Perşembe 27.01.2011

Kalbimin kabuğunu kaldırdım; kanatmayı göze alarak

Son kitabı Tozlu Altın Kafes'te üç ana devreye ayırdığı yaşantısının duygusal arka planıyla yüzleşen Nazlı Eray'la ÇAĞLAR YERLİKAYA söyleşti

Nazlı Eray yıllardır, elindeki gerçekleri düşleriyle süslediği kitaplarıyla, okuyucuyu hayatın ortasında kurduğu düş bahçesinde yürüyüşe çıkarttı. Yazar, bu defa kendi anılarından oluşan ve anlatımıyla büyülediği dünyasının kapısını aralamış. Aralamış diyorum, çünkü ilk aşkı Ege, ikinci evliliği Metin And ve Ankara Gülhane Hastanesi'nde geçirdiği günler diye üç bölüme ayırdığı hayatında, şimdilik anlatmadığı pek çok anısı saklandıkları yerde bekliyor. Tozlu Altın Kafes; iki şehir ve iki adam arasında gidip gelen ve onların Eray'ın kalbinde bıraktığı derin izlerin yansıması.Yıllar önce ilk aşkın acısıyla terk ettiği ve eksiklerine rağmen yeniden bulmayı başardığı İstanbul'da rüya gibi bir mekanda buluştuğumuz Nazlı Eray, geçmişine ve ait olduğu şehre geri dönmekten oldukça mutlu...
- Yazdığınız pek çok kitaptan sonra, anılarınızı yazma vakti geldiğine nasıl karar verdiniz?
- Tozlu Altın Kafes'i yazmaya başladığımda, bir anı kitabı olarak düşünmemiştim. Kitabı, Budapeşte'ye giderken uçakta yazmaya başladım. Ve kitapta, İstanbul'un çok hakim olduğunu fark ettim. Sonra yavaş yavaş anılar dökülmeye başladı. O zaman kitabı, otobiyografi kitabı yapmaya karar verdim.
- Kitabınızın giriş yazısında, kitabı yazarken bazı anılarınızın saklandığını ve onları zorlamadığınızı söylemişsiniz. Otobiyografik bir kitap için, bütünlüğü bozulur tedirginliği duydunuz mu?
- Hayır! Hiçbir tedirginlik duymadım. Onlar saklandılar, bir perdenin arkasındalar. Kimisi galakside kaybolan yıldızlar gibi tamamen kararmış. Onlar sonsuza kadar öyle kalabilir. Geçmişin çok acımasız bir şekilde, bir takım şeylerin üzerine çok kalın tozlar attığını da gördüm.Halbuki beni öyle bir etkilemiş ki bir hançer gibi kalbime saplanmış. Ben o hançeri çıkaramamışım. Ama hançerin nedenini unutmuşum. Hayat bu galiba. Kalbinde bir kabukla yaşıyorsun.
- Ve kitabınızda o kabuğu, kanamasını göze alarak kaldırmışsınız...
- Doğru! Kanamasını da göze aldım. İlk aşkımda, ikinci evliliğimde ve eski Gülhane Hastanesi'nde geçen o zamanların kabuğunu kaldırdım. Bundan memnunum.

KİTABIN FONUNDA SELDA BAĞCAN SÖYLÜYOR
- 60'lı yıllar ilk aşkınız Ege, 70'li yıllar Ankara Gülhane Hastanesi, 90'lı yıllar Prof. Metin And ile olan evliliğiniz... Okuyucu için tarayıp bir saç örgüsü gibi ördüğünüzü belirtiyorsunuz.
- Saç örgüsü gibi ördüm. İlk aşk Ege; Kalamış günleri, o müthiş dünyanın birden renklenmesi, sonrasındaki düş kırıklığı, şehri bırakıp kaçma isteğim. Sonra Ankara'nın beni kendine çekişi, orada kaderin oyunları, hastanede geçen iki buçuk yıl. Prof. Metin And yani Yaşlı Ejder ile olan evliliğim. Bütün bunları bir saç örgüsü şekline sokayım ve fonda Selda Bağcan'ın Gesi Bağları olsun istedim. Kitabı Selda Bağcan'a da yolladım, inşallah okur. Çünkü o yanık sesin, benim hayatımda çok önemli bir yeri var. Hastanede yarı ayık bir vaziyetteyken, o şarkı çaldığı zaman bu dünyada olduğumu ve hayatla bağım olduğunu hissediyordum.
- Yıllar önce terk ettiğiniz İstanbul'u, büyük bir heyecanla yeniden bulmuşsunuz. Değişen o kadar mekâna, artık hayatta olmadıklarından dolayı içinde yaşamayan sevdiklerinize rağmen, bir şehri yeniden bulmayı nasıl başardınız?
- Eksilen kişiler tabii çok hüzün verici ve çok acı. Tabii bir geç kalmışlık da var. Onlar buradayken de gelebilirdim. Onlara şimdiye kadar hiç söylemediğim şeyleri söyleyebilirdim. Onlardan hiç duymadığım şeyleri duyabilirdim. Ama onların pek çoğu şehirle birlikte, o şehrin bir parçası, toprağı olup selvilerin arasına karışıp gitmişler. Fakat ben geri geldim ve şehre girdim. Muazzam bir duygu.Hayatı yeniden yaşamak, yeniden 17 yaşına gelmek gibi. Ve sokaklarda, Beyoğu'nda, İstiklal'de,başka yerlerde koşarak, kendi izlerini, kendi hayatını arıyorsun. Eskiden baktığın pencereleri bulmaya çalışıyorsun. Aynalara bakıyorsun, aynı yüzü görmüyorsun ama ona benzeyen bir yüz sana bakıyor. Eski bir müzik duyuyorsun. Aslında çok birşey değişmemiş. O şehrin alt kısımlarına girdiğin zaman onu buluyorsun. Çok büyük bir mutluluk.

