Pazartesi 22.06.2015 00:00

Film ERKEK, ders KADIN, fent KUZU!

Yazar Abdulhamit Güler son filmi 'Kuzu'yu sabah.com.tr için yorumladı.

'Anadolu', 'kadın' ve 'erkek' kavramları bir arada kullanıldığında o meşhur kof yaklaşımın dillendirdiği ilk argüman 'erkek egemen toplum' ve 'kadının adı yok'tur... Haksız değiller. Fekat haksızlar da... Mesele öylesine hassas ve komik ki, yaklaşımın da aslında daha rahat ve komplekssiz olması gerek.
Anadolu erkek egemendir, evet. Ancak bu egemenliğin direksiyonu kadındadır. Toplumsal manzara, (yani 'evin dışı') erkeğin etrafında şekillenir, ancak ailenin resmi (evin içi) kadındadır. Ve bunun farkında olmayanların başında belki de Anadolu'nun erkeği ve kadını gelir.
Çelişik ve bir o kadar da girift olan meseleyi ironik ve nüktedan şekilde ele almak en güzeli. Kutluğ Ataman'ın yaptığı gibi. Yeni filmi Kuzu'da, erkekliğin şanının kadınlığının adı olduğunu resmeder.
Erkeğin erkekliği ve kadın erkekliği, kadının erkeğe erkeklik öğretmesi, dahası, kadının bütün bir topluma erkeklik yapması gibi bir manzara mevcut…
İŞTE KUZU FİLMİNDEN KARELER
Elbette 'erkeklik' derken kastedilen şeyi hepimiz farkındayız. Taşrada erkek, doğa ile kol kola veren ve çetin şartlarla müzakere/münakaşa/mübadele edebilendir. Ancak perdenin ardına bakmak, ancak sanatın yapabileceği bir şey…
Filmin hikayesinden bahsederek devam edelim…
Köyün en fakir ailesinin hanımı olan Medine, ogˆlu Mert'in sünneti için köyde ufak da olsa bir s¸ölen yaparak toplum içerisinde varlık gösterebilmeyi çok arzular. Şölen için tandırda pişirmek üzere bir kuzuya ihtiyacı vardır. Bunu elbette kocası İsmail temin edecektir. Ancak İsmail, şehre gelen şarkıcıya kendini kaptırır. Hikayenin ilginç yanı ise Mert'in, ablası Vicdan ile olan diyaloglarıdır. Daha doğrusu ablasının anlattıkları… Vicdan, eğer sünnet düğünü için kesecek kuzu bulamazlarsa Mert'in kesileceğini söyler ve kardeşini de buna inandırır. Haliyle de Mert'in içine kurt düşer. Bütün bir film boyunca bu kurt ile Mert'i halden hale düşerken görürüz. Şölen gerçekleşir, et temin edilir. Ancak Medine, köydekilere ve elbette kocasına öyle bir ders verir ki, filmin sonunda hem rahatlar hem de şaşırırız…
Hikayenin kurgulanması, metafor seçimi, nüktedan yaklaşım ve filmi ağır bir drama olmaktan çıkaran senaryoya yakışan film dili, Kutluğ Ataman'ın ülke sinemamız için ne denli önemli bir isim olduğunu ayan beyan ortaya koyuyor.
Erkeklik kavramı üzerinde tepinerek kinaye etmeye çalıştığım meselenin yanına 'kurban' olgusunu da koyalım… Zira Kuzu için 'bir kurban filmi' de diyebiliriz. İslamiyetin önemli ibadetlerinden olan kurbanın, yani kurban etmenin, yani feda etmenin, yani feda edilecek şeylerden vazgeçebilmenin ne demek olduğunu harika bir hikaye ile ele alıyor, Ataman…
Vazgeçtiklerimizin değil aslında vazgeçemediklerimizin hayatımızı şekillendirdiğine dair nefis bir senaryonun, enfes film diliyle buluşmuş halini bize sunuyor yönetmen…
Kimilerinin mitoloji olarak değerlendirdiği fekat sözlük ve terim anlamıyla mitoloji ile alakası olmayan 'kurban' kavramının toplumsal yükünü, ününü ve gücünü kullanıyor.
Başrolü usta isimlerle paylaşan Mert Taştan'ın performansı, filmin samimiyetine büyük katkı sağlıyor. Nesrin Cevadzade, tam da kendine yakışan bir rolde ve performansta olsa da Cahit Gök'ün yer yer aksayan oyunculuğu film diline halel getirmiyor…
Kadın filmleriyle tanıdığımız Ataman'ın erkek temalı bir filmle karşımıza çıkması ve bunun da altından kalkabilmesi elbette sinemasının gücüne delalet ediyor.
Son dönem politik meseleler ve güncel konularla gündeme geldi, Ataman. Gezi Olayları sırasında –başta aralarında bulunduğu- kitleyi eleştirdi. Gezi Parkı eylemcilerinin özgürlük adına statükonun yeniden ihsası manasına gelecek bir gayenin peşinde koştuğunu anlattı. Gezi Parkı'nda, eylemcilerin saldırısına da uğradı. Memleketin en büyük holdinglerinden biri için hazırladığı sanat çalışması, bu tavrı sonrası iptal edildi. Muhafazakar, dindar ya da bugünkü iktidara aidiyet olarak anılacak hiçbir yaklaşımı olmadığını bildiğimiz Kutluğ Ataman, sadece ve sadece özgürlük adına dile getirdiği itirazları sebebiyle kendi mahallesinde ciddi baskıya maruz kaldı.
"Keşke Ataman'ı filmleriyle konuşsaydık" diyesim geliyor fekat demiyorum. Zira sanatkarın toplumsal meseleler karşısında sağlam duruş sergilemesi, sanatının şanındandır. Meşhur modern tanımıyla sanatın politikadan ayrı tutulması söz konusu bile olamaz. Bu, en başta sanat denen olguyu bugüne taşıyan binlerce yıllık insanlık tarihine ve sinemanın doğuşundan beri kat ettiği merhalelere, kuramlara, emekçilere ve bütün olarak sinemaya haksızlık olur. Sanat ve sinema politiktir. Bu sebepten hayatın içindedir ve hayat namına bir şeyler söylemenin hem popüler hem de sanatsal halidir.

Ve Ataman, her filminde olduğu gibi yine politika yapmış ve yine iyi yapmış…


Yazar - Abdulhamit Güler

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.