Cumartesi 02.01.2010

Ejderhalı, dövmeli ama sorunlu bir polisiye

41 ülkede satış rekorları kıran kitaplarının başarısını göremeden 50 yaşında hayata veda eden İsveçli gazeteci Stieg Larsson'un Millennium serisinin ilk kitabı Ejderha Dövmeli Kız, sürekleyicilik ve devamlılık açısından pek çok sorun barındıran bir polisiye. ALAİN MATALON, kitabı değerlendirdi

Her ne kadar sıklıkla olmasa da kimi zaman bir kitap hakkında çıkarılan 'hype', normalde filmler ve müzik albümleri için görmeye alıştığımız o çok yüksek seviyelere çıkabiliyor. Önce kendi ülkesi İsveç'te, ardından da Kıta Avrupa'sında eşine az rastlanır bir başarı kazanan Stieg Larsson'un Millennium Üçlemesi'nin ilk romanı olan Ejderha Dövmeli Kız da işte o hakkında çok konuşulan ender kitaplardan bir tanesi. Ejderha Dövmeli Kız ilk olarak İsveç'te Kadınlardan Nefret Eden Erkekler adıyla yayımlanmış. Uluslararası baskılarda ise bu isim ile ilgi görmeyeceğinden endişe edildiğinden olsa gerek, kitabın adı değiştirilmiş. Oysa, eğer kitapta anlatılan bütün ana ve küçük hikâyelerin ortak bir paydası olduğundan bahsedebilirsek, kitabın orijinal başlığı bunu sağlıyor. Zira bu roman temelde hayatları erkekler tarafından kötü yönde değişime uğratılmış kadınları anlatıyor. 'Ejderha Dövmeli Kız' ise kitabın iki ana karakterinden genç bilgisayar dâhisi Lisbeth Salander'a bir referans. Aslında kitaptaki iki ana kişilik karşılaştırıldığında Salender her açıdan daha ilginç ve derinliği olan karakter olmasına rağmen genelde ikinci planda kalmış. Buna rağmen, bu romanın üç kitaplık bir serinin ilk eseri olduğunu ve yazarın -en azından- ikinci kitapta Lisbeth'in geçmişine daha çok eğilmiş olduğunu düşünürsek, kitabın uluslararası çevirilerdeki adının bu antisosyal karaktere dayandırılmasının doğru bir karar olduğunu söylemek de pekâlâ mümkün. Ejderha Dövmeli Kız'ın konusu kısaca şöyle özetlenebilir: İsveç'te sol eğilimli Millennium adlı derginin editörü olan Mikael Blomkvist, ülkesindeki yolsuzlukları araştıran ve bu yolsuzluklara karışanların ipliğini pazara çıkartan bir gazetecidir. Güçlü bir işadamına karşı yürüttüğü kampanya sonucunda işadamının kendisi hakkında açtığı davayı kaybetmesi sonucu hapis cezasına çarptırılır ve gazeteciliğe bir süre ara vermek zorunda kalır. Tam bu sırada ilginç bir iş teklifi alır. İsveç'in en köklü ailelerinden birinin başında bulunan Henrik Vanger, Blomkvist'i ailesinin ayrıntılı tarihini yazması için yüklü bir ücret kaşılığında kiralar. Fakat Vanger'in asıl amacı, Blomkvist'e daha sonra açıklayacağı gibi, seneler önce kaybolan torununun akibetini öğrenmektir. Gazeteciyi de bu konuda araştırma yapması için tutmuştur. Blomkvist önce itiraz etse de Henrik Vanger'in ısrarlarına karşı gelemez ve İsveç'in ücra bir kasabasında yaşayan yaşlı adamın kendisine evinin yakınında tahsis ettiği kulübeye taşınarak işe koyulur. Araştırmaları esnasında Vanger ailesinin fertleriyle tanıştıkça karmaşık bir aile yapısı ve bununla beraber senelerdir gizli kalmış karanlık sırlar ortaya çıkmaya başlar. Kitaptaki ikinci ana karakter olan bilgisayar korsanı genç kız Lisbeth Salander ise bir yanda kendi hayatındaki sorunlarla boğuşurken, Blomkvist'in hayatına ara ara girerek gazeteciye araştırmalarında yardımcı olur. Blomkvist, Vanger'in ortadan kaybolan torununun akibetini ortaya çıkarmak için yaptığı araştırmalar sonunda kitabın ana çekim noktası olan bu sır perdesini aralamayı başarıyor. Ama bu perdenin ardındaki gerçeklerin neler olduğunu öğrendiğinizde ve bu aile felaketinin nasıl bir sonuca bağlandığını okuduğunuzda büyük bir hayal kırıklığına uğruyorsunuz. Olayların aydınlatılma aşaması şüphesiz kitabın büyük bir kısmını işgal ediyor. Fakat Larsson'un bu kritik bölümlerdeki roman kurgulaması oldukça tekdüze ve okuyucuyu heyecanlandırmaktan bir hayli uzak. Bilakis oldukça yavaş ilerleyen ve sadece Blomkvist'in bulduğu eski bir fotoğrafa dayalı araştırmalar, romanı sadece ana karaktere odaklı tutuyor ve gazetecinin Hedestad'da kaldığı süre boyunca tanıştığı sayısız karakterlerin çoğuna romanda hiçbir rol düşmüyor. Oysa hikâyedeki gizem Vanger ailesiyle ilgili olduğundan bu insanları daha yakından tanıma hakkınız olduğunu düşünmeden edemiyorsunuz.

