Güneş açılımı çerçevesinde cumartesi günü düştük sokaklara. Bir şeyleri özlediğimi hissettiğimde ille de gitmeliyim Eminönü'ne, Mısır Çarşısı'na, oradan yürüye yürüye Sultanahmet Meydanı'na...
Babam tutardı elimden, binerdik vapura Kadıköy İskelesi'nden, gezerdik sokak sokak... Saniyede kırk soru sorardım, o da bayıla bayıla anlatırdı, ben de heyecanla dinlerdim. Şimdi dinlemiyorum. Hatta kimseyi dinlemiyorum, bugünlerde dinleyesim yok benim, herkes sussa keşke! Neyse...
BRIDGET ÇARŞIDA
Hoppaaa! Bir cumartesi günü faciasıyla karşı karşıyayız sayın seyirciler. O kadar kalabalık ki, Mısır Çarşısı'na ulaşmak imkansız gibi. Biraz buram buram kokan Türk kahvesinden alacaktık yahu. Nerdeee? Kurukahveci Mehmet Efendi'nin önü Ramazan pidesi kuyruğu misali. Artık başka sefere. Bugünlerde bekleyecek halim de yok benim.
Şaka mı bu? Mısır Çarşısı girişi yaya trafiğinden kilitlenmiş! Sağdan gelenler, soldan gelenler, yukarıdan çıkanlar, aşağıdan inenler birbirine girmiş (kavşak tıkandı olayı). Bildiğiniz kıpırdayamıyoruz. Adım atmaya imkan yok! Baharatçı bir çocuk bağırıyor, "Herkes sağından yürüsün, hadeee!" Tabeee.
Mısır Çarşısı'na nihayet girebiliyoruz. İki adım sonra genç, porselen ciltli, saçlarını arkada atkuyruğu yapmış bir kadın görüyorum. Kadın gülümseyerek baharatlara bakıyor. Ben de ona bakıyorum... Yasemin'i dürtüyorum, "Yasemin! Bu ünlü..." Ne demek "Bu ünlü!" Bazen ağzımdan çıkana ben bile inanamıyorum. Yasemin kahkahayı basıyor, sonra eğilip kadına bakıyor. Kadın da bize bakıp gülmeye başlıyor. Eveeet! "Bu ünlü" çektiğim hatun Bridget Moynahan. 'Sex and The City'de Big'in karısı Natasha olarak tanıdığımız fıstık. Hayırlı baharatlar Bridgeee!
BUNA PAHA BİÇİLEMEZ
Mısır Çarşısı kabusundan kendimi kurtarıp, Sirkeci'den tramvaya biniyoruz. Kabus No 2: Tramvay o kadar kalabalık ki, önümdeki amcayla yapışık ikiz gibiyiz. En komiği de önde boş yer olması ve kimsenin boşluklara doğru kaymaması. Dayanamıyorum bağırıyorum; "Ablaaa azıcık ileri gider misin, bak boş yerler var burada tık nefes kaldık." Abla sıkı sıkı olduğu yere tutunmuş "Gitmem" diyor da başka bir şey demiyor. Allah'ım ablayı hiçbir zaman yerinden etme inşallah!
Sonunda Sultanahmet'e varıyoruz. Karnımız aç. Doğru 'Tarihi Sultanahmet Köftecisi'ne. Kapıda yüzden doksanı turistcanlardan oluşan bir kuyruk var. Olsun! Beklemeye değer. Kapıdaki yer işlerinden sorumlu abi, kuyruktakileri orkestra şefi edasıyla yönetiyor. Peki içeriden çıkan yurdum insanının yüzü niye sirke satıyor? Aman! Yüzü asık dolanmayı marifet sanıyoruz ya, ondandır.
Katlar çıkmışlar 'Tarihi Sultanahmet Köftecisi'ne. En üst katta yer bulabiliyoruz. Köfte-piyaz üstü bir de helva... İstinye Park Masa'da kahve içip paparazzilere yakalanmak kaç para bilemem ama 'Tarihi Sultanahmet Köftecisi'nde yemek yemenin keyfine paha biçilemez.
KABULLEN-DEĞİŞTİR
Yemek sonrası meydanda yürüyüş yapıyoruz, çay bahçesinde çaylarımızı içiyoruz, turistlerle fotoğraf çekiyoruz. İstikamet Galata! Galata'da mağazalar varmış ya, değişik tasarımlar bulunuyormuş ya.
Galata'da ilk durak Bahar Korçan'ın mağazası. Bu mağazaya gerçekten bahar gelmiş. Kelebeklere, çiçeklere, renklere bayılıyorum. Koşup koşup bütün giysilere dokunuyorum. Bahar Korçan da orada, gülümsüyor bana. "Bunlar nereden çıktı Bahar?" diye soruyorum. 18 yaşındaki kızı Lal çizmiş, Bahar da elbise yapmış. Koleksiyonun adı: 'Kabullen ya da değiştir'
Hayatın ta kendisi bu aslında. Ya kabulleniriz ya değiştiririz. Kendini ve sürmekte olduğun hayatını ya kabulleneceksin, kabullenemeyecek kadar mutsuzsan eğer değiştireceksin.
Galata'da biraz daha dolanıp Tünel'e çıkıyoruz. Durağımız Lale Plak. Merak ettiğim tüm albümleri dinletiyorlar bana. Kıyak bir yer Lale Plak. İşte bayıla bayıla aldığım CD'ler: Klasik müzik sevenlere: The Art Of The Cello 'du Violoncelle' Philippe Muller ve Paul Tortelier Cazcılara: Milestones 'Un Inconrto' In Jazz. Soul müzik olmadan asla diyenlere: Spanky Wilson&The Quantic Soul Orchestra 'I'm Thankful'. Ve herkese: China Moses&Raphael Lemonnier 'This Ones For Dinah'. Hatun kişi müthiş.
