Bu reklamlara inanabilirsiniz...

Reklam anlayışı yavaş yavaş değişiyor. Şimdi kişiselleşmek, kişiselleştirmek moda! Reklamlar gerçek hayata iniyor... Artık ürünlerin gerçek ötesi bedenlerde, pürüzsüz ciltlerde sergilenmesi değil de; hayatın içinden gerçeklerle, yaşanmışlıklarla, deneyimlerle anlatılması isteniyor. İşte bu konuda bir örnek: Ceren Yalçın. Modellerin değil onun giydiğini al! Ceren Yalçın ne modacı, ne de tasarımcı; sadece güzel şeyler giymeyi seven biri. Ve blog yazıyor. Biraz amatörce ama sadece keyfi için, her gün giydiği kıyafetlerin fotoğrafını çekerek bloguna yüklüyor ve üzerindekileri nerelerden aldığını yazıyor. Yalçın, "Derdim, kimseye stil önerisi vermek değil ama beğeniliyorsa ve birileri ilham alıyorsa ne mutlu!" diyor. O; giyinmeyi, süslenip püslenmeyi çok seviyor. Her gün, giydiği kıyafetlerin fotoğraflarını çekip bloga koymak yeni bir fikir değil ama Yalçın yaparken çok eğleniyor. Her zaman aklındaymış... Ceren Yalçın, kıyafetlere çocukluğundan beri çok düşkün. Son parasını ayakkabıya verecek kadar da alışveriş yapmayı seviyor. Bir de anneanne ve babaanne dolaplarını karıştırmaya bayılıyor, çünkü o dolapları tükenmeyen bir kaynak gibi görüyor. Ve hâlâ oralardan aşıracak bir şeyler bulabiliyor. Onun için asıl keyif, tüm bu alakasız parçaları birleştirip, her gün bir kıyafet oluşturmak. Ama insanın her gün yaratıcılığı üzerinde olmuyor. O da, bir dolap dolusu kıyafet arasından ne giyeceğini bilemediği zamanlarda, şımarıkça "Giyecek hiçbir şeyim yok!" diye feryat figan ettiğinde; neyi var neyi yok hatırlamak için bu blogu yapıyormuş. Tekrara son! Yalçın aynı şeyleri üst üste giymemeye çalışıyor. Giyse bile bir şekilde farklılaştırmak için uğraşıyor. Blog onu yaratıcı olmaya zorluyor resmen ama "Bunun için ille de alışveriş yapmak şart değil" diyor. Bazen giymekten sıkıldığı bir parçayı çok farklı şekilde kullanabiliyor. Yani blog için alışveriş yapmıyor. İlham kaynakları... Hem yurtdışında hem de Türkiye'de takip etmeye bayıldığı bir sürü blog var. Ama özellikle Fransız blogger'ların, designer ayakkabı ve çantalarıyla Beymen'i andıran blogları onu üzüyormuş! Bu anlamda en kıskandığı ve tarzını beğendiği blog ise Fashion Toast. Bir de Le Blog de Betty. Yalçın bu işi uzun zamandır yapıyor ve moda dergileri de aynı uygulamayı yeni yeni deniyor. Yani olay modayı aştı, trend oldu bile...
BİLDİĞİNİ YE BULDUĞUNU DEĞİL!
Daha önce hiç gitmediğiniz bir semttesiniz ve nerede yemek yenir bilmiyorsunuz. Aç kedi gibi restoranların camına yapışacağınıza, telefonunuza foursuquare indirin ve zevkini paylaştığınız insanların tavsiye ettiği yerlere gidin. Foursuquare, PepsiCo'nun hizmeti. Telefonuna indiriyorsun, ardından bir hesap açıyorsun, bulunduğun lokasyonu tıkladığında etraftaki restoran ve kafelerin listesi ve oraya giden kişilerin yorumları çıkıyor. Böylece bilmediğin bir yerde kötü yemek yemiyorsun. (Bu arada o sırada orada kimler var, onu da öğreniyorsun) Çok kullanışlı bir hizmet; tarafımdan kullanıldı ve öneriliyor. Yani artık kafe ve restoranların reklamları gerçek insan yorumlarıyla yapılıyor. Hayat nereye gidiyor arkadaşlar farkında mısınız bilmem ama farkına varsanız iyi olur...
ALMAZSAM ÇILDIRIRIM
Coca Cola'nın yazlık logolarına bayıldım! Kola kutularının üzerinde flipflop terlik, gözlük ve tekne resimleri var. Daha kolayı gördüğünde serinlemeye başlıyorsun! Bununla da yetiniyorsun, çünkü bu kutular Türkiye'de yok! Belki yetkililer okur diye yazıyorum...
TülIN:
Bikinide fırfır modası var, bu yıl 50'ler moda çünkü.. Bu arada fırfırlı bikinileri Zeki Triko geçen yıldan yapmıştı...
TülOUT:
Göğüs altından bollaşan tişörtleri evde yalnızken bile giymek OUT, benden söylemesi.