Cuma 14.06.2019

19. yüzyılın kasvetli bulutu altında

İnsan kitap okurken kapısını farklı keşiflere açık tutmak istiyor. Ben de böyle okurlardanım aslında. Hem bildiğim yollarda yürümenin keyfini yaşamak istiyorum hem de kapımı farklı, yeni keşiflere açık tutmak... Sadece keşfetmek tutkusu da değil, bir de ilgi merceğimi sabit tutan, onu gel geç ilgilerden ayıran bazı özel alanlarım var. Bulutlarla ilgili metinlere duyduğum ilgi gibi... Bir uzun yolculukta verdiğim molada tanışmıştım mesela Stephane Audeguy'ın Bulutlar Kuramı kitabı ile. Dinlenme tesisindeki gazete bayiinin kenarına sıralanmış üç beş kitabın arasından görmüştüm bu farklı kitabı. Üstelik yazarını da hiç tanımadan, sadece ismine kapılarak almış, bir solukta okuyup bitirmiştim. Kitap beni yanıltmamıştı. Bazı özel okurların bir yanı hurafelerce beslenen alışkanlıkları beni de gelmiş bulmuştu; bulutlarla ilgili yazılmış bir metin asla kötü olamazdı! Sonra sonra ilgi merceğim yayınlanan metinler arasından bulutlarla ilgili metinleri seçer, ayıklar, bir tarafa yığar oldu. John Ruskin'in On Dokuzuncu Yüzyılın Fırtına Bulutu kitabına da adından başlayarak vuruldum. Kitabın kapağında 19. yüzyıl ibaresini görmek zaten kışkırtıcı, bir de yanına bulutlar eklenince... Peki, neden bulutlarla bu kadar ilgiliyim, diye sorarsanız verebileceğim doğru dürüst bir cevap yok. Belki de çocukluğumdan buraya taşıdığım kör bir ilgidir ya da birçok tutkumuz gibi doğuştan getirdiğimiz, yıllarca özene bezene büyüttüğümüz ama bir türlü de açıklayamadığımız bir sevme biçimidir. Ruskin, bir Viktoria çağı entelektüeli. Sanat eleştirmeni, ressam, şair ve toplum bilimci. Birçok Viktoryen gibi farklı disiplinlerin hepsini birden sahiplenen, onlarda teker teker kompetan olmayı seçen biri. Adını daha önce duymamıştım, ilk kez bu kitap vesilesiyle duyuyorum. Metin de zaten Ruskin'in 1884-1885 yılları arasında Oxford Üniversitesi'nde verdiği derslerin notlarından oluşuyor. Sanayi Devrimi'nin gerçekleşmesiyle birlikte İngiltere göklerindeki bulutlar eski parlaklığını yitirmiş, sanayileşmenin buharı, gri bir duman şekline bürünerek Homeros, Vergilius, Aristophanes, Horatius, Dante ve Milton'un tasvir ettiği olağanüstü güzellikteki bulutların üzerini örtmeye başlamış... İşte toplum bilimci Ruskin de sanayileşmenin getirdiği, getireceği tehlikelere bir entelektüel olarak dikkat çekmeye çalışmış. Kirlenen, asıl rengini yitiren bulutlar 19. yüzyıl sanatına nasıl yansıdı? Ya da nasıl yansımalıydı? Sanayi Devrimi nasıl sonuçlar doğuracak? Düşündükçe düşünüyor Ruskin, yer yer çığır açıcı, yer yer de kışkırtıcı sonuçlara varıyor. İnsanlar arasındaki ilişkilerin bozulmasıyla havanın bozulması arasında garip denklemler kuruyor: "Ağarmış Güneş, çürümüş bitkiler, kör olmuş adamlar... Sonuçta bana tüm bunların makul açıklamasının ya da anlamının ne olduğunu soracak olursanız, modern inanışlarınızdan hareketle size bir yanıt veremem. Ama bunun, eski insanlar için ne ifade edebileceğini söyleyebilirim (...) Herkes gücü yettiğince diğerine adaletsiz davranıyor. Ahlaki değerlerin üzerine bu kadar kasvet çökmüşken şunu hatırlatayım; geçmişte yaşayan her kâhin, gelecekte fiziki bir kasvetin ortaya çıkacağından şu şekilde bahsederdi: 'Aydınlık sema karalara bürünecek ve yıldızlar ışıklarını söndürecek.'" Ruskin'in Viktoria çağı içinden dillendirdiği bu erken çevreci uyarısı, yer yer distopyayı andıran veçheleriyle okumaya, tartışmaya değer.
CAHİT ZARİFOĞLU 79 YAŞINDA
Cahit Zarifoğlu adı gibi 'zarif' bir şairdir. Şiirleri ve hayatı hakkında yazılan, çizilen onca şeyi de hesaba katarak söylüyorum, yine de beni onun şiirlerinden çok günlüğü ilgilendirir. Yaşamak adını verdiği bu günlük, yeryüzünde yazılan başka hiçbir günceye benzemeyecek kadar nevişahsınamünhasır bir metindir. Zarifoğlu Yaşamak'ta, bizzat kendi hayatına dev bir mercekten bakar ve anları değil, o anları meydana getiren görüntüleri, o görüntüleri oluşturan imgeleri yazar. Bir ressam gibidir adeta. Tam da bu sebepten olmalı, güncesi, bir tarih sırasıyla ilerlemez. Başı sonu birbirine karışmış bir metin izlenimi verir. Oysa Zarifoğlu bu karışıklığa müsaade eder. Çünkü ortaya Yaşamak adlı kocaman resmin çıkmasını ister. Yazdıkları kendi güzel yüzüne benzeyen nadir güzel adamlardandır Cahit Zarifoğlu.
CENGİZ AYTMATOV'UN ARDINDAN
Cengiz Aytmatov 10 Haziran tarihinde aramızdan ayrılmıştı. Aytmatov bozkırın sıradan insanlarını yazmakla kalmadı, onların sıradan gibi görünen hayatlarından koskoca bir destan çıkarttı. Beyaz Gemi'den Cengiz Han'a Küsen Bulut'a, Cemile'den Toprak Ana'ya kadar yazdığı her şeyde acılar, hasretler, umutlar hiç de ajite edilmeden önümüze serilirler. Aytmatov Türk insanını anlatırken bir doğa bilimcisi gibi titiz çalışır. Çünkü çok bilinmez ama Aytmatov, Gorki Edebiyat Enstitüsü'ne geçmeden önce veterinerlik yüksek okulunda okumuştur. Ayrıca babası Sovyet Kırgızistan'ında seçkin bir devlet adamıyken Türk birliğini desteklediği için de kurşuna dizilmiştir. Bütün bunlar Aytmatov'un metinlerinde bir leitmotiv olarak bulunur. Bizi derinden etkilemesinin bir sebebi de budur. Ayna gibidir yazdıkları, her bakışta kendimizden nice şeyler buluruz. Rahmet olsun.
MUSTAFA AKAR

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.