Cuma 10.03.2017
Son Güncelleme: Pazartesi 03.04.2017

Bir sevdadır İstanbul

Yazar Beşir Ayvazoğlu, son kitabı Bir Ateşpâre Bin Yangın’da İstanbul’un sırlarını edebiyatçıların cümleleriyle anlatıyor. Kitap geçmişe bir özlem olduğu kadar bugüne de bir mesaj niteliği taşıyor

Sayfayı çevirdim; iste oradaydı.
"Tam da böyle düsünüyordum, hislerime tercüman olmus" derler ya öylesi: Istanbul'u gezmenin de bir adabı vardır.
Cümle burada dursun, çok degil 15 gün öncesi... Bir yakınımı ugurladıktan sonra havaalanından Fatih'e geçtim. Çocuklugumun, ilk gençligimin geçtigi semt, Istanbul'un gerçek ruhuna bir yolculuktur aynı zamanda...
Pertevniyal Sultan'ın adını tasıyan lisemin yanındaki zarif Osmanlı saheseri Valide Camii'nin önünden kıvrılıp Laleli'ye ilerledim. Laleli Camisi'nin çaprazında karsılıklı iki taraflı merdivenden inilen tarihi Koca Ragıp Pasa Kütüphanesi'nde anıları tazeledim. Beyazıt'a yürürken gölgesi üstüme düsen üniversite binaları ve kütüphanenin bitimiyle ulu bir çınar gibi duran Beyazıt Camisi'yle göz göze geldim.
Kapalıçarsı'nın kapısından kıvrılıp Çemberlitas'taki Bizans sütunu, bedestenler, mezarlıklar arasından Cagaloglu'na döndüm. Babıali yokusunu sırtlar gibi duran vilayet binasının önünden Sirkeci Garı ve nihayet Eminönü'nde Yeni Camii'nin güvercin ve insan kalabalıgı arasından Bogaz'a baktım.
Mısır Çarsısı'na bir kapıdan girip ötekinden çıkıp Sultanhamam sokaklarına daldım. Sesler, yüzler ve ruhlar arasından sıyrılıp tekrar sahile indim. Vapur; Besiktas, Ortaköy, Arnavutköy, Bebek'e sırayla yanastıktan sonra karsı sahile geçip Kandilli'ye sonra da Anadoluhisarı'na halat attı.
Indim ama vapurun Fatih Sultan Mehmet Köprüsü'nün altından geçip Kanlıca'ya oradan da son duragı Çubuklu'ya, Pasabahçe'ye yolu vardı.
Iki yakayı tablo gibi süsleyen evleri, yalıları, hisarları, sarayları, iskeleleri, agaçları seyrederek yaptıgım yolculuk bu kentin eski sakinlerinin, seyyahlarının duygularından farklı degildi. Istanbul böyledir; yüzlerce kez geçtiginiz, baktıgınız, soluklandıgınız, bulusup ayrıldıgınız yerler her seferinde ilk kez oluyor hissini verir.
Niye mi böyle; nedeni herkese göre degisir ama benimki sefkatli bir ana kucagı gibi olmasıdır bu sehrin. Dostça, sevgiyle yaklasırsanız o da size sırlarını açar...
Türk edebiyatının degerli kalemi Besir Ayvazoglu'nun son kitabı Bir Atespâre Bin Yangın bu sırları; sairlerin dizeleri, romancıların cümleleriyle anlatıyor.
Ayvazoglu zor bir isin altından basarıyla kalkmıs.
Toprak, Su, Hava ve Ates temalarının altında Türk edebiyatının büyük isimlerinden yapılan alıntılar kendi görüsleriyle birlikte yer almıs. Seyahatler, Eyüp Sultan, Kocamustafapasa, Ayasofya, Topçu Kıslası hikayelerinin yanı sıra Istanbul sevdalısı edebiyatçılar, su kültürü, Istanbul kültürü, yapılar, Bogaziçi, vapurlar, agaç estetigi, kaybolan sesler ve yangınlar gibi yüzyıllar içinde kenti var eden unsurlar da kitaba hayat veriyor.
Ayvazoglu'nun kitabında sıklıkla andıgı Istanbul tutkunu ünlü sair Yahya Kemal Beyatlı'dan verdigi örnek herkesin aradıgı sorunun da cevabıdır:
"Istanbul'da uzun yıllar yasamıs, yasadıkça tanıyıp sevdigi semtleri zamanın derinligine dogru enine boyuna ögrenmis insanların, yasları ilerledikçe, bu sehrin güzelliklerinin sonsuz oldugu kanaatine varacaklarından emindi. Gerçek sanatkarların Istanbul, Üsküdar ve Bogaziçi'ni hangi tepeden, hangi kıyıdan, hangi köseden, hangi mevsimde seyrederlerse, günün her saatinde sayısız güzellik bulacaklarına ve ömürlerinin bu güzelliklerin koleksiyonunu tamamlamaya yetmeyecegini düsünüyordu." Evliya Çelebi'den Orhan Veli'ye, Baki'den Bedri Rahmi'ye, Mehmed Akif'ten Nazım Hikmet'e, Necip Fazıl'dan Ahmet Ümit'e, Ahmet Hamdi Tanpınar'dan Orhan Pamuk'a kadar onlarca yazar ve sairin konuk oldugu kitap aslında geçmise bir özlem oldugu kadar bugüne de bir mesajdır.
Yahya Kemal ve Ahmed Hamdi'nin Istanbul sevdasını takip eden Nihad Sami Banarlı sehrin estetigini önemsiyordu. "Milli Peyzaj" diyordu buna: Istanbul güzelligini biraz da simetriye düsman olmasına borçluydu. Hiçbir semt birbirine benzemezdi.
1950'li yıllardaki hızlı betonlasmadan rahatsızlık duyuyordu. Unkapanı'nda Fatih Camii'ni perdeleyen bir apartmanın son katlarını yazarak, uyararak yıktırmıstı.
Banarlı'nın o gün söyledikleri hala güncelligini koruyor:
"Asırlar içinde halk zevkiyle islenmis milli sehir dekorlarını oldugu gibi saklamak medeni bir vazifedir. Istanbul, bugün adeta atalarının çocukları elinde degil de hoyrat bir kavmin elindeymis gibi, öldürülüyor." Besir Ayvazoglu'nun sarkı gibi, güzel bir yemek gibi hazla okudugum kitabı sehri yönetenlerin basucu kitabı olmalı.
Suya özlem...
Çocukluğumda bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardı: Çırçır, Karakulak, Şifa Suyu, Hünkar suyu, Taşdelen, Sırmakeş... Bir gün damadı babama: "Bu onun ilacı, tılsımı gibi bir şey... Onları sayıklayınca iyileşiyor, demişti." Ahmet Hamdi Tanpınar/ Beş Şehir

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.