KENDİNİZİ KANDIRILMIŞ HİSSEDİYORSUNUZ

Kitaptaki az sayıda ilişkiler de bölük pörçük işlenmiş. Örneğin Blomkvist ile ilgili belki de en enteresan olabilecek öğe, Millennium dergisini birlikte çıkardıkları Erika Berger ile olan karmaşık iş-aşk ilişkisi. Ne var ki romanın başlarında ağırlık verilen bu ilişki, kitabın ortalarında birdenbire bir daha geri dönmemek üzere sebepsiz yere kesiliyor. Gazetecinin Hedestad kasabasındaki araştırmaları sırasında tanıştığı Cecilia Vanger ile yaşadığı ilişki de aynı şekilde neden ve nasıl olduğu anlatılmadan başlayıp bitirilmiş. Bu ve benzer ilişkileri anlatırken Larsson'un amacının Blomkvist'in soğuk karakterini ortaya koymak olduğu argümanı getirilebilir elbet. Ancak ilişkilerdeki bu kopukluk sürükleyicilik ve devamlılık açısından sorunları da beraberinde getiriyor, kendinizi sık sık kandırılmış hissediyorsunuz. Özellikle de kitabın nihilist bir eser değil, hakkındaki konuşmalar ve yorumlardan en az Iain Pears kalitesinde bir polisiye roman olacağını düşündüğünüz zaman, üçlemenin diğer kitaplarını okumak için pek de geçerli bir sebep kalmıyor. Gerek konusu gerekse yazım stiliyle sıradan bir polisiye/gerilim romanından pek bir farkı olmayan Ejderha Dövmeli Kız'ın bu denli ilgi görmesinin nedenini kitabın içinde bulmak bir hayli zor. Mikael Blomkvist karısından ayrılmış, çocuğuyla ilgilenmeyen, hayatında ciddi bir ilişkisi olamayan başına buyruk gazeteci tiplemesiyle oldukça alışılagelmiş ve dolayısıyla okuyucunun dikkatini üzerinde toplayabilmek için gerekli donanıma sahip bir karakter değil. Bu yüzden de kitabı okurken hayatı boyunca erkeklerden zarar görmüş ve aldığı bu darbeleri, hayatını bütün insanlara kapatarak devam ettiren Lisbeth'in üzerinde daha çok yoğunlaşılmış olmasını diliyorsunuz. Kitabın ulaştığı başarının altını doldurmaya en yakın karakter olan 'ejderha dövmeli kız', kitaba adını vermiş olmakla beraber, içinde yeterince yer almamış. Okuyucu olarak Lisbeth Salander'ın hikâyesini merak ediyorsunuz ama Larsson'un her seferinde renksiz Blomkvist'e ve acemice tasarlanmış suç girdabına geri döndüğünü görüyorsunuz. İyi bir roman okuyucusunu tek katmanlı ve hayal kırıklığıyla sonuçlanan konusuyla kendine bağlamasını mümkün görmediğim Ejderha Dövmeli Kız'ın okuyucuyu sarmalayacağı bir şeyleri olmalı diye düşünürken kitap bitiyor. Romanın cazibesinin nerede olduğunu düşünmek, kitabı okurken en zevkli anlarınız olabilir. Zira hakkında bu kadar konuşulan, şimdiden ilk iki kitabının filmleri çekilmiş (romanın bir de Hollywood tarafından tekrar filme çekileceği konuşuluyor) bu romanın bir cazibesi olmak zorunda. Ulaştığı satış rakamları ve kazandığı ödüller göz önüne alındığında karşımıza 650'ye yakın sayfası ve karton kapağının çok fazlası bir yükle gelen bu romanın başarısını kendi özgün ve içsel değeriyle gerekçelemek bir hayli zor. Hikâyenin vaad ettikleriyle teslim ettikleri arasındaki uçurum çok büyük. Sanırım kitaptan hayal kırıklığı hissetmeden ayrılmak için 'Larsson'un -bu gibi durumlarda var olması neredeyse zaruri olan bir ironiyle, kitabının basımından kısa bir süre önce hayata gözlerini yummuş olmasının romana kattığı mitosa kapılmış olmak gerek' diye düşünmekten başka çare yok. Peki, Millennium ile ilgili söylenecek hiç mi iyi bir şey yok? Aslında var. Blomkvist'in kitaptaki ana gizemi çözmesinin ardından Salander ile beraber, kitabın başlarında başını derde sokan zengini işadamı Hans-Erik Wennerström'den intikam aldıkları bölüm, basit olmasının yanı sıra eğlendirici. Bu son bölümlerdeki hızlı ve sürekleyici anlatım kitap boyunca devam etmiş olsaydı, belki roman daha kısa ama en azından okumaya değer bir eser olabilirdi.
Ejderha Dövmeli Kız Stieg Larsson Çeviren: Ali Arda Pegasus Yayınları 646 s., 25 TL

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.