Türkan Derya'nın ilk sinema filmi 'Çok Uzak Fazla Yakın'ın başrol oyuncusu ve son dönemin en dikkat çeken isimlerinden biri olan Özgün Çoban'la, Esquire dergisi bir röportaja imza attı...
Sizin hikayeniz nerede, nasıl başladı?
Asker çocuğuyum. Babam Bitlis'te görev yaparken orada doğmuşum. Babamın görev yaptığı kentler nedeniyle sık sık başka şehirlere yolum düştü.
Göçebe bir çocukluğun sizdeki izleri neler?
İlk taşınmalarımda; arkasından ağladığım aşklar, arkadaşlar, şehirler oldu. Aslında çok fazla karakter ve hayalle tanışıyordum. Bu durum, belki de beni oyunculuğa itti.
TÜM BALKANLARI GEZDİM
Hem iletişim, hem de konservatuvar okumuşsunuz...
Babamın tayini Kıbrıs'a çıkmıştı. Bir kanalda bu işi yaptığım için Radyo Televizyon Sinema Bölümü'nü okumaya başladım. İki yıl öyle mutsuz bir şekilde geçti. Ardından work and travel ile ABD'ye gittim. Uçaktan Türkiye'ye indiğimin ertesi günü Hacettepe Üniversitesi Ankara Devlet Konservatuvarı'nın sınavına girdim ve sınavı geçtim.
EMPATİ DUYGUM YÜKSEK
20'li yaşlardaki en özel deneyiminiz neydi?
Üniversitede müzisyen arkadaşlarımla planlar yapardık. Bir gün, bir arkadaşımla Sırbistan'daki hippi buluşmasına gitmeye karar verdik. Vizeyi ve biletleri aldıktan sonra sadece 5 Euro ile yola çıktım. İki ay bir dağda, alkolün yasak olduğu; sadece sevgi duygusunun baskın geldiği bir ortamda yaşadım. O dakikadan sonra hippiliğe merak sardım ve üç ay boyunca bütün Balkanları dolaştım. Bu beş ayın sonunda Türkiye'ye döndüğümde cebimdeki 5 Euro hâlâ duruyordu.
Hümanist ve çocuksu tarafınız o günlerden mi kaldı?
Evet, çok hümanistimdir. Empati duygusu çok yüksek bir kişiyim. Bu, Balkanlar'daki hippilik günlerinin bana kattığı bir duygu.
Devlet Tiyatrosu günleri size neler kattı?
Beş sezon boyunca Diyarbakır'da görev yaptım. Devlet Tiyatrosu sanatçısı olmak bambaşka bir hayat biçimi. Diyarbakır'da olmak, Hakkari'ye, Şırnak'a, Van'a veya Muş'a gidip orada oyunlar oynamak inanılmazdı. Bütün bunlar beni büyüten deneyimlerdi.
Gündelik hayatta iyiliğin değil de, ulaşılmaz olmanın ve cool'luğun daha değerli görülür hale gelmesine artık çok sık tanık oluyoruz...
Tamamen katılıyorum. Böyle bir algı yaratılıyor. Değerli olan oymuş gibi... Halbuki değil. Bunu maalesef televizyon bu şekilde pohpohluyor. Cool ve ulaşılmaz, her an terk edecek erkek profili yaratılıyor. Keşke doğal, iyi ve gerçek insanlar idealize edilse.
Türkan Derya'nın yönettiği, 'Çok Uzak Fazla Yakın' filminin başrol oyuncularından birisiniz. Bu filmin diğer aşk filmlerinden farkı ne?
Aşk filmlerinde karakterlerin yoğunluğuyla değil, aşk ile ilgileniriz genellikle. 'Çok Uzak Fazla Yakın' ise derinlikle ilgileniyor,
Filmde üç ayrı dönemi oynuyorsunuz...
Açıkçası hikaye çok içime sindi. Bu filmde; birbirlerine baktığında aşkı hisseden gitmek, kalmak ve gönderememek arasında gidip gelen, çatışmalar yaşayan iki kişinin hikayesine tanık olacaksınız.
GEÇİŞ SÜRECİNDE GİBİYİM
Sizi ilk olarak Ankara'da çekilen günlük diziler vasıtasıyla tanıdık...
İnsanlar sizi her gün gördüğü
için tanınırlığınız çok artıyor
ama İstanbul piyasasının içinde
bir celebrity olamıyorsunuz.
Seyirci tanıyor ama yapımcılar
çok tanımıyor. Bu da, günlük
dizilerden çıkan oyuncular için
bir arafta kalma durumu yaratıyor.
Şu anda hayatınızın nasıl bir dönemindesiniz?
Geçiş sürecinde gibi hissediyorum.
30 yaşından sonra
erkekler daha olgun bir döneme
giriyor galiba... Ben de ilk defa
bu yıl, büyüdüğümü hissetmeye
başladım. Evlendim ve İstanbul'a
taşındım. Bütün hepsini
bir arada nasıl yaptığımı anlayamıyorum.
Bir değişim geçirdiğim
kesin. Eskiden asla yapamayacağım
bir şey olsa da, her gün,
düzenli spor yapmaya ve farklı
uğraşlara yönelmeye başladım.
Değiştirmek istediğiniz özellikleriniz var mı?
'Hayır' diyebilmek istiyorum.
30'lar için böyle bir karar
aldım.
'Hayır' diyemeyen insanlar sık sık hayal kırıklığına uğrayabiliyor...
Evet, zaman zaman... Mesela
çok ekstra bir şey olmamışsa
asla bir yere geç kalmam. Asla
birinin telefonuna dönmemezlik
etmem.
Bunlar en basit şeyler ve
bunlar bana yapıldığında kırılıyorum.
Galiba kafamda başka
türlü, naif bir dünya yarattım.