Cuma 13.12.2019

Dedem papağanvari bir gençlik istemezdi

Necip Fazıl Kısakürek’in torunu Şeyma Kısakürek Sönmezocak ilk romanı Saklambaç ile edebiyat dünyasının ilgisini çekti. Kaleminde dedesinin izini arayacak okuyucular için: “Muhakkak ki ondan etkilendim. Ancak bire bir ona benzemek, Necip Fazıl’ın da gençlikten beklediği bir duruş değil”diyor

Şeyma Kısakürek Sönmezocak ilk romanı Saklambaç ile okuyucuyu kitaba dahil ediyor ve birlikte saklambaç oynamayı teklif ediyor. Kurallar belli, oyun sahibi "elma" derse çıkılacak "armut" derse çıkılmayacak. Peki, oyunun sahibi kim? Farkında olduğunuzu düşündüğünüz şeylerin aslında farkında mısınız? Kendi oyununuzun nereye kadar sahibi olabilirsiniz? Kısakürek, modern insanı kendi günlük hikayesi içinde hızlı bir şekilde akarken ayılmaya, iç içe girmiş kurmacalarıyla hızın içinde kaybettiklerini anlamaya davet ediyor.
Necip Fazıl Kısakürek'in torunu olması da okuyucunun genç yazardan beklentisini arttırarak dedesinden izler aramaya itebilir. Bu konuda yazar şöyle diyor: "Evet torunuyum; çoğu meselede onunla aynı fikirdeyim. Ama aynı fikirde olmam; dedem söylediği için değil; onun tam da istediği gibi çoğu şeyi okuyup kendi fikir dünyam yardımıyla bulmamla oldu. Aksi durumda pek çok yazısında yazdığı "papağanvari bir gençlik" olmaktan öteye geçemeyiz."
- Kitaba başlarken okuduğum önsözde kendimi Oğuz Atay'ın Tutunamayanlar adlı eserine benzer bir romanda bulacağım hissine kapıldım. Sonrasında kitap hemen özgünleşip beni şaşırttı. Art arda sayfaları çevirdim. Bir ilk roman için eminin edebiyat çevrelerini oldukça şaşırtacaktır. Şeyma Kısakürek Sönmezocak'ın bu eseri kaleme almasında yolu hangi yazarlardan geçti?
- Bugüne kadar okuduğum ne kadar yazar ve eser varsa hepsinin dahli olmuştur. Hiçbir tür sınırlaması yapmadan; teknik ve konu ayırımı yapabilirim. Şiir noktasında da konuları ve sanatıyla etkileyenler olduğu gibi; sanat ve konu hariç tekniğiyle de etkileyen yazarlar oldu. Lâkin beni roman ve öyküleriyle en çok sarsan Paul Auster oldu. Perec ve Murakami de sayabileceğim isimler arasında. Necip Fazıl'ın Aynadaki Yalan adlı romanı da felsefik açıdan vurucu oldu.
- Sizin Necip Fazıl Kısakürek'in torunu olduğunuzu bilenler bu kitapta belki biraz benzer bir üslupla karşılaşacaklarını zannedebilirler. Bu beklenti içinde olanlar için şimdiden neler söylersiniz?
- Muhakkak ki ondan etkilendim; onun çoğu eserini neredeyse ezberledim. Ancak bire bir ona benzemek; Necip Fazıl'ın da gençlikten beklediği bir duruş değil. Kültür hassası meselesinde vurguladığı gibi; ansiklopedilerce bilgiyi öğrenmek başka şeydir; o bilgileri kendi fikir ve şahsiyet dünyamızda yoğurup ortaya çıkarmak başka bir şeydir. Evet torunuyum; çoğu meselede onunla aynı fikirdeyim. Ama aynı fikirde olmam; dedem söylediği için değil; onun tam da istediği gibi çoğu şeyi okuyup kendi fikir dünyam yardımıyla bulmamla oldu. Aksi durumda pek çok yazısında yazdığı "papağanvari bir gençlik" olmaktan öteye geçemeyiz. İşte bu yüzden bire bir Necip Fazıl olamam.
