Cuma 10.07.2020

Bilimde yok sayılan kadınlar

Fransız yazar Cyril Gèly, Timaş Yayınları’ndan çıkan son romanı Ödül’de okuyucuyu, ölümünden yıllar sonra bile hâlâ hakkı teslim edilmemiş bir bilim kadınıyla tanıştırıyor: Lise Meitner... Ve onun bilim çevrelerinin görmezden geldiği hikayesini anlatıyor

Tarih, göz ardı edilmiş sayısız bilim insanıyla dolu. İsimleri anılmamış, çalışma arkadaşlarının kibrine kurban gitmiş, yetkililerce yok sayılmış ve hatta belki de bilerek gizli kalmayı tercih etmiş, niceliğine vakıf olamadığımız onca bilim insanı! Birbirlerinin icatlarına konan mucitler, hakikatleri bilmediğimiz için hâlâ takdirimizi kazanırken gerek bilimsel makalelerde gerekse akademik kayıtlarda yıllar, yıllar sonra bile bir şekilde adlarını altın harflerle yazdırmayı başarıyorlar. Neyse ki bu büyük kandırmacanın içindeki bilinmezlik, entelektüel birikimimize zeval vermiyor da böyle tatlı tatlı konuşuyoruz. Yine de önümüze sunulan kâşiflere ara ara şerh düşmekte fayda var. Esamesi okunmayan tüm bilim insanlarına saygıyla…
Dünya'nın Güneş etrafında döndüğünü söyledi diye başına gelmedik şey kalmayan Galileo'nun yeri ayrı, ancak artık teleskobun adının öncelikli olarak Hans Lippershey ile anılması şart mesela. Radyo dalgalarını alıp yürümüş Marconi'nin Nikola Tesla'lık tasladığı da gün yüzüne çıktı. İş 'esinlenerek' yola devam edip 'dönüştürmeye' gelince durumlar biraz da olsa değişir elbette. Bir uçtan diğer uca dünya üzerindeki her şeyin birbirleriyle bağlantılı olduğu aşikâr. Bu konuda bilim çevrelerince 'ilişki yönetim dehası' olarak kabul edilen Thomas Edison'un kıvrak zekâsına laf yok. X ışınlarını keşfeden ama bunun ne işe yaradığını bulamayan Wilhelm Roentgen'in açığını kapatan bir Edison'dan bahsediyoruz. Kendisinden önceki 22 bilim insanının yaptığı çalışmaları derleyerek bulduğu ampulü de anmakta yarar var…
BİLİMDE ERKEK EGEMENLİĞİ
Peki, sürekli yok sayılan kadınlara ne demeli? Karanlık maddeyi keşfederek astronomi alanında yeni bir alan yaratan Vera Rubin, Newton yasalarına ters düştüğü için kaale alınmadı. Yıldızların büyük miktarlarda hidrojen ve helyumdan oluştuğunu bulan Cecilia Payne makalesini yayınlatmak isterken, dönemin uzay bilimleri uzmanı Henry Norris Russel tarafından engellendi. Aynı Russel'ın kendi çalışmalarının da o yönde ilerlemesi akabinde makaleyi kendi adına kullanması yetmiyormuş gibi Payne'e yıllar sonra astronomiye 'katkılarından' dolayı Henry Norris Russell Ödülü verildi. Şaka gibi! Periyodik tabloda varlık gösteremeyen Ida Tacke'den, Eşlem Korunumu Yasası'nı çürüten ama deneyleri, ona yardımcı olacaklarını iddia eden çalışma arkadaşları tarafından çalınan Chien Shiung Wu'ya kadar pek çok kadın bilimdeki erkek egemenliğinin zorbalığına uğradı.
İşte hakkı teslim edilmeyen bilim kadınlarından biri de Lise Meitner!
LISE MEITNER'E SAYGI DURUŞU
Oyun ve senaryo yazarlığının getirdiği kurgusal hâkimiyeti, son romanı Ödül'de de açığa çıkaran Cyril Gèly, Nobel Kimya Komitesi tarafından fizyonun keşfindeki rolü yok sayılan Lise Meitner'in hakkını aramakla kalmıyor, adeta bize ''Haydi keşifleri çalınan diğer tüm bilim kadınlarına da sen bir göz at'' diyor. Meitner'in bir kadın olarak kaderi, DNA'nın keşfindeki rolü görmezlikten gelinen ve Nobel'i kazandıklarında çalışma arkadaşlarının nankörlüğüne kurban giden Rosalind Franklin ile aynı. Ve kim bilir daha kimlerle… Lise bir fizikçiydi ve 30 küsur yıldır birlikte çalıştığı Otto Hahn ise kimyacı. Hahn, 1946'da Nobel Kimya Ödül'ünü alırken Meitner'in 'bir çalışma arkadaşı' olarak bile ismini anmadı. Üstelik onunla birlikte büyük bir tutkuyla yaptığı bilimsel araştırma ve deneyleri, eşi ve çocuğunun dahi önüne koyduğu halde…
KURGUSAL YÜZLEŞME, ACI GERÇEK
Lise'nin ödülünü almak için Stockholm'e gelen eski dostunu kaldığı otelde ziyaret etmesi, sadece geçmiş zamanı yâd değildi elbette. Bu bir hesaplaşmaydı da. Yıllar sonra Otto Hahn bir hatıratında o soğuk kış gününden ''Lise Meitner'le aramızda tatsız bir konuşma geçti. Bu tartışmanın sebebi büyük ihtimalle hayal kırıklığına uğramış olmasıydı. Çünkü ödülü tek başıma alıyordum'' diye bahsedecekti. Esma Fethiye Güçlü'nün Türkçeye çevirisiyle okuduğumuz Ödül'de, gerçeklere dayanan bu hikayenin kurgusal büyüsüyle tanıştırdı bizi Gèly. Hitler'in zulmü, Nazi tehdidi ve Lise Meitner'in Yahudi olduğu için uğradığı baskı kitapta bizi zaman zaman Otto Hahn'ın çaresizliğiyle de yüzleştirdi, evet. Belki de bunu, yazarın tarihi olayların göreceliğine karşı aldığı objektif bir tutum olarak değerlendirmek de mümkün. Bu empatik dili başarılı bir şekilde kullanan Cyril Gèly, Hahn'ı markaja alırken, okuyucunun duygusal olarak tüm dikkatini Meitner'in yakınında tutuyor yine de. Gely'nin üflediği ruh, 1968'de birkaç ay arayla ölen Lise ve Hahn'ı değil belki de ama halihazırda bilim çevresinde yaşanan rekabete ültimatom niteliği taşıyor olabilir…

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.