Perşembe 27.01.2011

Yoksulların ve şairlerin şairi

"Türk edebiyatında 'Maveracılar' adlı bir fasıl açmak ve nasıl 'üç Kemal'den söz ediliyorsa, 'iki Cahit'ten de söz etmek gerekir," diyor İBRAHİM ALTAY ve şiir kitaplarını değerlendirdiği Cahit Koytak'ı 'Türk şiirinde öncülü belirsiz olan bir figür' olarak niteliyor

Türkiye'de bazı şairler vardır; çok tanınmasalar da 'fanatik'leri vardır. Her dizeyi her mısrayı okur; her virgülün üç farklı anlamını bilirler. Cahit Koytak da bu şairlerden biri olduğu için eleştirisini yapmak kolay değil. Üstelik şairin kendisi de Metamorphose şiirinde eleştirmenlerle ilgili hükmünü vermiş: "Aslanlar rahibelerle çürüyor/ Demir kafeslerde/ Noterler yaşlı konteslerle/ Prof.lar garsoniyerlerde/ Eleştirmenler genelevlerde."

MAVERACI ŞAİRLER

Türk edebiyatında şiir akımlarının oluşmasında eski tabirle 'mecmua'ların çok önemli bir rolü vardır. Yahya Kemal ve Ahmet Hamdi, Dergâhçıdır sözün gelişi. Servet-i Fünûncular, Yedi Meşaleciler, Anadolucular diğer bazı örnekler. Henüz üzerinden çok zaman geçmediği için Türk edebiyatındaki etkileri tam olarak araştırılamamış bir diğer edebiyat dergisi ise Mavera'dır. Günümüz entelijansyasında yolu bir şekilde Mavera'ya uğramış çok sayıda yazar ve şair var. Cahit Koytak, Maveracıların en hoş renklerinden biridir. Bir grup genç arkadaşın kurduğu platformun en silik gibi görünen ama aslında en kavi ve muhkem figürlerinden biridir. Diğer isimler arasında akla ilk gelenler: Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt. Bir de Ataol Behramoğlu'nun İsmet Özel'i eleştirirken 'bir yoldaşı kaybetmiş olmanın öfkesiyle' belirttiği gibi bu hareketten etkilenenler var. Maveracılar bugün 'İslamcılık' diye kategorize edilen siyasi ve edebi akımın öncü prototipleriydi. Dolayısıyla sanat ve edebiyata getirdikleri en önemli unsur 'arayış' oldu. Arayanlardan biri de Cahit Koytak'tı. Dikkatlice bakıldığında onun şiirinin öncülerini bulmak zordur ki onu orijinal yapan da budur. Ses bakımından Birinci Yenicilere benzeyen bir söyleyiş kolaylığı vardır ama şiirin politikayla kurduğu ilişki bakımından onlardan ayrılır. İmge ve metaforlar kullanması nedeniyle İkinci Yenicilere yaklaşır ama şiirine kazandırdığı mistik tonlamalar onu farklı kılar. Bu yüzden Koytak'ın İsmet Özel, Cahit Zarifoğlu ve Erdem Bayazıt yelpazesindeki yerini anlamaya çalışmakla beraber, onu bağımsız olarak incelemek daha doğru ve yararlı olacaktır.
ŞİİRİN REFERANSLARI
Cahit Koytak'ın şiirlerini okuduğunuzda düşünce tarihinin birbiriyle ilgisiz gibi görünebilen türlü simaları çıkar karşınıza: Pisagor, Herman Helville, Dostoyevski, Wittgenstein, Çehov, Balzac, Cemil Meriç, Dante, Heidegger, Saint Thomas, Bernard Shaw, Homer, Rumi, Hayyam, Hafız, Gılgamış, Puşkin, Milton, Yeats, Joyce bunlardan bazılarıdır. Koytak bu isimlerden birkaçını ardı ardına yazdıktan sonra şöyle devam eder: "Adları Yoksulların ve Şairlerin Kitabı'nda/ geçsin ya da geçmesin, daha nicelerini/ daha onlarcasını, yüzlercesini.../ bunlar, gerçekte, içlerinde bir tek büyük ırmağın,/ bir tek büyük senfoni ve ortak serüvenin/ akıp gürlediği vadiler!" Yukarıdaki mısraları anlamak için şairin şiir hakkındaki düşüncesini bilmek gerekir. Cahit Koytak için şiir, 'büyünün hastalıklı kız kardeşi'dir. Şiir önemlidir ama aynı zamanda sorunludur. Hayat&Sanat adlı şiirinde: 'adı ilaca çıkmıştır, ama/ sanatın kendisi de hastadır,/ buluş hastası...' der. Şiire Yer Açmak'ta ise bambaşka bir açıdan bakar insanla şiir ilişkisine: 'yani şiire ve insana efendimiz,/ bazen, içine insan üflenmiş şiire,/ bazen de, içine şiir üflenmiş insana...' Bu anlattıklarımız Koytak'ı tarihi kaynaklar karşısında tarafsız yapıyor. Bu yönüyle de onu zamanının klasik muhafazakârlığından ve dindarlığından ayırıyor. Onun tarih görüşünü anlamaya çalışanları Kısa Abbasi Tarihi adlı uzun şiirini okumaya davet ediyoruz. İkinci kıtası şöyle: 'Halkın pençelerini kullanıp/ Krallığı ele geçirdim/ Ve tahta oturur oturmaz/ Söktüm tırnaklarını/ O amansız ejderin.' Burada da görüldüğü gibi şairin eğilimi klasik muhafazakârlığın ve mukaddesatçılığın tamamen dışında ve hatta onunla taban tabana zıttır. Hatt-ı zatında Koytak tarihi bir bilim dalı olarak fazla da ciddiye almaz. Yeri geldiğinde onunla Elektronik şiirinde olduğu gibi kendi zaviyesinden maytap geçer: 'Zavallı Papa!/ Asansör meşguldü o sıra/ Tabutunu iple çektiler yukarı/ Piyano hamalları.'

