Perşembe 06.06.2013

"Burgazada'ya gidemiyorum"

Adı Burgazada'yla bütünleşen Türk öyküsünün ünlü ismi Sait Faik Abasıyanık'ın blogunu Sibel Oral yazdı

19.Nisan.2013, İstanbul
Bugün yıllar sonra Beyoğlu'na çıktım. Nisuaz'da biraz oturup, akşamüzeri de Orman Birahanesi'ne geçerim diye düşünmüştüm. Ne Nisuaz kalmış, ne Eptalofos Kahvesi, ne de Orman Meyhanesi. Hiçbir şey kalmamış. Sokaklar, caddeler, dükkânlar başka bir şey olmuş. Ben ki yıllar önce "Yalnızlığın Yarattığı İnsan"da şöyle yazmıştım: "Sokağa çıktığım zaman soğuktan ellerim küçülüverdi. Caddelerde idim. Binlere karşı birdim. On binlere karşı birdim. Panco, Panco diye haykırdım içimden... Herkes Panco'ya benziyordu..." Bugün mü? Evet, yine küçüldü ellerim yine ama soğuktan değil bu kez; insansızlıktan... Hem sadece ellerim değildi küçülen. O kargaşanın, o bana artık çok yabancı olan Beyoğlu'nda yürümeye çalışırken ben, Sait küçülüverdim aniden. Binlere karşı bir değildim ve hiç kimse benzemiyordu Panco'ya...
20. Nisan. 2013
Burgazada'ya gidemiyorum. Tuhaf bir korku var içimde. Yer yerinden oynamış bu topraklarda. Şu an, duvardaki takvimin gösterdiği tarihe takıldım kaldım. Balzac demişti sanırım "Dünü unutmalı, bugünü yaşamalısınız. Çünkü dün ile bugün arasında bir kavga çıkarsa; yarını kaybedersiniz!" Ama yarın yok gibi benim için. Sabah kırtasiye aradım sokak sokak. Sonunda buldum. Sarı kâğıt yoktu. Bütün kâğıtlar beyazdı, hepsi paketli satılıyordu. Genç satıcının dediğine göre hiç sarı kâğıt satılmazmış, kağıtlar hep beyazmış. Yarın yok benim için evet ama bugün de yok. Bana "bedbin" diyorlardı. Nâzım Hikmet benim için "Bedbinliği, ümitsizliği çıkar yol görmemesinden ileri geliyor" demiş. Şimdi, bugün, bu halimi ve memleketi görse, kim bilir ne düşünürdü...
21.Nisan.2013
Yazamıyorum. Yürüyemiyorum da. Hani belki yürüsem açılacağım. Yok. Ama insanlar yürüyor. Çarpışa çarpışa, birbirini eze eze... Bazılarının yumrukları havada; adalet istiyor, "İstanbul Bizim, Emek bizim" diyor. Bazıları askerlik yaparken öldürülen Ermeni Sevag için, bazıları tutuklu gazeteci arkadaşları için yürüyor. Sahi hâlâ gazeteciler, yazarlar yazdıklarından düşüncelerinden dolayı mahkeme salonlarında sürünüyor mu? Öyle sanırım. Ben yürüyemiyorum bu kargaşada. Yürüsem ne olacak? Biliyorum gelmeyecek o ses. Hırıltıyla yaşıyor insanlar artık. O ses yok artık. Ne öpüp bıraktığım balıklardan, ne çıraklardan, ne mahalle kahvesindekilerden, ne sokak köpeklerinden, ne de kovaya girmiş buluttan. Bir hişt hişt sesi gelmeyecek. Gelmiyor.
YARIN
Ece Ayhan'ın blogunu şair ve yazar Altay Öktem yazdı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.