Cuma 12.10.2018
Son Güncelleme: Cuma 12.10.2018

Selim İleri: Gönül, bütün iyi duyuşlarımızın toplamıdır

Türk edebiyatının büyük ustası Selim İleri okurlarına iki kitap birden hediye etti. Biri, şair Abdülhak Hamid Tarhan’ın hayatına farklı cihetlerden bakan, bugünden düne geri dönüşlerle, ortaya benzeri olmayan bir portre koyan Kumkuma. Diğeri ise tek parti döneminin sonlarında geçen bir iç hesaplaşma romanı, Beklenen Sevgili/Elimde Viyoletler... İleri’yle iki yeni kitabını ve kendi dünyasını konuştuk

Çağımızın en büyük kalemlerinden Selim İleri'yi Selim İleri yapan muhteviyat üzerine düşünürken; kuvvetli anlatımı ve bu coğrafyanın dilini kullanmadaki ustalığının dışında, müthiş sezgisini, bu kültürün insanını zahiren de batınen de çok iyi tanıyor olmasını da hesaba katmamız gerekir. Elbette kendini, kendi ruhunu kalemiyle delik deşik etmekten çekinmeyen, en zor soruları kendine soran, 50 yılı aşkın bir yazı işçiliğini es geçmemeliyiz. "Bir Tanrı kulunu kapımdan çevirmem" diyen mütevazılığı ve kalenderliğini ise kendisini tanıyanlar biliyor zaten...
İşte Türk edebiyatının büyük ustası Selim İleri, aynı anda iki kitap birden hediye etti sevenlerine, bekleyenlerine... Biri Cumhuriyet dönemi öncesinin (Cumhuriyet sonrasında devam eden şöhretiyle) efsane şair-yazarı, meşhur Makber şiirinin müellifi, Şair-i Azam lakaplı Abdülhak Hamid Tarhan'ın hayatına farklı bir kurguyla göz attığı, dünyasına değişik açılardan yerleştirdiği 'yazar kameralarıyla' bugünle dün arasında yolculuklara çıktığı bir anlatı olan Kumkuma. Diğeri ise, tek partili hayatın son demlerinde, 1940'larda bir devlet kurumunda musahhih (düzeltmen) olarak çalışan bir kahramanın, Şefkati adlı bir hayali kişiye (belki de kendine) yazdığı mektuplardan oluşan, bir iç döküş, bir iç ve dış dünyayla hesaplaşma metni olan Beklenen Sevgili/Elimde Viyoletler adlı roman... Her iki kitap da, diğer İleri kitapları gibi okuyanın ruhunu ele geçiriyor, sarsıyor, bazen acıtıyor, bazen incittiği yeri kendisi tedavi ediyor...
- İki kitap birden yayımladınız. Bugün işimiz zor... Önce Kumkuma ile başlayalım dilerseniz. Abdülhak Hamid Tarhan'la ne zamandır ilgilisiniz?
- 1980'lerde yayımlanan bir romanım olan Saz Caz Düğün Varyete'de dolaylı olarak kendisiyle ilgili bir şeyler yazmıştım. Yine o yıllarda, rahmetli Çetin Emeç dönemindeki Milliyet'te de 'İstanbul'un Salonları' diye bir yazı dizisi hazırlıyordum. O dönem uzun bir Abdülhak Hamid portresi yazmıştım.
- Neydi ilginizi çeken Albülhak Hamid'de?
- Daha çok yaşamı ilgimi çekti. O dönemde eserlerinin hiçbirini okumamıştım. Özelikle Yakup Kadri'nin anılarında anlatılanlar ilgimi çekmişti. Bir tarafıyla müthiş bir alaturka dünyanın içinde, bir tarafıyla da akıllara durgunluk verecek bir alafrangalık, bohem bir hayat... Yaşadığı toplumun muhafazakar değerlerinin hem içinde hem çok dışında oluşu ilginç gelmişti bana. Sonra Ahmet Muhip Dıranas'ın sadeleştirmesinden Finten adlı tiyatro eserini okudum. Yıldız Kenter 50'lerde Finten'i oynamıştı. Bu arada kendi dilinden Tarhan'ı okumak, anlamak epey zor.
- Siz böyle diyorsanız epey zordur herhalde. Sizin eski Türkçeyle aranız nasıl?
- O çok komiktir. Rahmetli Behçet Necatigil'den üç-dört ay eski yazıyı, Osmanlıcayı öğrenmek için ders aldım ben. Ama aslında tek derdim Necatigil'in yanında olmaktı. 1975 falan... Her hafta bana bir gün ayırdı. Benim derdim onun sohbetinde bulunmak. Sonra bir gün gittim, bana, Eski Yazımızı Sökme Kılavuzu diye bir kitap almış. "Bundan sonra kendin devam edeceksin" dedi. Maalesef arkasını getiremedim, ama getirmek gerekirdi.
- Romanınıza geçmeden Hamid'le ilgili son sorumuz olsun. Her şairin, yazarın aslında tek bir derdi vardır gibi gelir bana. Onun varyasyonlarını yazar sanki farklı eserlerde... Hamid'in derdi neydi sizce?
- Ben Hamid'in şiirinden çok haz ettiğimi söylemeyeceğim ama, çok ağdalı bir dil. Ama oyunları muhteşem. Şiirde de ilk defa Divan şiiri geleneğinin dışında yeni bir şiir yapmış kendine göre. Tanpınar o açından değerlendirirdi onu. Ama kişiliği çok çarpıcı. İnançla inançsızlık, şüpheyle hakikat arasındaki geçişleri ilginç. Her seferinde inanca geri dönüyor ama yeniden uzaklaşıyor. Yine dönüyor..