KOYTAK ŞİİRİNİN DİREKLERİ

Koytak, şiirlerinde günlük yaşantının sıradan olaylarını tarih üstü bir müphemlikle ele alır. Bir mısrada; "Ve yağmur yutuyor bütün golleri" (Futbol Oynayan Çocuklar); bir başka sayfada Daktilo Kıza Caz İçin Nihavent yazılıyor. Bir Avuç Dolusu Aspirin İçen Kızlar İçin Kanto'da 'intihar' şöyle anlatlıyor: "Yaşamak ipek bir şal/ Çürümüş omuzlarına kızın/ Tanrı'nın koyduğu/ Ve kız onu her gece/ Düşürüyor sahnede." Gün geliyor, devrilen şairin öz babası oluyor: "Dev kanatlarıyla çarparak taraçamıza/ Günün birinde yıkıldı/ Evin ve şehrin üstünde dolaşan/ Hamiyetli gölgesi babamın.' Şiirler okunduğunda şu görülüyor: Şair insancılık ideolojisini benimsemese de insanidir. Cahit Koytak, şiirlerinde politik konuları işlemekten kaçınmaz. Nuh'a Gemi Resimleri serisinin altıncı şiirini İsrail'in Mavi Marmara gemisine saldırması üzerine yazar ve şöyle der: "Seni ağlatan, içini doldurup,/ Doldurup boşaltan, böyle/ Mavi Marmara gemisinde/ Tek tek herkesin, ama herkesin, gencecik muhabir kızların bile/ Nuh'un şürekâsından biri gibi/ Değil, gibi değil de hani,/ Çoğu farkında olmadan Nuh gibi,/ Tuhaf biçimde Nuh'un kendisi gibi/ Davranmış olması mı yoksa?/ Orada olmaman mı yahut/ O mucizevi şiir sefinesinde/ O yüzlerce Nuh'tan biri/ Olamaman mı,/ Seni sessiz sessiz ağlatan böyle?" Üstelik Koytak bu şiiri bir söyleşinin alt metinlerine sadık kalarak yazmıştır. Cahit Koytak ironiden anlayan bir şairdir: Öteki şiirinde tahammülsüzlüğü şu mısralarla anlatır: "Ah ah bu kuş, bu gidişle/ Uça uça gök bırakmayacak/ Öteki kuşlara." Koytak; 'zeki ve sivil'dir. Bunu anlamak için onun Generaller Niçin Sokağa Çıkamaz adlı muzır şiirinden birkaç mısra okumak yeterlidir: "Bir general her şeyi göze alıp/ Biz Ölümlüler gibi/ Sokağa Çıkarsa/ Bastonunu kaçırır hemen/ Bir general her şeyi göze alıp/ Biz ölümlüler gibi/ Çıkarsa sokağa/ Bembeyaz barikatlarına takılır/ Dikenleri madalyaları/ Generallerin/ Anaların geleceğe astıklar/ Bulut kokan akasya ruhu kokan/ Sonsuz çamaşırların." Koytak'ın son dönem şiirlerinde ayrıca Ezra Pound'un etkisi görülür ki bu da onu Hind-i Çin'e götürür.
'İKİ CAHİT'LER
