Giriş Tarihi: 31.3.2011

Sevdiklerimizi ne kadar tanırız?

Andrew Sean Greer'ın yeni romanı Bir Evliliğin Öyküsü, 1953 yılının Amerikası'nda geçiyor. İki erkek ve bir kadın arasında, sosyal ve politik değişimlerin gölgesinde cereyan eden bu sıradışı aşk ve evlilik öyküsünü, ELİF TANRIYAR yorumluyor

Son derece basit ama bir o kadar da derinlikli bir cümleyle başlıyor Bir Evliliğin Öyküsü; "Sevdiklerimizi tanıdığımızı sanırız." Devamını okuduğumuzda ise yazarının hiç de sıradan olmayan bir yeteneğe sahip olduğunu hissediyorsunuz; "Ama sevdiğimiz şeyin, doğru dürüst bilmediğimiz bir dilden, bizzat yaptığımız kötü bir çeviri olduğu ortaya çıkar." Andrew Sean Greer, 1970 doğumlu, Amerikalı bir yazar. Öyküleri The New Yorker ve Paris Review gibi prestijli dergilerde yayımlanmış. Birkaç romanı daha var. Onu ilk keşfedenlerden biri ise ünlü yazar John Updike olmuş. Hatta Greer'ın dilinden o kadar etkilenmiş ki, onu Nabokov ve Proust'la bile kıyaslamış. Bir Evliliğin Öyküsü de ilk bakışta dilinin güzelliği ve zarif, şiirsel yapısıyla okuyucusunu yakalıyor zaten. (Bu arada yetkin çevirisi için Dost Körpe'nin hakkını teslim etmeyi de unutmayalım!) Bununla birlikte öykünün içinde ilerledikçe aslında çok zor ve ciddi meseleleri ele aldığını görüyorsunuz. Öyküyü, romanın baş kahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı olan Amerikalı, genç, siyahi bir ev kadını olan Pearlie'nin ağzından dinliyoruz. Tüm kitaba yayılan zarif ve alçakgönüllü ton da esasen Pearlie'nin karakterinin yansımasından ileri geliyor. Pearlie öyküsünü usul usul anlatırken öylesine zarif ve şiirsel bir ton tutturuyor ki, o paragrafları dönüp dönüp yeniden okumak, satırların altlarını durup durup çizmek istiyor; bir yandan da Pearlie'ye ruhunu üfleyen yazar Greer'ın yeteneğine şapka çıkarıp duruyorsunuz! Pearlie Cook, hayatını 'kalbinden rahatsız olduğunu düşündüğü', yakışıklılığı göz kamaştıran, uçucu ruhlu kocası Holland'a ve çocuk felci nedeniyle yarı sakat oğlu Sonny'ye adamış, San Fransiscolu bir ev kadınıdır. San Fransisco'nun (ve aslında dünyanın) en ucunda, deniz kenarındaki evlerinde ailesini tüm dünyaya karşı korumak için sessiz bir düzen kurmuştur. Köpekleri havlamayan bir cinstir örneğin, kocasının hassas kalbi zarar görmesin diye her gün gazetelerdeki şiddet içeren haberleri makasla kesip çıkarmak onun için kutsal bir görevdir ya da. Kocası rahat uyusun diye odalarını bile ayırmıştır. Peki, neden bu derece özenir bu sessiz huzuru korumak için? Bunun iki nedeni var. İlki, Cook ailesinin öyküsünün geçtiği tarih ve yerden kaynaklanıyor. "Sene 1953'tü ve televizyonda, hatırlayabildiğimiz kadarıyla, FDR tarafından yönetilmeyen veya onun etkisinde olmayan ilk hükümeti kuran Başkan Eisonhower ile Richard Nixon'ın yemin etmelerini seyretmemize daha haftalar vardı. O göreve başlama törenini seyrederken Kore Savaşı, ırk meseleleri, Rosenbergler, etrafımızda her yerde gizlenen komünistler, Rusların hazırladığı ve üzerlerine 'vudu' büyüsü yaparcasına isimlerimizi; Pearlie, Holland, Sonny- yazdığı bombalar yüzünden kaygılanıyorduk. İnsanların 50'li yıllar hakkında bir fikri vardır. Üçgen eteklerden, otobüs grevlerinden ve Elvis'ten bahsederler; genç bir ulustan, masum bir ulustan bahsederler. Neden bu kadar yanılıyorlar bilmiyorum, o zamanları yaşayanlar yanlış anlatıyor olmalılar, çünkü bütün bunlar sonradan, ülke değişirken geldi. 1953'te hiçbir şey gelmemişti. Hâlâ savaşın izlerini taşıyorduk. Hepimiz hâlâ savaştan sonraki savaşta nasıl yaşayacağımızı bulmaya çalışıyorduk. Anneler için 50'ler ortaçağ gibiydi (çocuk felci). Canlılık ve özgürlük zamanı değildi. Korkma zamanıydı." Yalnızca bu kadar da değil! O yıllarda eşcinsellik de hâlâ bir hastalık, cinsel bir sapıklık olarak görülüyor ve eşcinseller büyük bir baskı görüyorlardı. Ama San Fransisco'da her şeye rağmen havada bir tür titreyiş, gelişimin ve dönüşümün gelmekte olduğunu bildiren bir tür ürperme de vardı. En azından Pearlie gibi duyarlı ruhların anlayabileceği kadar...

