Şehrinizden gurur duyuyor musunuz?
Londra: Metropol ve Mimarlık kitabı İstanbul Bilgi Üniversitesi Mimarlık Yüksek Lisans Bölümü'nün 'Mimarlığı dünya metropolleri içinde keşfetme' programının bir ürünü
BAROK ŞEHİRLERİN İLK ÖRNEĞİ
Seçmeli derslerde bir yığın felsefe metni okutulsalar da, mimarlık öğrencilerinin bir epistemolojik duyarlılık geliştirmeleri hâlâ mecburiyet değildir. Ama bu geziler öğrenciyi şu noktayı düşünmeye de itiyor olmalı: Teorik bilgi ile dolaysız deneyim arasındaki gerilim, hatta uyuşmazlık. Özellikle Londra söz konusu olduğunda önem kazanıyor bu. Çünkü bu gerilim Londra'da sadece bir yanda öğrenci/seyirciyle öte yanda şehir/eser arasındaki ilişkide ortaya çıkmakla kalmaz; İhsan Bilgin'in belirttiği gibi, şehrin kendisi de böyle bir gerilimden yapılmıştır. Soyutla somut arasındaki, akılla deneyim arasındaki fark, Londra'nın tarihinde, irade ile kendiliğindenlik arasındaki bir dizi sürtüşme ve etkileşime tercüme edilmiştir. Londra'yı özgün kılan etkenlerin başında, modernleşmenin hızlı nüfus artışı gibi sonuçlarını ilk yaşayan merkez olmasına rağmen, 'yayılma ve yerleşmeyi merkezi biçimde denetim altında tutacak bütünsel imar planı araçlarına hiç başvurmayacak olmasıdır.' Oysa Antik Çağ'dan sonra şehir planı fikrinin ilk ortaya çıktığı yer de Londra'dır. 1666'daki büyük yangından sonra mimar Christopher Wren'in krala sunduğu plan, Londra'yı Avrupa'nın ancak 18. ve 19. yüzyılda şekillenecek barok şehirlerinin (Paris, Viyana, Berlin) ilk örneği yapacaktı. Ama kaynak yetersizliği yüzünden plan uygulanamadı. Londra'da bugün de şehri bütünleştiren, bir bakışta görülebilen bir 'sisteme' (bir 'akla') dönüştüren büyük bulvarlar yoktur. Meydanlar yerine 'square'ler vardır. Bunun meydandan tek farkı, "merkezinde park olması ve bu parkın da sadece kendisine cephesi olan evler tarafından kullanılabilmesi değildir. Şehir ölçeğinde bakıldığında daha önemli fark, meydanların şehrin tamamına hitap eden bütünleştirici işlevine karşılık, bir square'in kendi etrafında kümelenmiş mahalleyi komşu mahalleden ayrıştırıcı bir işlev görmesidir."
BİR YAMALI BOHÇA
Londra'nın birbirine teyellenmiş parçalardan oluşan bir 'yamalı bohça' izlenimi verdiği söylenmiştir. Bilgin, 'ayrışmış bir aradalık' olarak niteliyor bunu. Wren planından sonra yeni bir merkezi planın uygulanmamasının nedeni elbette kaynak yetersizliği değildir. 18. yüzyıldan itibaren sermayenin yoğunlaştığı yerdir Londra. Asıl neden, Londra'yı ve Britanya'yı Ortaçağ'dan beri Avrupa'dan farklılaştıran özgün toprak mülkiyeti hukuku ile çeşitli sınıflar ve meslek grupları arasındaki müzakere kültürüydü. Gerhard Fehl, kitapta yer alan seminer kayıtlarında ayrıntılarıyla anlatıyor bütün bu tarihsel süreci. En kaba çizgilerine indirgersek şöyle özetleyebiliriz: Daha mutlak monarşi döneminde bile Londra'da parçalı ve farklılaşmış bir toprak mülkiyeti yapısı vardı; arazinin satılabilen bir mala dönüşmesi çok önce başlamıştı; ve imarda söz sahibi olan aktörler çeşitlenmişti (arsa sahipleri, müteahhitler, mimar ve plancılar, parlamento, yerel yönetimler, banka ve sigorta şirketleri, kiracılar, alıcılar, kamusal alan kullanıcıları). Mülkiyetin parçalı yapısı ve farklı