Timaş Yayınevi, Cahit Koytak'ın şiirlerini toplu olarak yayımlamaya başladı. Bu da okura, erken dönem ve geç dönem şiirlerini mukayese etme imkânı veriyor. Bu mukayeseyi özellikle benzer temalı ya da bir seriyi tamamlayan şiirler arasında yaptığınızda ilginç sonuçlarla karşılaşıyorsunuz. Birkaç örnek vermek gerekirse; gençken ölümü diline pelesenk etme materyalizminden kendisini kurtaramayan bu şair yaşlandıktan sonra ölümsüzlük temasıyla hemhâl olarak mistisizme kaymıştır. İlk şiirlerinde 'kadın' konusu önemli ve sancılı bir yer işgal ederken son dönem şiirlerinde dostluğu anlamış olmanın olgunluğu sezilir. Genç Cahit Koytak, kendi ifadesiyle, 'büyük sözlerden henüz utanmamaktadır.' Kelimenin içindeki imgeleri avlayan toy bir avcı gibidir. Oysa sonraki dönem şiirlerinde imgelerin içinden kelimeler fışkırmaya başlar. İlk dönem şiirlerinde deneyselliğin kıyısında dolaşan, biçimlerle oynamayı seven bir genç şair vardır; oysa yaşlandıkça deneme yapmanın araçsal bir akıla dönüşmemesi gerektiğini anlamıştır. Gençliğinde: "Umudu gemiden bakanlara bırakıyorum/ Korkuyu kıyıdan bakanlar" diyen yalın kılıç delikanlı yaşlandıkça herkesin aslında aynı gemide ve kıyıda olduğunu düşünmeye başlamış gibi görünüyor: "Bir ırmak düşünün, bir ırmak ki, yeryüzünde/ Hiç değişmeyen bir iklim ve yatakta akıp da/ Hep aynı denize dökülmekten/ Ve başka pek çok akarsu gibi, o denizde yok olup da gitmekten huylanmaya başlıyor." Türk edebiyatında nasıl üç Kemal'lerden söz ediliyorsa iki Cahit'lerden söz etmek de yerinde olacaktır. Bunlardan biri Cahit Zarifoğlu, diğeri Cahit Koytak'tır. Üstelik Cahit'ler birbirlerini derinden etkileyen iki duygudaştır. Hançerelerinden çıkan 'ses' farklı olsa da duygu ve düşünce dünyalarını birlikte kurmuşlardır. Bunun izlerini Koytak'ın, Zarifoğlu'nun ölümü üzerine yazdığı dört şiirde görmek mümkün: "Kırk yıl ve yedi yıl/ Kimse senin kadar yakıştıramadı/ Gurup rengi bir fular gibi/ Boynuna ölümü." "Sen uyku tutmayan yolcusu güvertelerin/ Çatı katlarının ve steplerin/ Nâsıra'dan gece yarısı geçiyor/ Ve uğramıyor dünyaya/ Senin trenin." "Sen avcı, sen geyik, sen orman/ Yaklaşınca bütün kuşlarını birden uçuran/ Sen tılsımlı söz ağacı." Aradan 22 yıl geçtikten sonra Koytak bu ağıtların beşincisini kaleme alır: "Sesin kısık, sözün seyrek ve lakin/ ruhun ne kadar gür adaşım!/ ve ne kadar kalabalık yüzün,/ ne çok kahramanla dolu,/ ne çok çobanlarla, yalvaçlarla,/ ne çok havarilerle." Türk edebiyatında 'iki şairin arkadaşlığı'nı anlatan bu derece manidar başka kaç şiir vardır? Timaş'ı böyle cesur bir işe kalkıştığı için tebrik ediyorum.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.