Son Güncelleme: Perşembe 18.08.2016
Çiçekli şiirler yazmak istiyorum bayım
Şair Didem Madak aramızdan ayrılalı tam beş yıl oldu. 24 Temmuz’da ayata veda ettiğinde 41 yaşındaydı... İyi şairdi... Madak’ı kaybettik ama dizeleri yaşamaya devam ediyor. Biraz geç de olsa Madak’ı anmadan geçemedik...
SİZ AŞKTAN NE ANLARSINIZ?
Neden ağladın bu kadar sahi? Doğduğunda kızına ismini verecek kadar çok sevdiğin annen için mesela değil mi? Biz biliyoruz ki annen çok sevinmelerin kadınıydı, bazen sevinince annen gibi, rengarenk reçeller dizerdin kalbinin raflarına. "Siz aşktan n'anlarsınız" diye bir şiirin var. Of! Nasıl şiir o? Annenin ölüsünü şiirle yıkadığından bahsediyorsun, sen bahsederken biz kalbimizle bahse giriyoruz, ağlarsak galibiz, ağlamazsak mağlup. Füsun seni 13'ünde bıraktı, sen diğer Füsun'u 3'ünde... "Canım kızım, cehaletimden şair oldum... Annesizlikten. Sen sakın şair olma!" demişsin ama belki kızın da senin gibi 'yazarken, hayatı sandığından çok sevecek ve ona hayranlık duyduğunu anlayacak...' Annen öldüğünde üvey anneli evinden kaçıyorsun, koskoca hukuk öğrendiğin okulunu bırakıp, 19 yaşında sonradan terk edeceğin bir evlilik yapıyorsun. Değer miydi Didem? 'Annem öldüğünde ay dede içimde / yüzlük bir ampul gibi parçalandı' diyorsun ya, parçalandığı için biz seni tanıdık, kaçmakla ne iyi etmişsin, değermiş Didem: ardımda kırık bir ayna / üvey anneleri hayatımın / batsın diye güneşe tempo tutan o kız çocuğu / evden kaçışımın pembe spor ayakkabıları vardı... Tek başına ayakta durmaya çalışırken, bir bodrum katında geçiyor bir kısmı hayatının. Kardeşin Işıl sadece süt içip, çikolata yediğini hatırlatmıştı bize. Bu yüzdenmiş 'süt içtim acım hafiflesin diye / çikolata yedim bir köşeye çekilip / zehrimi alsın diye' yazışın bundanmış. Kardeşin Işıl... Hayattaki en önemli yoldaşın, sırdaşın... Oyunlar oynuyordunuz hani, sen Işıl'ın yelkenini üflemiyordun, sensiz uzaklara gitmesin diye. Hatırlat herkese, düşleriniz el ele tutuşmuştu, iki kelebek gibi... Çok zor yıllar geçirdin "Allah'la samimi oluşum öyle uhrevi sebeplere dayanmıyor" demiştin. Sonra bir gün yolun sonuna geldiğini hissedip kendine 'dur' dedin. Sana göre insan ya ölerek ya da yaşamaya karar vererek kendini durdurabilirdi. "Allah benim çaresizliğimdi" diyordun. Şiirineyse şöyle tecelli ediyordu bu arayış: ben işte miraç gecelerinde / bir peygamberin kanatlarında teselli aradım / birlikte yere inebileceğim bir dost aradım... Ağlayan Kaya'da kalbin, şiirinin Hacer'ül Esved taşıydı... Şiir, Didem'e herkesten ve her şeyden daha çok özgürlük vaad ediyordu. Yaşlanmak da Didem için bir özgürlük vaadiydi. Didem... Gençken cebinde taşıdığın falçatalardan, gecenin üçünde hiç korkmadan, arkandaki ayak seslerini kollamadan sokaklarda yalnız dolaşabilmenin şiirine çok şey katacağını düşünüyordun ve eteklerinin ucundan sarkan paçalı donlara aldırmadan dolmuşa binmeye çalışan yaşlı teyzeler senin için büyüleyiciydi. Yaşlanmayı geciktirici kremler kullanmayı reddedişin de bundandı. Şöyle demiştin hani şiirinde: ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi / tırnaklarıyla düzeltemiyor insan... Yazgında, ömrünün 42'inci 365'ine yer yoktu. Ve sen gittin... Kaybolmak istemiştin bir zamanlar, "kapının arkasında yokum" demiştin ve divanın altında da, bulamazdık artık seni hayatın ortasında... Şimdi gerçekten ilk merak ettiğiniz şey Didem'in doğduğu yıl, doğduğu yer, okuduğu okullar, çalıştığı işler, aldığı ödüller mi? Yani hatıralarını yazar gibi, gürül gürül yaşayan bunca şiiri varken? Adım adım merak etmek, ettikçe deşelemek varken? Siz iyisi mi önce şiirlerinden başlayın, sonrası da gelsin kendiliğinden...
EN SON HABERLER
- 1 Kime, hangi kitap hediye edilmeli?
- 2 İlber Hoca’nın kitaplarıyla tarihte yolculuk...
- 3 Cem Sultan’ın öyküsüne farklı bakış
- 4 Açık havada kitap okuma vakti geldi
- 5 İnsan en çok kendine yalan söyler
- 6 Hangi irade terbiyesi?
- 7 Birkaç kişisel keşif yolculuğu
- 8 Oruç mevsimine hoş geldiniz çocuklar
- 9 Anadilin yitirilmesi kişiliğin yıkılmasıdır
- 10 Rüyalardan Cem Sultan devrine açılan kapı