çıkarları olan aktörlerin çeşitliliği, tek bir merkezi irade doğrultusunda bir plan uygulanmasını pratikte imkânsız kılıyordu. Ama Londra'nın 19. yüzyıl modernleşmesini bütünsel bir plandan yoksun geçirmesi kaosa yol açmadı. Şehir sınıfsal bir ayrışmayla (batı ve kuzey batıya doğru soylular ve burjuvazi, kuzeydoğu ve güneye doğru da işçi sınıfı) genişlerken, bir yandan da her bölge kendi içinde belli kurallar doğrultusunda örgütleniyordu: Makro plan yokluğu, mikro ölçekte epeyce katı bir kuralcılıkla dengelenmekteydi. Büyük yangından sonra benimsenen inşaat yasası, bina, sokak ve mahalle ölçeğinde kalite türdeşliğini sağlamakta önemli bir araç olmuştu. Bilgin şunu vurguluyor, belli ki İstanbul'un yeni zengin 'semtlerini' de bir kıyas noktası gibi alarak: "İlginç olan, sınırlamaların bir engel gibi yaşanmaması ve farklı aktörler arasındaki proaktif mutabakatlar sayesinde bu yaptırımlardan ön-endüstriyel bir ev ve bina prototipi kültürünün türetilebilmiş olmasıdır... Batının bu mahallelerindeki evler, yapıldıklarından 200 yıl sonra, inşaat ve yaşam kültürünü en az birkaç kez yenileyen değişikliklerin ardından, hâlâ global gayrımenkul piyasasının en gözde ürünleri olmaya devam ediyorlarsa, herhalde kendilerini sınırlayan hukuki yaptırımlarla kavgalı bir haleti ruhiye içinde yapılmış olmamalılar." Bilgin Londra'yı seviyor. Ya kamusal mekânlar, 'ayrışmış birlikteliğin' olmazsa olmazı ortak kullanım alanları? Bunu da Sibel Bozdoğan'ın 1951 Festivalinden yola çıkan ve Güney Londra'nın yeniden imarını Kraliyet Konser Salonu'nun inşası/yenilenmesi üzerinden anlatan mükemmel makalesinden okuyacağız. Bozdoğan'ın belirttiği gibi, kamusal alan diye fikrin, bir ölçütün oluşması bile II. Dünya Savaşı'ndan sonra gerçekleşmiştir. Bu gelişmede, birbirini izleyen iki etkenin rolünü görüyoruz: (1) çalışan sınıfların çıkarlarını temsil eden bir İşçi Partisi iktidarının sosyal(ist) kaygıları; ve (2) bunu da aşacak bir şekilde, 1960'lardan itibaren eğitim patlamasının sonucunda, farklı sınıfları içeren bir 'kültürel yeni orta sınıfın', tatlı çocuklardan müteşekkil bir kültür tüketicileri kitlesinin oluşması. Yoksa, Karındeşen Jack çağında kamusal alan mı vardı? Bu kitap bir sergi eşliğinde yayımlanmış, ya da tersi. Sergide Cemal Emden'in olağanüstü fotoğrafları Londra'nın daha iyi bir yer olduğu sanısını güçlendiriyordu. Bu resimlerin büyük kısmı kitapta da var, inanılmaz. -Viyana, Chicago, Londra, Amsterdam, seneye Barcelona. Jeopolitiğin değişmesi Tokyo, Mumbai ve Şanghay'ı da devreye sokacak mıdır? Ya Tahran? Orada kaybolduğumuzda bizi kim toplayacak?- Ama siz kendi şehrinizle iftihar ediyor musunuz?
EN SON HABERLER
- 1 Müzisyen Ömer Faruk Tekbilek, Millet Kütüphanesi'nde öğrencilerle buluştu
- 2 İstanbul'da Türk-Arap Sanat Sergisinde ‘Umut Pencereleri’nde sanatla barışa umut arandı
- 3 Tosca operası MDOB sahnesinde
- 4 “Tiyatro Umut”, özel çocuklara umut oldu
- 5 İshak Paşa Sarayı’nda tarihe yolculuk
- 6 Sinemaya 34,5 milyon lira destek
- 7 “Bremen Mızıkacıları” Mersin DOB sahnesinde
- 8 Çağdaş edebiyatın altın kalemi hayatını kaybetti
- 9 Dijital sanatın kalbi AKM’de atacak
- 10 ‘500 dansçımızla stadyumda gövde gösterisi yapacağız’