Giriş Tarihi: 30.8.2021 10:18 Son Güncelleme: 30.8.2021 16:59

Birgen Engin ‘Kötü karakter oynamak hem daha zor hem de daha zevkli’

Hem yeteneği hem hayatın içindeki duruşuyla her zaman hayranlık uyandırıyor. Birgen Engin ‘Sanatçı’ tanımının içini hakkıyla dolduran bir isim. Londra’da eğitim aldıktan sonra, İstanbul’a dönüş yapan Birgen Engin ‘Türkiye’ye dönüşüm bir anda paldır küldür oldu. İzmir Devlet Tiyatrosu’ndan konuk olarak Romeo & Juliet oyununda başrol teklifi gelince ben de Juliet olmak için yine yola çıktım, ardımda çok değer verdiğim şeyleri bıraktığımı farkındaydım ama mesleğim yine ağır bastı’ diyerek anlatıyor. ‘Kırgın Çiçekler’, ‘Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz’ gibi önemli yapımlarda rol alan Birgen Engin, hayat verdiği karakterleri oynamıyor, yaşıyor demek abartı olmaz. Güzel oyuncu Birgen Engin’in kendi hayat hikayesi de oldukça ilginç. İşte Birgen Engin’in GÜNAYDIN’a özel samimi ve dikkat çeken açıklamaları…

Bir döneme damga vuran ATV'nin unutulmaz yapımlarından 'Kırgın Çiçekler' de 'Banu' karakterini oynayan Birgen Engin 'Kötü karakter oynamak hem daha zor hem de daha zevkli' diyor. Başarılı oyuncu Türkiye'deki başrol kıstasının genellikle güzellik, yakışıklılık olması için 'Senaryoda başrolde güzel bir kadın ve güzel bir erkek olacak diye bir gereklilik varsa bunun sonucunda da başrolleri güzel ve yakışıklı oyuncular oynar. Senaryolar gücünü ekranın cazibeli estetik algısından almayıp da yazılan hikayenin kendisinden alırsa o eksikliği fiziksel güzellikle doldurmaya çalışmazlar. Ayrıca bu toplum içinde ekranın güzellik standartlarına uymayan birçok gencin özgüven gelişiminde büyük bir probleme sebep olabilir' diyor. Tam bir enerji topu olan ve sanat aşkı her zaman ağır basan Birgen Engin ile keyifli ve hayatın içinden unutulmaz bir röportaj gerçekleştirdik…

Birgen Engin'i bugüne kadar çok farklı rollerde izledik. Siz kendinizi nasıl tanımlarsınız, daha yakından tanımak istesem?

-İnsan denen varlığı merak eden, insan davranışlarını ve hislerini nedeni ve nereden geliyoruyla derinlerine kadar inceleyen ve araştıran birisiyim. Değişime ve yeniliklere açık ve bu anlamda da cesur ve macera seven bir yapım var. Doğa ve sanat aşığıyım. Evrenselliğin taraftarı bir dünya vatandaşıyım. Bazen fazla duygusal ve naif bazen de fazla keskin çizgilerle kuralcı olabiliyorum. Duygularımı biraz uçlarda yaşamayı tercih etmişim bugüne kadar fakat kendi içime dönerek dengeyi bulabiliyorum gerekli olduğunda.

Nasıl bir ailede büyüdünüz?

-Kalabalık ve büyük bir ailemiz var, genelde neşeli, şarkıyı, dansı seven, espri yeteneği güçlü insanlar. Birçoğu göçmen ve savaş görmüş bir kalabalık. Genel olarak ticaretle uğraşan ve bir de askeri görevleri olanlar var. Çekirdek ailemizde ise hepimiz ayrı bir karakteriz aslında. Yemeyi, içmeyi, seyahat etmeyi ve sohbeti çok seviyoruz. Ve hepimiz özgür bireyleriz hiçbir zaman birbirine bağımlı bir aile olmadık ama aile birliğimiz ve bağımız çok güçlü.

SEVGİNİN FARKLI HALLERİNİ YETERİNCE DENEYİMLEDİM

-Belli bir yaştan sonra çalışan anne-babanın evdeki görevlerini üstlenen bir çocukluk geçirdik erkek kardeşimle. Annem sevgisini fazlaca ifade ederdi, babamsa sevgisini kendi dilinde farklı şekilde ifade ederdi. Sevginin farklı hallerini yeterince deneyimlediğim şekilde büyüdüm galiba. Hayal gücüm fazla genişmiş ve yaşıtım olmayan teyze, amca, ninelere saatlerce hikayeler uydurur ve onların sohbetlerine dahil olmaya çalışırmışım.

