava müzesinde sergilenir gibi hâlâ duruyor. Her yıl eylülde düzenlenen Graham Greene Festivali sırasında ciddi yüzlerle sokaklarda dolanan Greene uzmanı Amerikalı ve Japon profesörlere bakarak edebiyatın ve hayatın anlamı hakkında düşüncelere dalmak da mümkün. - Berkhamsted'i en güzel hangi eser anlatır? Kasabanıza uğradığımızda nereleri ziyaret edelim? - Berkhamsted'i en iyi anlatan da tabii gene Greene. Doğduğu yer otobiyografisinin ilk cildi A Sort of Life'ta önemli bir yer tuttuğu gibi, son romanlarından Casuslar ve İnsanlar'da da ansızın boy gösteriyor. İki yapıt da yola çıkmadan mutlaka okunmalı. Ve son bir tavsiye: buralara kadar gelmişken Berkhamsted kökenli öteki önemli edebiyatçı William Cowper (1731-1800) ile ilgili bir iki mekana da göz atmak isteyebilirsiniz. Hayatı büyük acılar içinde geçen bu zavallı şairin "Kuğpır" olarak okunması gereken adını siz de Berkhamsted sakinleri gibi lütfen "Kavpır"a çevirmeyin. Kasabanın böyle yapanlara Cowper'ın "Bir zamanlar yaşadığımız yerlerde adımız bilinmiyor artık" dizesiyle karşılık veren tehlikeli bir delisi var. Bu deli benim.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.