Sahneye iç çamaşırı fırlatan da oluyor!

Il Divo; hayranı bol dört erkekten oluşan, kendi deyişleriyle bir 'pop-opera' grubu. Yani opera ve müzikal parçalarını daha bir 'pop havası'nda sunuyorlar. Birleşmiş Milletler'in mini versiyonu gibiler. İspanyol bariton Carlos Marin, Amerikan tenor David Miller, İsviçreli tenor Urs Bühler ve Fransız popçu Sebastien Izambard'dan oluşan Il Divo'nun üyeleri, kendilerini bir İngiliz grubu olarak tanıtıyor. İsimleri ise İtalyanca. Sahnede İspanyolca, İngilizce, İtalyanca ve Fransızca parçalar seslendiriyorlar. Ve bu dörtlü İngiliz TV yıldızı; jüri üyeliği ve yetenek avcılığı ile tanınan Simon Cowell tarafından keşfedildi. Dünya çapında 26 milyon albüm satan ve 150'den fazla ödül alan Il Divo, 27 Eylül'de BKM organizasyonu ile Miles&Smiles sponsorluğunda İstanbul'da, Turkcell Kuruçeşme Arena'da konser verecek. İstanbul öncesi Prag'da, O2 Arena'daki konserlerinde izleme fırsatı bulduğum grup, her ne kadar müzikallerden seçmeler ve opera parçaları söylese de, gece gerçekten de bir pop konseri havasında geçiyor. Çoğu şarkının daha ilk notaları çaldığında hayranları bir Tarkan konserindeymişçesine çığlıklar atıyor. Il Divo üyeleriyle konser öncesi tanıştık ama o hengamede sohbet edemedik. Kırmadılar ve gruptan Sebastien daha sonra sorularımızı telefonda yanıtladı.
Grubunuz bir İspanyol, bir Amerikalı, bir İsviçreli ve bir Fransız'dan oluşuyor ama siz kendinizi bir İngiliz grubu olarak tanıtıyorsunuz. Niçin?
Çünkü her şey İngiltere'de başladı. Biliyorsunuz bu grubun fikir babası Simon Cowell; bizi bir araya o getirdi. Kendisi de İngiliz. Bütün hikaye İngiltere'de başladığı ve ortaya çıktığı için İngiliz bir grup olarak tanıtıyoruz kendimizi. Yoksa ben Fransız'ım fakat 9 yıldır İngiltere'de oturuyorum ve İngiltere artık benim evim.
Peki ama grubunuzun adı da İtalyanca?
Biz pop-opera tarzında şarkılar söylüyoruz ve ismimiz de müziğimizde yer alan klasik elementleri hatırlatıyor. Ne de olsa herkes diva kelimesinin anlamını biliyor, böylece herkese opera tarzında söylediğimizi hatırlatabiliriz diye düşündük.
BAŞLARDA ZORDU
Siz farklı ülkelerden gelen çokuluslu bir grupsunuz. Daha önce de birbirinizi hiç tanımıyordunuz. Ancak şimdi bir grup olarak hayatınızın neredeyse her saniyesini birlikte geçiriyorsunuz; turlar,oteller, konserler, stüdyo çalışmaları... Bari iyi anlaşıyor musunuz? Yoksa bu dört adam arasında ara sıra kavgalar çıkıyor mu?
Tabii ki başlarda biraz zordu; birbirimizi hiç tanımıyorduk, herkesin farklı bir geçmişi, altyapısı vardı. Başlangıçtaki tek ortak hedefimiz, bir şarkıyı birlikte sonuna kadar çok iyi bir şekilde söyleyebilmekti. Zamanla birbirimizi tanımaya ve anlaşmaya başladık. Sonuçta aile gibi olduk. Ne de olsa eşlerimizden, sevgililerimizden, çocuklarımızdan daha çok görüyoruz birbirimizi. Şöyle de özetleyebilirim. Simon bizi ilk bir araya getirdiğinde bu, ayarlanmış bir evlilik gibiydi ama sonra çok iyi ilerledi, güzel bir birlikteliğe dönüştü.
Peki, bu güzel ilişkide birlikte neler yapıyorsunuz?
Çok eğleniyoruz. Zaman zaman birlikte içiyoruz, sohbet edip dertleşiyoruz. Birbirimize zaman ayırıyoruz yani. Ben yıllardır birbirini iyi tanıyan ama bizim yaptıklarımızı yapmayan pek çok grup biliyorum. Bizimki çok iyi gidiyor.
OPERAYI AŞILIYORUZ
Bir eleştirmen, sizin müziğinizle ilgili "Bu, Mona Lisa'ya mini etek giydirmek gibi bir şey" demiş. Siz müziğiniz için ne diyeceksiniz? Sonuçta klasiği poplaştırıyorsunuz, bunda belirli bir amacınız var mı?
Açıkcası bizim müziğimizle yapmaya çalıştığımız şey, örneğin benim gibi opera ile ilgili hiçbir şey bilmeyen insanların ilgisini çekmek, onların da operaya erişimini sağlamak, çoğunluğa operayı aşılamak... Opera eserlerini dinlemek yüksek konsantrasyon ister ve bazen çok zordur. Ben, bizim yaptığımız müziğin insanları operayla tanıştırmanın en güzel yolu olduğunu düşünüyorum.