İŞARETLERİ KAÇIRIYORUZ
- Aslında okuyucuyu pasif olmaktan
çıkarıp interaktif olmaya davet ediyorsunuz. Bu kurmacayı hadi birlikte yazalım diyor, ama her defasında sobelemelerine de izin vermiyorsunuz. Henüz kitabı okumayan okuyuculara ne demek istersiniz?
- Evet doğru; aslında bu tamamen bir kader prototipi. Hayatta da bunu yaşamıyor muyuz? Bazı meselelerde yaptığımızı, bitirdiğimizi yahut baş ettiğimizi sanıyoruz, ancak hiç ummadığımız bir anda hiç de öyle olmadığını fark ediyoruz. Önemli olan okuyucunun; bunun başka bir el tarafından planlandığını ve o ne isterse istesin maalesef pek de onun istediği gibi olmayacağını anlaması.
- Kitapta 'İnsancık' olarak tabir ettikleriniz var. Bu insancıkların onlar için üzülmeyi pek hak etmediklerini düşünüyorsunuz. Neden?
- İnsancık diye tanımladıklarım; ruhlarının beslenmesi gerektiğini bilmeyenler. Farkındalık dediğimiz şeyin olabilmesi için bile farkındalık gerekmez mi? Bu farkındalık dahi oluş- Dedem papağanvari bir gençlik istemezdi Şeyma Kısakürek Sönmezocak ilk romanı Saklambaç ile edebiyatseverlerle buluştu Necip Fazıl Kısakürek'in torunu Şeyma Kısakürek Sönmezocak ilk romanı Saklambaç ile edebiyat dünyasının ilgisini çekti. Kaleminde dedesinin izini arayacak okuyucular için: "Muhakkak ki ondan etkilendim. Ancak bire bir ona benzemek, Necip Fazıl'ın da gençlikten beklediği bir duruş değil"diyor mamışsa onlar için üzülüp üzülmemiz hiçbir şey ifade etmeyecektir. Onlar için önemli bile olmayacaktır.
- "Hayatının senin kontrolünde mi olduğunu sanıyorsun? Sen de başkalarının kurmacasının yan karakteri olabilirsin" deyip okuyucada şaşkınlıklar oluşturuyorsunuz. Modern insana vermek istediğiniz bir mesaj mı var?
- İçinde yaşadığımız çağ, inanılmaz bir hız barındırıyor. Bize de aynı hızı empoze ediyor. Hızlı hareket etmeliyiz. Az zamana çok iş sığdırmalıyız. Bu hız içinde, koşturmaca içerisinde gözden kaçırdığımız çok detay var. Hayata dair, kadere dair, bilemediğimiz şeylerin işaretlerine dair. Gözümde hep bilinmezlikle hayatın hızı çarpışıyor gibi geliyor. Bir meydanda; sırrını çözmeye çalıştıklarımız ile gözümüzün önünde olup dikkatimizi dağıtanlar çarpışıyor. Zamanımıza baktığımızda dünyevî meşgaleler yani dikkatimizi dağıtmaya çalışanlar önde gidiyor bu maçta. Ortada bir çarpışma olduğunu dahî hissettirebilirsem önemli benim için. Kurmacanın içerisinde de okuyucuyu şaşırtmamın altında bu sebep var. Sürekli kontrollü devam eden işlerde, hiçbir zaman farkına varma ihtimalimiz olmaz. Genel itibariyle tersliklerde daha çok ayırt ederiz.
- Dedenizden size ruhen, karakter ve yetenek olarak miras kalan şeylerin olduğunu hissediyor musunuz?
- Her meseleyi kuşatmaya çalışmam ondan gelen bir özellik. Sorgulamam, aklımı zorlamam da söylenebilir. Fiziki olarak daha çok babaanneme benzerim.
ÖNCE UNUTTURDULAR
- Kitapta aslında topluma dayatılan
kalıpları, gelenekleri, klasikleştiği için sorgulanmadan yapılanları ve insanların tüm bunlar içinde gelip giden ruh hallerine ışık tutuyorsunuz. Modern insana buradan ne demek istersiniz?
