Cuma 12.05.2017
Son Güncelleme: Cuma 12.05.2017

Bir edip, bir Necip

“Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun” diyor Necip Fazıl bir şiirinde. Ve böylelikle aramızdan ayrılışını yıllara vurduğumuzda, 34 sayısı ilkçağ insanlarının kil tabletlerindeki çiziklerden ibaret kalıyor

Tabiat hakkını vererek okuyamadığımız bir şiir gibi akıp gitmiyor mu gözlerimizin önünden, her defasında aynı bakışlarla izlemeye koyulduğumuzda onu? Ağaçlar öyle muntazam ki mesela, "sanırım tüm doğa için bizler birer uzaylıyız" diyorum hep. O güzel şairlerin, o güzel benzetmeleri geliyor aklıma. Bir de Necip Fazıl'ın, Nuri Pakdil'e verdiği bir röportaj sırasında çiçeklerle ilgili yaptığı tatlı itiraf: "Onların taşıdığı renk fenerlerine hayran hayran bakmadığımı ve oradan ilahi sanata çıkmadığımı söyleyemem..." Ruh derken peki? Fazıl'ın deyimiyle, 'ele avuca sığmaz, kanun ve çerçeveye girmez, girift ve esrarlı, naz ve cilve dolu bir varlık halinde idrak etmek istediğimiz' ruh mu? Galiba öyle...
Onun, ters bir mizaç hareketiyle bir bedeni kâğıt gibi kavurup yakabileceğini anladığımız kadar, keskin bir idareyle de, çürük bir kalıbı kavrayıp tutabileceğine inanırız. Mesele ruh olunca, ona şeklini veren ellerimiz, gündelik işleri halleden bir organ olmaktan çıkıp, kalp ve beynin süzgecinden geçerek hareket ediyor, bazen geçemeyerek... Necip Fazıl da işte o kuvvetteki ellerle yazdığı eserleriyle, ruhumuzda bir senfoni orkestrası kuruyor. "Ey maestro! Yeni bir nota bul artık" dedirten cinsten eserler... Tıpkı sonradan adına "Çile" dediği "Senfonyası"nın, 'Andante' bölümünde dile geldiği gibi: Lügat, bir isim ver bana halimden / herkesin bildiği dilden bir isim! / eski esvaplarım, tutun elimden / aynalar söyleyin bana, ben kimim?
İÇİNİN ZİNDANINDA YAŞAYAN BİR İNSAN
Kimdi Necip Fazıl Kısakürek? 1900'lü yılların başlarında o dönemde yaşayan çoğu insanın sahip olmak isteyeceği yaşam şartlarına sahip ve 'konak' hayatı için 'tımarhane' diyen, imkânların sarhoşluğunda kendini kaybettiği zamanlarda bile, aynı olanaklara bir o kadar mesafeli bir Necip... "Ne aldımsa, seksenini hayli aşkın olarak ölen, hayatı boyunca masum ve mazlum bir kadından aldığıma inanıyorum" dediği anne ile bahriye mektebindeyken yazdığı mektuplara karşı 'Ne güzel yazın ve üslubun varmış' cevabını verecek kadar oğlundan habersiz ve hayatı boyunca toplasan yarım gün konuştuğu bir babanın evladı Necip... 'Neşede de, kederde de son derece mübalağalı mahlûk' derken kendine, hallere göre dehaya mı, cinnete mi namzetti bu çocuk? Aşikârdır ki dehaya... 5 yaşında okuma yazmayı sökmüş olmak, her küçüğün harcı değildi çünkü. Kitaplarla erken yaşta tanışmış olmak, onların büyülü dünyasına yelken açmak aynı zamanda biraz da erken hüzünlenmeyi getiriyordu. Gözleri ve kalbiyle kalınca altını çiziyordu Necip mesela o sıra okuduğu kitapta kendisini hazin hazin düşündüren şu cümlenin: "Az yaşayacağımı biliyorum, onun için çabuk yaşamalıyım ki kaybımı kapatabileyim!"
Otobüste, dolmuşta, kalabalık içinde veya dopdolu bir sessizlikte de yazıyor olabilişini 'içinin zindanında yaşayan bir insan olduğu için, hiçbir dekor kaygısına düşmemesi' olarak yorumluyor Necip Fazıl. Düşünsenize "dünyayı yererken de yine onunla ilgim / nefse el süremiyor kara tahtada silgim" derken Beyoğlu'nda bir çayhanede demleniyordu belki, 'bu dünyada her mevcut bir hayret mevzusu, fakat kimse farkında değil' diye düşünürken, Galata'da oltalarını denize atıp duran balıkçıların arasında öylece duruyor da olabilir... Necip Fazıl bitmez; 1976'da, bizzat kendi sesiyle doldurduğu, doldururken fon müziği de kullandığı plakta Çile'ye refaket eden Beethoven'ın

***

YOL ARKADAŞLARI
hmet Hamdi Tanpınar ile Ahmet Kutsi Tecer yol arkadaşlarıdır Kısakürek'in ve ediplik için aksiyon vaktidir! Şiirleri edebiyat dergilerinde yayınlanan Necip Fazıl'ın kendi çıkardığı dergiler de olmuştur. Fikir olarak farklı yerde durdukları başka büyük ustalarla da kalemin efsunuyla aynı çatı altında bulunan Necip Fazıl için şiirdeki her kelime, 'içine renk renk, çizgi çizgi ve yankı yankı cihanlar sığdırmış birer esrarlı billur zerresi' gibidir... Ve işte Necip Fazıl da bir simyacı hüneriyle bütün bileşimlerini tamamlayarak şeklini verdiği kelimelerle, bizi içine çeker. Kendisine 'kaldırımlar şairi' dedirten ne sabahı göreyim, ne sabah görüneyim / gündüzler size kalsın, verin karanlıkları / ıslak bir yorgan gibi, sımsıkı bürüneyim / örtün, üstüme örtün, serin karanlıkları derken nasıl omuzlarını göğsüne çeken bedbin bir adam yürüyüşünü hayal ediyorsak, gelincik tarlasında yürürken göğe yükselen bir sitem de duyabiliriz ansızın: ne hasta bekler sabahı / ne taze ölüyü mezar / ne de şeytan bir günahı / seni beklediğim kadar. Beşinci Senfonisi'yle yeniden karşılayalım üstâdı şimdi...

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.