"Burgazada'ya gidemiyorum"
Adı Burgazada'yla bütünleşen Türk öyküsünün ünlü ismi Sait Faik Abasıyanık'ın blogunu Sibel Oral yazdı
Bugün yıllar sonra Beyoğlu'na çıktım. Nisuaz'da biraz oturup, akşamüzeri de Orman Birahanesi'ne geçerim diye düşünmüştüm. Ne Nisuaz kalmış, ne Eptalofos Kahvesi, ne de Orman Meyhanesi. Hiçbir şey kalmamış. Sokaklar, caddeler, dükkânlar başka bir şey olmuş. Ben ki yıllar önce "Yalnızlığın Yarattığı İnsan"da şöyle yazmıştım: "Sokağa çıktığım zaman soğuktan ellerim küçülüverdi. Caddelerde idim. Binlere karşı birdim. On binlere karşı birdim. Panco, Panco diye haykırdım içimden... Herkes Panco'ya benziyordu..." Bugün mü? Evet, yine küçüldü ellerim yine ama soğuktan değil bu kez; insansızlıktan... Hem sadece ellerim değildi küçülen. O kargaşanın, o bana artık çok yabancı olan Beyoğlu'nda yürümeye çalışırken ben, Sait küçülüverdim aniden. Binlere karşı bir değildim ve hiç kimse benzemiyordu Panco'ya...
Burgazada'ya gidemiyorum. Tuhaf bir korku var içimde. Yer yerinden oynamış bu topraklarda. Şu an, duvardaki takvimin gösterdiği tarihe takıldım kaldım. Balzac demişti sanırım "Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz!" Ama yarın yok gibi benim için. Sabah kırtasiye aradım sokak sokak. Sonunda buldum. Sarı kâğıt yoktu. Bütün kâğıtlar beyazdı, hepsi paketli satılıyordu. Genç satıcının dediğine göre hiç sarı kâğıt satılmazmış, kağıtlar hep beyazmış. Yarın yok benim için evet ama bugün de yok. Bana "bedbin" diyorlardı. Nâzım Hikmet benim için "Bedbinliği, ümitsizliği çıkar yol görmemesinden ileri geliyor" demiş. Şimdi, bugün, bu halimi ve memleketi görse, kim bilir ne düşünürdü...
Yazamıyorum. Yürüyemiyorum da. Hani belki yürüsem açılacağım. Yok. Ama insanlar yürüyor. Çarpışa çarpışa, birbirini eze eze... Bazılarının yumrukları havada; adalet istiyor, "İstanbul Bizim, Emek bizim" diyor. Bazıları askerlik yaparken öldürülen Ermeni Sevag için, bazıları tutuklu gazeteci arkadaşları için yürüyor. Sahi hâlâ gazeteciler, yazarlar yazdıklarından düşüncelerinden dolayı mahkeme salonlarında sürünüyor mu? Öyle sanırım. Ben yürüyemiyorum bu kargaşada. Yürüsem ne olacak? Biliyorum gelmeyecek o ses. Hırıltıyla yaşıyor insanlar artık. O ses yok artık. Ne öpüp bıraktığım balıklardan, ne çıraklardan, ne mahalle kahvesindekilerden, ne sokak köpeklerinden, ne de kovaya girmiş buluttan. Bir hişt hişt sesi gelmeyecek. Gelmiyor.
YARIN
Ece Ayhan'ın blogunu şair ve yazar Altay Öktem yazdı.
EN SON HABERLER
- 1 Sinemaya 34,5 milyon lira destek
- 2 “Bremen Mızıkacıları” Mersin DOB sahnesinde
- 3 Çağdaş edebiyatın altın kalemi hayatını kaybetti
- 4 Dijital sanatın kalbi AKM’de atacak
- 5 ‘500 dansçımızla stadyumda gövde gösterisi yapacağız’
- 6 Kidman’a yaşam boyu başarı ödülü
- 7 ‘Sıra dışı ve sıkıcı olmayan bir film yaptık’
- 8 Yarım asırlık sanatın izleri sergide
- 9 Sözcük Eş Anlamlısı Nedir? Sözcük Kelimesinin Eş Anlamlısı ve Cümle İçinde Kullanımı
- 10 İstanbul Film Festivali’nde ödüller sahiplerini buldu