Bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş
İngiliz yazar Julian Barnes, yeni romanı Zamanın Gürültüsü’nde Sovyetler Birliği’nin en büyük bestecisi Dimitri Şostakoviç’in siyasi baskılarla dolu hayatına bakıyor
BAKİ'NİN DEDİĞİ GİBİ...
Sorgusu sırasında Stalin'e suikast planı yapan bir yüksek rütbeli askerle olan tanışıklığı Şostakoviç'i bir gulag'a sürülme tehlikesinin eşiğine getirmiş. Her akşam bavulları hazır vaziyette evinin koridorunda devlet görevlilerinin kendisini alıp bir çalışma kampına götürmesinin endişeli düşüncesiyle bekleyen Şostakoviç'in hayatında bu korkunun belirleyici etkisi yıllar boyunca sürmüş. Barnes, gençliğinden ölümüne hayatının tamamına baktığı Şostakoviç'i ilk defa bir tren istasyonunda, bir dilenciye votka ikram ederken takdim ediyor okura. Gergin bir adam karşımızdaki: kırılgan iç dünyası, sürekli oynamak zorunda bırakıldığı toplumsal rol nedeniyle iyice sarsılmış. Yanındaki arkadaşıyla bir seyahatin orta noktasındalar. Bu açılış sahnesinde Şostakoviç'in dilenciye ve arkadaşına uzattığı kadehlerin birbirine çarparken yarattığı çınlama, romana yayılan bir temanın başlangıcını oluşturuyor. Zaten Barnes'ın bu enfes romanı, büyük Osmanlı şairi Baki'nin meşhur dizesi "bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş"i bize hatırlatmak için yazılmış gibi adeta. Bize tarihin, kültürün, geleneğin derinliklerine gömülmüş bir hakikati ağır ağır fısıldıyor. O hakikat da şu: Şostakoviç, Baki'nin sözlerini kanıtlamak istercesine, bir an bile yakasını bırakmayan ülkesindeki siyasetçilerin ve onu politik tavırlar almaya davet eden New York ve Londra gibi şehirlerde rahat yaşamlar süren kültür insanlarının söylediklerini göz ardı edip yalnızca tarihe miras bırakacağı müziğe adamıştı bütün hayatını. Bestelerinin icra edilmeyip seyirci önüne çıkmadıkça bir değeri olmadığını düşünenlerdendi Şostakoviç. Bu nedenle de başkalarına taviz vermek gibi görünen şeyleri hızla, üzerine kafa yormadan yapıyordu. Velakin dernek toplantılarının, konferansların, siyasi söylev çekilen buluşmaların bürokratik dünyası adım adım Şostakoviç'in sanatçı dünyasını nefessiz bırakmış Barnes'ın romanına göre. Çalışma kampına gönderilme korkuları, bireyci bir küçük burjuva olarak damgalanma endişeleri ve bestelerinin yasaklanmasının kendisine yaşattığı dehşet, adım adım sanatçının ruhunu öldürmüş. Hakikaten de, bâki kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş, ancak bu hoş sadâ'yı bu kubbede bırakmanın da bir bedeli varmış.
EN SON HABERLER
- 1 Kime, hangi kitap hediye edilmeli?
- 2 İlber Hoca’nın kitaplarıyla tarihte yolculuk...
- 3 Cem Sultan’ın öyküsüne farklı bakış
- 4 Açık havada kitap okuma vakti geldi
- 5 İnsan en çok kendine yalan söyler
- 6 Hangi irade terbiyesi?
- 7 Birkaç kişisel keşif yolculuğu
- 8 Oruç mevsimine hoş geldiniz çocuklar
- 9 Anadilin yitirilmesi kişiliğin yıkılmasıdır
- 10 Rüyalardan Cem Sultan devrine açılan kapı