Masumiyet maskesi düşü
Polisiye edebiyatın dünyadaki önemli yazarlarından Jean-Christophe Grangé, hiçbir zaman anlattığı macerayı bir cinayete hapsetmez. Cinayetler üzerinden bizi bir mesele hakkında düşünmeye iter. Yazar, son romanı Küllerin Günü’nde bir tarikatta işlenen cinayet ekseninde masumiyete yaklaşımımızı sorguluyor
KÖTÜLÜĞÜ TARTIŞMAYA AÇTI
Şiddet, kötülük ve ölüm onun tramvasıdır, söyleşilerinde hep dile getirir: "Çocukken insan şiddetini keşfettim. Bu bana çok korku verdi. Hiçbir zaman sindiremedim. Kitaplarımı yazmaya başladığım zaman kendi içimde, derinlerde hissettiğim sorunu kaleme almaya başladım. Çünkü sanatsal dışavurum içinizde ağırlık yapan şeyi yansıtıyor. Benim için çekilemez bir şeyi, sanatsal bir nesneye dönüştürüyorum. Bu üretim de insanlar için arzu nesnesi haline geliyor. Ama okurlarımın da benim gibi şiddetten nefret eden kişiler olduğunu düşünüyorum." Kötülük üçlemesi Siyah Kan, Şeytan Yemini ve Ölü Ruhlar Ormanı tam da kişiliğinden süzülenler diye okunabilir. Keza çok sonraları kaleme aldığı Ölüler Diyarı'nda da insanın içindeki sevgi ve yok etme tutkularından yola çıkarak bir kurgu yaptığını söylemiş, kötülüğün kalıtsal olup olmadığını da tartışmaya açmıştı. 700 sayfalık Sisle Gelen Yolcu ise yazarın kimilerine göre nirvana kitabıdır. Tanıtım yazısındaki; "Ben gölgeyim, ben avım, ben katilim, ben hedefim, kurtulmak için tek çarem var: Diğerinden kaçmak, peki ya diğeri de bensem" sözleri kitabın özeti gibidir. Kişilik bozukluğu olan ve sürekli farklı bir kimlikle ortaya çıkan ana karakteri, hacimli bir polisiye kitapta anlatması bir yana, son ana kadar heyecanı ve tempoyu düşürmemesi de takdire şayandır... Grangé'ın kitaplarında bir mekanı gezerken oranın coğrafyasına, tarihine hakim olur insan. Asla ansiklopedik bilgiler bulamazsınız, mahalleyi, binayı, ağacı ayrıntılarıyla anlatır. İnsan tasvirleri de öyledir; yüzünden giyinişine, ruh halinden davranışlara kadar tanıtır. Okuru da ikna eder, "Evet, tam da bunu yapacak birisi" dedirtir. Bazen leyleklerle birlikte Paris'ten Lozan'a, Viyana'dan Bulgaristan'daki Roman mahallelerine, Orta Afrika ormanlarından Türkiye'ye, Filistin'den İsrail'e uzanırsınız. Elmas ticaretinin kanlı, acımasız yüzü tokat gibi çarpar. Bazen Tayland, Bangkok gibi Uzakdoğu ülkelerine, bir başka kitabındaysa Latin Amerika'ya, diğerinde Kapadokya, Nemrut Dağı'na yolculuk yaparsınız... Grangé, geçen yıl yayımlanan Son Av romanında, Kızıl Nehirler kitabındaki eski gözdesi Komiser Niémans'ı yeniden iş başına getirmişti. Fransa'nın Almanya ile sınır bölgesi Alsace'da işlenen vahşi cinayetleri yeni yardımcısı Ivana Bogdovié'le aydınlatıyordu. Nazi Almanyası'na kadar uzanan ünlü Kara Ormanlar'daki bir sırrın peşine düşerek. Küllerin Günü'nde yine Komiser Niémans ve onun kadın yardımcısı Ivana Bogdovié var karşımızda. İkili, Tebliğciler adlı bir tarikatı araştırıyor. Tebliğciler, İsviçre ve Almanya'da zulme uğrayan Anabaptistler'in bir kolu. 16. yüzyılda kaçıp Alsace bölgesine sığınan, içe kapanık, ari ırkı benimsemiş, kendi halinde gibi görünen, hoşgörüyü merkezine alan bir tarikat gibi görünse de tarikat içinde yaşananlardan anlıyoruz ki bu yapı hiç de masum değil. Tuhaf cinayetler, taşradaki vurdumduymazlık, din maskesi arkasına saklanan rezillikler, görmezlikten gelinen meseleler üzerinden yazar, bizi günümüzden Ortaçağ'a uzanan bir yolculuğa çıkarıyor. Jean-Christophe Grangé, katili bazen kitabın sonuna kadar saklar bazen de erken ortaya çıkarır. Ama ne olursa olsun meseleleri salt cinayete hapsetmez. Cinayetin neden işlendiği üzerinden bize önemli bir meseleyi düşündürür. Küllerin Günü'nde de böyle yapıyor. Bizi bir tarikatın içinden geçiriyor ve masumiyet meselesi üzerine derin düşünmeye davet ediyor.
EN SON HABERLER
- 1 Kraliçenin dönüşü...
- 2 Paul Auster’a veda ederken
- 3 Değişen dünya ve gelişen MİT
- 4 Kızının gözünden Hasan Âli Yücel
- 5 Oyunbaz bir roman
- 6 Bitmeyen salgınımız: Körlük
- 7 Aşkla tutulan bir ayna
- 8 Kime, hangi kitap hediye edilmeli?
- 9 İlber Hoca’nın kitaplarıyla tarihte yolculuk...
- 10 Cem Sultan’ın öyküsüne farklı bakış