Besbelli Çeşme, 2009 yaz sezonunun yıldızı. Bodrum'dan aldığım haberlere göre, Süreyya Yalçın ve mayokinileri dışında oralarda elde var sıfır. Ship A Hoy'da bile akşamları üç masa varmış. Acaba niye?
Çeşme Ayayorgi'de Sole Mare bütün olayların dönüp dolaşıp patladığı yer. Çeşme'ye ayak basınca Sole Mare'nin kapısından girmemek ayıp sayılıyor neredeyse.
Plajda son durum şu: Tahminim vücut çalışmayan erkekler Çeşme sınırından içeri alınmıyor. Bu neeee? Ay yattığım yerden aklımı kaçıracağım vallahi!
ERKEKLERDE KISA ŞORT
Erkeklerde yanık ten, Ed Hardy'nin janjanlı şapkaları ve tavla turnuvaları pek 'in'. Ha bu arada son beş senenin uzun şort mayolarını şeytan almış götürmüş, yerine kısa şort mayolar gelmiş.
Hayır! Korkuyorum bir beş sene sonra slip mayo geri dönerse, kızlar adına facia olur!
Kızlar ise her zamanki gibi ikiye ayrılıyor. Gerçekten plaj keyfi yapmak isteyen 'sade kahve'ler ve dikkat çekmezsem biterim, İkoncan'a rütbesini bildiririm tadındaki 'bol kremalı Frappuccinolar'...
Bu Frappuccinoları tanımanız için, uzman olmanıza gerek yok, rahat olun. Bunlar ille de uzun saçlıdırlar. Plaja bavulla gelirler. 15 dakikada bir bavulları ve kankaları eşliğinde tuvalete giderler. Büyük havayla girdikleri tuvalette bir telaş alır ki, sormayın.
Karar büyüktür, karar hassastır. Frappuccinocan şimdi hangi bikinisini giyecektir? Ve hangi kolyesini, küpesini, yüzüğünü, halhalını, bileziğini (ay şiştim be) takacağına karar verecektir. Bu öyle sıradan bir iş değildir, uzun mesai ister. Kaderi takılarının elindedir!
ERKEK MİLLETİ YOK MU...
Peki bu Frappuccinocan giyindikten sonra ne edecek? Bir kere kendisini kesseniz parmak arası şıpıdıklarla gezmez, o biz 'sade kahve'lerin ayıbı. Onun üç adımda bir iskelenin tahtalarının arasına topuğu giren yüksek takunyaları vardır. Aklıma bir şey geldi, tövbeler olsun; "takunya tak tak..." gerisini yazamayacağım. Neyse, topukluları ve kocaman gözlükleriyle iskeleye gelirler. Uzun süre, ki bu tahminen beyinleri haşlandıktan iki saat sonraya denk geliyor, denize girmezler. En sonunda dayanamayıp 'ördek suya daldı, zil çaldı' yaparlar ve fakat bu sefer de tuzlu sudan rot balans ayarları bozulur. Sağa sola sallana sallana havlularını zor bulurlar. Ve işte yine o problemle yüz yüzedirler; "Hangi bikini giyilecek?"
Bu arada bizim gibi 'sade kahveler', devrildikleri minderden bu hatunlarla dalga geçerler.
"Oha-hahaha baksana kızım leoparlı mayokini giymiş...", "Çüşş! İster misin denize de o topuklularla giriversin...", "Ya bu kızlar ne içiyorsa ben de ondan istiyorum, bu nasıl bir kafa ya..."
Gibi gibi gibi... Ve fakat 'sade kahve'lerin dalgası bütün erkek kafalarının Frappuccinolara dönmesiyle kıyıya vurur. Ve yine özümüze döner, konumumuzu değiştiririz, "Bu erkek milleti ne iğrenç ya..."
ALAÇATI'DAN HABERLER...
2009 yazının hit şarkısı var mı, yok mu? İşte en büyük sorulardan biri bu! Hani benim "Hayat beni neden yoruyorsun" um, hani benim "Çakkıdım" diyor Çeşme ahalisi? Ve top kimde kalıyor dersiniz? Demet Akalın'da. Yokluktan herkes "Pembesi gitti tozu kaldı" çaldı mı, zıplıyor. Hatta iş öyle bir hale geldi ki, dün sabah Dilhan yanımda "Pembesi gitti tozu kaldı" diye uyandığında şaşkınlıktan "Leopar mayokinim nerdeee?" diye olmayan şeyi aramaya başladım.
Alaçatı'ya gelince... 15 Eylül Kıraathanesi, İyi Kahve ve yine Köşe Kahve oturup geleni geçeni izlemek için en popüler yerler. İstanbul'daki Maria'nın Bahçesi Alaçatı'ya da açıldı. Köşe Kahve'nin sokağındaki küçücük mekan Ahtapot olağanüstü lezzetli. Yaya ve Tuval bildiğiniz gibi... Bu arada 10 Temmuz'da Ilıca Otel'in önündeki sahile Tuval Beach açılıyormuş... Ve kızlara haberler, Tuval Butik ve AGU'dan çok şeker elbiseler aldım, mutlaka göz atın. Ha unutmadan Eda Taşpınar'ın kardeşinin açtığı mekanı gördüm; yahu Alaçatı'da Hawaii tarzı bar açmanın ne alemi var, bu hafta açılış için İstanbul'dan sosyetik tayfa gelecekmiş.
Kaçın, Hacı Memiş Mahallesi'ne sığının, tez canınızı kurtarın derim ben!