KENTLER BENİM İÇİMDE BİR TUTKU
- Kitapta yoğun bir biçimde İstanbul ve Ankara'yı mukayese etmişsiniz...
- İstanbul dişi bir şehir. Gece bütün takılarını takan, bütün parfümlerini süren, eteklerinde laleler olan sultan gibi bir şehir. Ankara da kız kurusu. Bozkırın ortasında seni üşütür, ciğerine kadar soğuk işler ama hiçbir şey olmaz. Kafanı dinlersin, 'aman hayat bu' deyip evine gider, uyursun. Bodrum'u da çok seviyorum.Ben de, kentler bir tutku. En başta İstanbul geliyor.
- Kitap otobiyografik bir roman olmasına rağmen önceki kitaplarınızdaki gibi masalsı bir tad var. Bu üslubu, gerçeklerin zorluğundan sıyrılmak için bir yol olarak mı seçtiniz?
- Bunu bilerek yapmıyorum. Yazı böyle düşüyor. Bu kitapta, masalsı bir hava olduğunu fark etmemiştim. Bu kitabı, diğer kitaplarımın yanında gayet katı, gerçekçi, içinde hiç düşsel birşey olmayan bir kitap olarak nitelendiriyordum.Kitapta dedikodular, öfkeler, kabullenmeler ve ağlamalar var.
- Kitap aracılığı ile ilk aşkınız Ege ve eski eşiniz Metin And ile tekrar buluşmak size ne hissettirdi?
- Müthiş bir şey. O anıları yazarken, bütün o günleri yaşadım tekrar. İkisinde de, anı defteri vardı elimde. Sanki o günlere döndüm. Metin And ile olan o heyecanlar, o kavgalarda duyduğum acı, o ev, evin içinde duyduğum boğuntu, evden dışarı kaçışım ve o evin artık olmaması bana çok büyük acı verdi.

BİR RÜYAYI YORUMLAMAK GİBİ
- Marilyn Monroe'dan Stalin'e pek çok ünlü kişinin başkahramanı olduğu kitaplarınız öncesinde, bu kişiler hakkında çok ciddi araştırmalar yapıyorsunuz. Anılarınızı yazarken, sizi geçmişe götürecek bir araştırma yapmak nasıldı?
- Çok enterasan. Çünkü kendi derinliklerine gidiyorsun. Hipnoz gibi, bir rüyayı yorumlamak gibi birşey. Bütün rüyaları deşmek, bütün yaşadıklarını yeniden satır satır hatırlamak çok sarsıcı ve enteresan.
- Tozlu Altın Kafes'te, bir bölümünü yazdığınız anılarınızın, saklanan kısımlarını yazacağınız başka bir kitap olacak mı?
- Bundan sonraki kitapta çıkar herhalde. Tam bilmiyorum, bir plan yapmadım. Bir yere giderken, bir cümle ile başlayabilirler. Ben o anılar için de bir örgü hazırlayacağım. Onlar çok neşeli olabilir, dünya seyahat anılarım olabilir. İçine bir parça çocukluğumu da koyabilirim. Beyoğlun'da, İnci Pastanesi'nde bir profitrol yediğim zaman onyedi yaşıma dönüyorum. Bu, 'hayattayım ve yaşıyorum' demektir. Ve yaşadığım sürece de yazmaya devam edeceğim.
Tozlu Altın Kafes Nazlı Eray, Doğan Kitap, 376 s., 21 TL

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.