Ah İstanbul İstanbul...
Sabah evden ona göre hazırlıklı çıkıyorum; arabada kıyafetler, ayakkabı, çanta...
Gündüz; iş ve yapmam gerekenler listesi...
Dört toplantı...
Okumam gereken gazeteler, dergiler...
Öğle tatilinde spor yapmalıyım ama kuaförde de randevum var. Diğer yandan, yurt dışında yaşayan ve birkaç günlüğüne İstanbul'da olan bir arkadaşımla hiç olmazsa bir kahve içmeliyim. Ayrıca hafta sonu seyahatinin toparlanması var. Oğlumuz hafta sonu eve gelecek, onunla da vakit geçirmeliyim çünkü sabah o da şehir dışına çıkacak.
Vs vs...
Ama konseri asla kaçırmak istemiyorum.
GÜN DAHA BİTMEDİ
Haliç'e doğru yola çıkarken arkadaşımı arıyorum, "Pera Palace'ta bir toplantıdayım. Buraya gel, buradan birlikte gideriz" diyor.
Trafik birbirine girmiş...
Zorlukla ulaşıyoruz ama oturmaya zaman yok. Konserden önce Haliç'teki bir restoranda rezervasyonumuz var.
Arabaya biniyoruz... Zaman daralıyor, karnımız aç.
Aynı anda hem telefonlarla konuşuyor, hem iPad'den bir şeyler indiriyor, hem de birbirimize bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. Çünkü koşturmaya programlanmışız hepimiz.
Yaşasın iş kadınlığı!
Kimse içinde günü bitirememiş; iş devam ediyor.
Ama birbirimizi de başka türlü göremiyoruz.
Çünkü hepimiz şehrin birbirine uzak semtlerinde yaşıyoruz.
Paylaşabildiğimiz tek 'an', bu an...
Bunları sadece ben mi yaşıyorum? Hayır...
Bu şehirde milyonlarca insan böyle bir tempo içinde.
Yoldan dördüncü kişi de katılıyor aramıza...
Kongre merkezine geldiğimizde koşarak restorana yöneliyoruz. Birkaç lokma bir şeyler yiyip salondaki yerimizi alıyoruz.
Bu arada iki saat geçmiş.
Maraton gibi...
Konser başlıyor...
Şef Alan Gilbert yönetimindeki New York Filarmoni konsere başladığında salonda tek bir ses yok.
Herkes yaşadığı anın tadını çıkarmaya çalışıyor.
Toplu bir rehabilitasyondayız.
İSTANBUL HEP ÖNDE
Ve dünyaca ünlü keman virtüözü Joshua Bell geliyor sahneye... Tutkulu yorumu ile seyirciyi büyülüyor. Alkışlar, alkışlar, alkışlar... Müziğin gücü hepimizi ele geçiriyor.
Konserin ikinci yarısına kalamıyorum çünkü hâlâ program var.
Saat 22.00...
Karnım aç, ayaklarım şiş...
Arabaya biner binmez, topuklu ayakkabıları atıyor, 30 kilometrelik yol boyunca İstanbul'a bakıyorum. Hayat hiç durmamacasına akıyor...
Trafik yine kilit... İnsanlar yine bir yerden bir yere ulaşmaya çalışıyor ama İstanbul hep bizden önde gidiyor.
Bu şehri asla yakalayamayacağıma karar veriyor ve mağlubiyeti kabul ediyorum.
Hepimizden büyüksün İstanbul! Yakında bir yere ulaşmak için arabalar da yetmeyecek, kanatlanıp uçacağız. semalarında!
EN SON HABERLER
- 1 21 yıl önceki görüntülerini izleyen Hadise gözyaşlarını tutamadı...'Yarıştığım kanalda şimdi jürilik yapıyorum'
- 2 82 yaşındaki Şener Şen’in meğer kız kardeşi de ünlüymüş! Şener Şen'in kız kardeşine bir çok diziden aşinayız...
- 3 Bahar'ın Dora'sı olarak ekranlara dönen Yasemin Kay Allen usta oyuncunun kızı çıktı! Annesi Yeşilçam'ın en güzel sarışını...
- 4 Nihat Doğan ile Arzu Doğan'ın boşanma sebebi ortaya çıktı! Ayrılığın perde arkası şoke etti! 'Birçok kadınla..."
- 5 Türkiye'nin en yakışıklı jönlerinden Burak Özçivit hemşehriniz olabilir! Kuruluş Osman'ın yıldızı Burak Özçivit bakın nereliymiş...
- 6 Kuruluş Osman'da Osman Bey’in hedefinde Mekece kalesi var
- 7 Bahar'ın Evren'i Buğra Gülsoy’un maviş oğlu annesinin kopyası! Buğra Gülsoy'un oğlu Cem'i gören hayran kaldı!
- 8 Yakışıklı oyuncu mankenler kraliçesinin oğlu çıktı! Babası da ünlü futbolcu... İşte Bahar Erdeniz'in oyuncu oğlu!
- 9 Kızılcık Şerbeti'nin fesat Nilay'ı Feyza Civelek'in annesi kendisinden ünlü çıktı! Uyuşturucu sipariş verip polislerin yanında torbacıya çıkışmıştı...
- 10 Sanat camiasından usta sanatçı Ayten Gökçer'e hüzünlü veda! "Ah Ayten ablam üç gün önce rüyamdaydın"