Konservatuvardan sonra Londra'ya yerleşmeye karar vermişsiniz. Bu kararı nasıl aldınız?

-Aslında bu kararı bir anda almadım. Fakültemizde dünyanın farklı yerlerinden tiyatro öğrencilerinin buluştuğu tiyatro haftası olmuştu. Birlikte bir sürü oyunculuk çalışmaları yaptık ve ben İngilizcemin daha fazla iletişim kurabilmem için yeterli olmadığını fark ettim. Ve birbirinden farklı kültürden insanlarla buluşma ve çalışma isteği doğdu bir anda içimde. Dedim ki, ben bu dil engelini bir ortadan kaldırayım. Tiyatronun ve İngiliz dilinin başkenti Londra'yı seçtim. Sonra da okul bitince tek başıma yola çıktım. :)

Londra'da hayal ettiklerinizi yaşayabildiniz mi? Londra'dan Türkiye'ye dönüşünüz nasıl oldu?

-Londra'da hayal ettiğimin de üstünde çok farklı çok güzel deneyimlerim oldu. Londra'daki hayat deneyimim benim için çok değerli. Türkiye'ye dönüşüm bir anda paldır küldür çok spontane oldu açıkçası. Ben de anlayamadım olayların nasıl hızlı ve tesadüfi gibi görünen bir şekilde geliştiğine. İzmir Devlet Tiyatrosu'ndan konuk olarak Romeo & Juliet oyununda başrol teklifi gelince ben de Juliet olmak için yine yola çıktım, ardımda çok değer verdiğim şeyleri bıraktığımı farkındaydım ama mesleğim yine ağır bastı diyelim.

Yurt dışında gördüğünüz ilgiyi kendi ülkeniz Türkiye'de de gördünüz mü?

-Yurt dışında ilgiden çok değer veriliyordu her şey için. Bu eşit bir şekilde dağıtıldığı için ve olması gereken gibi görüldüğü için de kimse ilgi ihtiyacı geliştirmiyor. Türkiye'de daha fazla ilgi gördüğüm kesin fakat İngiltere'de attığım her adımın ve kendim gibi olduğum her şeyin daha fazla değer gördüğü de bir gerçek.

Uzun yıllar yurt dışında yaşadınız. Burayı oralarla kıyasladığınızda kadın haklarına bakış konusunda nasıl farklar gördünüz?

-Kadın haklarının en önemli maddesini birçok diğer ülkeye göre çok daha erken tarihlerde yasalarımıza dahil etmiş bir ülkeyiz. Buna rağmen ülkece hayatın birçok alanında kadın-erkek eşitliği ile ilgili çok ciddi sıkıntılarımız var. Daha hızlı çözümler getirilmesi gereken meseleler bunlar çünkü bu sıkıntıların sonuçları toplumun değerlerini ve moralini çok aşağılara çekiyor. Ülkenin ilerleyişini, aile birliğimizi ve hatta ekonomimizi olumsuz yönde etkiliyor.

-İngiltere'deki yaşam pratiğinde ise kadın-erkek eşitliği çok önemli. Ayrımcı cinsiyetçilik üzerine olan yasalar özellikle eğitim ve iş alanlarında çok etkin ve buna karşı olan herhangi bir davranışınız başınıza büyük dertler açabilir. Dünya'nın her yerinde olduğu gibi orada da sorunlar yaşanıyor. Ama yasal olarak çok katı ve denetim mekanizmaları bizden çok daha güçlü. O yüzden ister istemez kadın hakları daha bir koruma altında. Keşke sadece insan hakları konuşulsa hatta onu bile konuşmak zorunda kalmasak bu çağda.

Oyunculukta eğitimli ya da alaylı diye bir ayrım var mı sizce?

-Oyunculuk yeteneği alaylı ya da eğitimli diye bir ayrım yapmaz. Oyunculuk yeteneği bu sınıflandırmaların çok dışında kalıyor. Ama oyunculuğa yaklaşım, anlama, kavrama, bu işin incelikleri ve en önemlisi yeteneğinin doğru yere kanalize edilebilmesi için eğitimli olmak bir ayrıcalık ve tabii bu durumda eğitimli oyuncular çok daha derinlikli ve katmanlı işler için tercih ediliyor.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.