BİR YABANCI ÇIKAGELİYOR

Pearlie'nin sessiz cennetini ne pahasına olursa olsun koruma güdüsünün ikinci nedeni ise kocasıyla ikisinin geçmişlerinde yatıyor. Henüz çok gençken tanışmış ve birbirlerinin ilk aşkı olmuşlardır. Ancak Pearlie istemeden de olsa Holland'ın askere alınmasına neden olur. Holland, savaşta ölümden döner, büyük bir travma yaşar. Yolları yıllar sonra bir kez daha San Fransisco'da kesiştiğinde Pearlie'yi ilk bakışta tanıyamaz bile. Orada bir şeyler olmuş, Holland değişmiştir. Holland ruhundaki çırpınışların ilacını Pearlie'ye sığınmakta, Pearlie ise mutluluğu ödenen bir diyet gibi onu sessizlikle sarıp sarmalamakta bulur. Pearlie duyarlı bir kadındır; edebiyata meraklı, derin bir ruha sahiptir. Ama buna rağmen Holland'ın teyzelerinin evlilik öncesi ona Holland'ın 'hastalığından' bahsetmelerini, 'bir tür zayıf kalp hastalığı' olarak yorumlamayı tercih eder. Ancak Holland'ın evde olmadığı bir gece, Pearlie'nin huzur dolu evliliği, bir yabancının ısrarlı bir zil ya da sürekli çalan bir davul gibi sessizliği bozmasıyla bir anda çatırdamaya başlar. Huzuru bozan, eve gelen bir yabancıdır. Buzz Drumer (isim oyununa dikkat!) Holland'ın eski bir arkadaşıdır ve onu görmek, eşiyle tanışmak istemektedir. Sarışın yakışıklılığı ve varlıklı görünümüyle başka türlü bir çekiciliği olan bu esrarengiz adam, kısa zamanda evlerinden çıkmaz olur. Pearlie'yle de yakın dost olur. "Titiz bir kadındım, iyi bir bahçıvandım ve şüpheyi budadım. Ama kalbi bilirsiniz; her gece bir dikeni çıkar," der Pearlie. Ve anlam veremediği şüphesi Buzz'ın bir gece Pearlie'ye savaş yıllarında Holland'la ikisinin sevgili olduklarını itiraf etmesiyle netleşir. "Onu kurtarmamıştım, acıyı gizlemiştim o kadar, morfin gibi," diye düşünür Pearlie. Üstelik her şey bu kadar da değildir. Buzz, unutamadığı sevgilisini geri almak için gelmiştir. Ona ikisini rahat bırakması karşılığı 100 bin dolar teklif eder. Buzz ve Pearlie artık sık sık buluşup bu planlarını nasıl gerçekleştireceklerini kurgulamaktadır. Pearlie, oğlu Sonny'yi ne pahasına olursa olsun bu tuhaf ilişkiden uzak tutmak için teklifi kabul etmeye gittikçe ısınır. Pearlie belki beyaz adamlar gibi dövüşmeyi bilmez ama susmayı bilir. Ancak "Susmak egzotik bir zehir gibi; kokusuzdur, tatsızdır- kurbanı azar azar delirtir." Bu sürecin iki de ilginç yanı vardır. Birincisi Pearlie ile Buzz'ın tuhaf bir şekilde yakınlaşıp, dost olmaları hatta aşka yakın bir yakınlık yaşamaları, ikincisi ise Pearlie'nin bir gün olsun Holland'a gerçek duygularını sormayıp, adeta bu durumu sorgusuz sualsiz kabullenmiş olmasıdır. Pearlie, Buzz'la kurduğu dostluk aracılığıyla hem onun, yani büyük acılar pahasına savaşa gitmemeyi, insan öldürmemeyi göze alan bir vicdani retçinin geçmişindeki inanılmaz travmaları öğrenmekle kalmaz, iki erkeğin arasında yaşanabilecek bir aşkın sırlarına da vakıf olur. Yaşadıkları dönemin sınırlarında kısılı kalan ve kaçmak için her yola baş vuran bu üç kişiden en duyarlı görünüp, kendisini hiç tanımayanı ise Pearlie'dir. Güzel olduğunu bile başkaları söyleyince şaşkınlıkla fark eder. Kocasını bir sır gibi görür ama anlamadığı, asıl kendisinin kocası için bir sır olduğudur. Greer, yalnızca 208 sayfada Amerikan tarihinin yakın geçmişinden son derece önemli olaylarla, ırkçılık ve eşcinsellik karşıtı hareketler gibi sosyal yaraları derli toplu bir şekilde anlatmakla kalmıyor, bir evliliğin kalbine ve ikili ilişkilerin sırlarına da derinlikli bir şekilde eğilmeyi başarıyor. Hikayenin sonunu, Holland'ın kiminle gittiğini merak edenlere ise küçük bir ipucu: Cevap yine ilk satırda saklı; "Sevdiklerimizi tanıdığımızı tanırız."
Bir Evliliğin Öyküsü Andrew Sean Greer Çeviren: Dost Körpe Everest Yayınları 208 s., 14 TL

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.