- Hani farkındalık denilen yahut dediğimiz şey var ya; o nasıl ortaya çıktı? Önce her şeyi unutturdular; detayları yok ettiler. Otomatiğe bağlandık. Sabah hızlıca kalkıp hızlıca kahvaltı edip yahut edemeyip, arabalara atlayıp, ezbere bildiğimiz şekilde yollarda ilerliyoruz. Kırmızı ışık yandığında; ışığın kırmızısını gördüğümüz için durmuyoruz; uzaktan baktığımızda bir gölgeyi fark eder gibi fark ediyoruz. Ama durup hiç ona, o ışığa, o renge, o camın içindeki altıgenlere bakmıyoruz. Çünkü meşgulüz ve vaktimiz yok. E peki o halden şimdi nasıl farkındalığa geçtik? Şimdi nasıl oldu da bunun peşinde koşar olduk? İşte bunun fark edilir olmasını istiyorum.
- Romanda bahsettiğiniz bir his var 'halleşmek' Aslında modern dünyadaki insanın en büyük ihtiyacı halden anlayan birilerini bulamayışı mı? Bu bulamayış, belki güvensizlik insanı zavallı bir duruma mı itiyor?
- Anlayan birilerini aramayı unutuyoruz bence. O duyguyu çok fazla öteledik ve artık hatırlamıyoruz. Ama çağ itibariyle psikolojik rahatsızlıkların bu hızla artmasında bu ötelenişin de önemi var.
BİLİNMEYENİ ARAMAK, GÖRÜNMEYENİ ANLAMAK
- Necip Fazıl Kısakürek'in torunu olmak sizin hayat, edebiyat, okuma ve yazı hayatınızı nasıl etkiledi?
- Wittgenstein'ın da vurguladığı "Dil dünyamızın sınırını oluşturur" fikri ve bunun ne demek olduğunu tam idrak edebilmem Necip Fazıl'ın dil bahsi ile oldu. Edebiyatın ilahi gayeye hizmet etmesi, bilinmeyeni aramak; görünmeyeni görmeye çalışmak, felsefe bunların tümü beni saran detaylar. Necip Fazıl'ın kitabında bahsi geçen detayları onu okuyup kısa cümleler halinde, yani sıkıştırılmış dosyalar gibi anlayabilmek var, bir de aynı merkezin etrafından dolaşıp; farklı onlarca kaynağı okuyup, tefekkür edip oraya varmak var. Birçok yazarın; filozofun farklı bakış açılarını, gayelerini okuyup araştırdığımda hepsi beni tek merkeze yönlendirdi.
Tarkovski'nin filmlerine yahut Tolstoy'un buhranına veya James Joyce'un "Gözünü kapat ve gör" deyişine; Necip Fazıl'ın "zamanın raksı ne bir yuvarlakta?" diye soruşuna; daha sayabileceğim birçok isim, film, söz, kitap var, baktığımızda hep aynı şeyi görmüyor muyuz? Bilinmeyeni aramak; görünmeyeni anlamaya çalışmak.
ROLLERİMİ KARIŞTIRDIĞIM OLUYOR
- İki çocuğunuz var. Hem anne hem bir eş hem de iş insanınız... Kitapta bahsettiğiniz gibi çok farklı rolleriniz var. Bu rolleri birbirine karıştırdığınız oluyor mu?
- Evet doğru; aynı zamanda bir kız çocuğu, bir kız kardeşim, bir yeğen, bir kuzen. Karıştırdığım olduğunda bunu fark ettim zaten. Bazen çocuklarımın yanında bir çocuk gibi yapıp onlardan şefkat beklemek yahut eşime çocuğum gibi davranıp azarlamak yahut babamı arkadaşım gibi görüp öyle davranmak. Duygu durumlarımızın bu karışık geçişleri bizi insan olarak çok sarsan bir mesele. Önce ayaklarımızı sağlam bir zemine basmalı, sonra durduğumuz yeri anlamalıyız. Aksi durumda biz ve çevremiz; modern çağ insanının psikolojik rahatsızlıkları ile boğuşarak yitip gideceğiz.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.