- Beklenen Sevgili'nin düzeltmen kahramanı, Türkiye'nin sıkışık bir döneminde, tek parti iktidarının sonlarında, kendi iç ve dış çatışmalarını Şefkati'ye mektup olarak yazıyor. Şefkati kim diye sorup, 'katil uşakmış' gammazlığı yapmak gibi olmasın ama Şefkati hepimizin ikinci şizofrenik kişiliği gibi...
- Benim kaygılarımdan, korkularımdan, yılların getirdiği yorgunluktan, bıkkınlıktan bir şeyler var Şefkati'de. Özellikle 40'lar fonu var. Çok partili siyasete geçişin hemen öncesinde. Geçildiğinde bitiyor zaten roman. Şefkati o açıdan baktığımız zaman tek parti dünyasının siyasetine ezilmiş, kaybolmuş bir adam. Benden yaşça biraz daha genç, beş-altı yaş... Yaşlılık sorunlarını da onun üzerinden anlatmaya çalıştım.
- İnsan dönemiyle var ama her dönemde de yine insan insan! O açıdan bakıldığında döneminden bağımsız bir iç hesaplaşma romanı da diyebilir miyiz Beklenen Sevgili'ye?
- İkisi paralel, haklısın. İnsanın insana zaman zaman hiç sebep yokken büyük kötülükler yapabilmesi durumunu da işledim romanda. Bu halden kurtulabilmek de 'gönül eğitimi'yle mümkün. Hatta belki o bile zor. Belki hepimiz pek çok hatamızla gideceğiz öteki tarafa. İnsan kibirli bir yaratık. Onu yok ettim zannettiğiniz anda, yaşadığını görüyorsunuz küçücük bir tavrınızda, sözünüzde.
- Bahsettiğiniz gönül eğitimi, tasavvufu çağrıştırdı bana...
- Kültürel olarak tasavvuftan çok şey kazandım. "Bizi ancak gönül eğitimi kurtarabilir" diye bir cümlem vardır Bir Akşam Alacası romanımda. Net olarak tasavvuftan bahsediyorum orada.
- Peki, hep bahsettiğimiz o "gönül" nedir, nerededir Selim Bey?
- Gönül bize şifa verecek bütün iyi duyuşlarımızın toplamıdır Göksan Bey!
YAŞAMLA ÖDEŞTİKÇE DURULUYOR İNSAN
- Şairi bugüne getiriyorsunuz. Bir nevi hortluyor ve kendini arıyor. Bugün nasıl anıldığını, bugün ne ifade ettiğini soruşturuyor bir anlamda, geçmişe yapılan geri dönüşlerle birlikte...
- Onu hortlak yapmak yıllar önce aklıma geldi. Maçka Palas'ın önünden geçerken, oturduğu apartmanın önündeki tabela takılırdı gözüme hep. "Ulu Şair burada yaşadı" yazıyordu. Onun hep orada yaşamaya devam ettiğini düşünürdüm. Oradan geldi aklıma. 2004'te başladım kitaba. Çok yazdım, bozdum. Sonra iki-üç ay içinde yeniden toparladım. Uzun yıllar bir ur olarak kalmıştı içimde.
- Bir insanın kendini araması, ardında ne bıraktığını, kendisi hakkında neler söylendiğini merak etmesi de çok insani bir durum aslında...
- Rahmetli Sadri Alışık "Benimle ilgili ne yazacaksanız, ben ölmeden ama ölmüşüm gibi yazın, ben de göreyim" derdi. Var insanda bu duygu: "Benden sonra ne olacak!" Hele yazıp çizen, sanatla uğraşanlar için çok daha fazla var. Hamid'i anlatırken kendi iç dünyamı da dışarı vurdum epeyce tabii. Ama benim için eserlerimin çok kalıcı olması falan eskisi kadar önem arz etmiyor. Kalsa ne olacak, kalmasa ne olacak. Neticede işimizi düzgün yapmamız önemli. Vardığım nokta bu. Geçmişteki ihtiraslarımı yitirdim
- Gençken hırslı mıydınız?
- Evet. Hatta megalomandım! Yaptığım şeylerin çok önemli olduğunu düşünüyordum. Muhteristim... Başkalarının yaptıklarını kıskanmasam bile, "Niye bunu ben yapmadım" derdim.
- Nasıl duruldunuz?
- Yaşamla ödeştikçe duruluyor insan. Yaşamın ne kadar başka büyük sorunları olduğunu, bütün bunların aslında bir sınav olan yaşamın içinde ne kadar boş olduğunu, yaptıklarınızın aslında hayatın içinde küçücük kaldığını ayırt ede ede öğreniyor insan.
ESKİ YAZI ÇOK ÖNEMLİ
- Romanlarınızda eski Türkçe kelimeleri çok güzel kullanıyorsunuz, hatta sizin romanlarınızda nefes alıp veriyor o kelimeler gerçek manalarıyla... Ben sizden çok kelime öğrenmişimdir...

- Kelimeler açısından bir derdim yok. Ama yazıyı sökmek başka. Yıllar içinde koptu, gitti.
- Maalesef dille ilgili böyle bir travmamız var...
- Benim gençlik yıllarımda Attila İlhan, "Okullarda İngilizce gibi Osmanlıca da öğretsinler çocuklara" dedi. Kıyamet kopmuştu. Yakın dönemde yine gündeme geldi biliyorsunuz. Biz yine kıyamet kopartmayalım ama eski yazı çok önemli. Çok sayıda eser yeni yazımıza geçirilmiş değil.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.