Cuma 11.12.2020

Beni unutmayın!

Türk tiyatrosunun çınarı Haldun Dormen, yazdığı Yaşlanmaya Vaktim Yok’ta 92 yıllık ömrünün koridorlarında dolaştırıyor bizleri, türlü anılar, olaylar eşliğinde ideallerinden vazgeçmeyen bir insanın başına neler gelebileceğini anlatıyor. Asıl önemli olansa “Beni unutmayın” demesi…

Haldun Dormen'in, 92 yaşında olmasına rağmen hâlâ tutkuyla sevdiği işini büyük bir heyecanla yapması karşısında kim ne diyebilir? Sadece bu yönüyle bile büyük bir saygıyı hak ettiğini düşünürüm her zaman. Ama Dormen bundan daha fazlası elbette.
Sürç-ü Lisan Ettikse, Antrakt, İkinci Perde, Nerde Kalmıştık, Olmak ya da Olmak kitaplarında hayatını, deneyimlerini, anılarını, gençlere tavsiyelerini anlatan yazarın daha söyleyecek sözü olması da bundan dolayı… Lakin sözü de bitmiyor ustanın. Mona Kitap'tan çıkan Yaşlanmaya Vaktim Yok da bunun kanıtı işte. Yine zaman dehlizinde kendi upuzun hayat öyküsünde bizi gezintiye çıkarıyor.
Bu gezintide çok şey var almasını bilene… Mesela 1948'de 20 yaşında babasına yazdığı mektupta aktör ve tiyatrocu olma istediğinden bahsediyor, "Türkiye'de dünyaya gösterilebilecek her şeyin mevcut olduğunu dünyaya ispat edeceğim" diyor. Babası da "Oğlum ol, ne istersen ol ama en iyisi olacağına bana söz ver" diyor. Şimdilerde bu durum normal gelebilir ama 1940'ların dünyasında babaya açılabilmek babanın da oğlunun isteklerine rıza göstermesi kolay rastlanır bir durum değil.
Ve Dormen babasına verdiği sözü tutuyor. Yale Üniversitesi'nde tiyatro yönetmenliği üzerine eğitim aldıktan sonra Hollywood, New York ve Paris'te çeşitli tiyatrolarda oyunculuk ve yönetmenlik yapıyor, 1954 yılında Türkiye'ye dönünce, öğrendiklerinin heyecanıyla Türkiye'de tiyatro yapmaya başlıyor, filmlerde oynuyor hatta filmler çekiyor.
TARİHİ İNGİLTERE TURNESİ
1978'deyse Necati Cumalı'nın Nalınlar oyununu The Turkish Clogs adıyla, İngiltere'de bir ay boyunca Yıldız Kenter ile birlikte sahneliyor. Kadroda Göksel Kortay, Nevra Serezli, Yüksel Gözen, Kerem Yılmazer, Nüvit Özdoğru var. Türkiye'den bir tiyatro grubunun kendi oyunlarını yabancı dilde oynadıkları ilk oyun bu. İngiltere'de bayağı ilgi görüyor oyun. Ve böylece Dormen dünyaya Türkiye'de gösterilebilecek her şeyin mevcut olduğunu ispat ediyor. Ediyor ama Türkiye'de bu pek bilinemiyor. Çünkü bu önemli başarı her nedense Türk basının ilgisini çekmiyor.
Tam da bu noktada bir parantez açmak gerek sanırım. Maalesef bu ülkede başarılı olanlar pek sevilmez. Haldun Dormen de böyle şeylerle karşılaşmış. Amerika'da kalma imkanı varken idealleri uğruna 1954'te Türkiye'ye gelen Dormen, ülkesinde iyi şeyler yapmak için kolları sıvadığında sert duvarlara çarpmış. Nasıl mı? Küçük Sahne'de Muhsin Ertuğrul'un yönettiği Cinayet Var adlı oyunu oynarken "Oyuncu falan değil, herkesi kandırıyor", "Güya Yale Üniversitesi'nde okumuş, yalan efendim yalan. Birkaç aya kadar sesi sedası kesilir, kimse adını bile hatırlamaz" deniliyor onun için.
Bu sözleri sarf edenler şimdilerde ne der bilemiyorum, ama Haldun Dormen adını tarihe yazdırmış bir isim. Ve hâlâ sesi sedası kesilmedi. Ona sorarsanız ayağınıza çelme takmaya çalışan, ideallerinizle alay eden, onları küçümseyen, her şeyi bildiklerini iddia eden yıkıcıları boş vermek gerek. İnsanın böyle şeylere kulak tıkayıp, isteklerine doğru, güvenle yürümesi en iyisi.
"İşte bu güvenle yürürken elbet başarılarınız olacak ama bunu paylaşmak, duyurmak, topluma anlatmak da yine size düşecek" diyor usta. Buna da hazırlıklı olması için gençleri uyarıyor.
O KADAR KOLAY MI UNUTMAK USTA?..
Bu kitabı okurken bu değerli kültür insanının koronaya yakalandığını öğrendim. Kendisi hastanede Covid-19 ile mücadele ederken ben de aklımda bir telaş onun hayatının koridorlarında dolaşıyordum. Kitabı bitirmeye az kalmıştı ki, iyileştiği haberi geldi. Neyse rahat bir nefes almıştım. Ama kitaptaki 'Ödüllerle Baş Başa' bölümü içimi sızlattı.
Haldun Dormen, kendisiyle barışık bir insan olsa da "Ben öldükten sonra ödüllerim, arşivim, tiyatro tarihini ilgilendiren malzemeler, ne olacak?" diye haklı olarak soruyor. Adına müze açmak ya da ödül verilmesiyle de pek ilgilenmiyor. Kollektif hafızamızın zayıflığından dem vuruyor. "Afife'yi kaç kişi hatırlıyor, Muhsin Ertuğrul bile genç tiyatro meraklıları tarafından hatırlanmıyor" diyor. Unutulmamak istiyor. Kitabın bir bölümünü de unutulmamasını istediği sanatçılara ayırması muhtemel bu yüzden.
Vallahi usta unutmak o kadar kolay değil. Tiyatro ve sinemadaki çalışmalarınız bir yana naçizane Kamera Arkası programı nedeniyle bile üzerimizde çok emeğiniz var. Ve bize yaşattıklarınız, kattıklarınız için çok teşekkürler…

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.