Alın size en klasiğinden bir anket sorusu; "Issız adaya düşseniz yanınıza alacağınız üç şey ne olurdu?" Buna ortaokulda verdiğim cevap: "En yakın arkadaşım, su ve kitap"... (Kitabı ne edeceksin düdük makarnası, en kalını üç günde biter. Sonra yapraklarından sarma mı yapacaksın?) Lisede verdiğim cevap: "En yakın arkadaşım (Hani 'Lost'taki Sawyer olsa anlayacağız da), uyku tulumu, mayo" (Burada güneşlenme kafasına geçmişim. Bkz: İkoncan haller...) Üniversitede verdiğim cevap: "El feneri (Çok şükür biraz mantık devreye girmiş), uyku tulumu ve güneş kremi" (Şimdi de cildimizi koruyalım kafasına geçmişim). 30 yaş cevabım ise: "Aaaa! Bıktım bu sorudan. Sen düş, bana anlatırsın en çok ne lazım. Yıllardır sordunuz sordunuz içimi kıydınız, düşmeyeceğim kardeşim!!" Ve gördüğünüz gibi düştük işte. Ekranlarımızın sevilen figürlerinden Acun Ilıcalı sağ olsun, 'Survivor 2010 Kızlar ve Erkekler'in çekimleri başladığında GÜNAYDIN'a haber salmış; "Tutun Ayşe'yi kolundan bindirin uçağa gelsin yanımıza".
PANAMA VİZESİ BEKLETİYOR
E, görev karşısında boynumuz kıldan ince. Peki yolculuk nireye? Dediler "Panama"ya. Yolculuk az buz değil ha, 20 saat. İstanbul-Amsterdam, Amsterdam-Panama City. Ekvator'a iki var yani... Uzun ve yorucu bir seyahatin ardından Panama'ya iniyoruz. Pasaport kontrolündeki ablada İngilizce nanay, "Acun'a geldiydik be abla" çeksen kim takar. Bir adamı çağırıyor, pasaportlarımızı veriyor, bekle Allah bekle. Açıklama falan yok! Üç kişi dikiliyoruz bir köşede. Yarım saat sonra sırıtarak geliyor adam, pasaportları verip bizi Panama City'e salıyor. Burada hemen ek bilgi... Amerikan vizeniz varsa, pasaport kontrolünde daha az bekliyorsunuz, yok eğer Panama vizesi aldıysanız işiniz biraz daha zor, bizden önce gelen Türk grup tam sekiz saat beklemiş. Ona göre! İlk geceyi şehirde bir otelde geçiriyoruz. Sabah saat 7'de Acungiller'den Gökhan bizi almaya geliyor. Gökhan 26 yaşında, şortu-renkli tişörtü, ses tonuyla küçük bir Acun. Halk arasında 'pırpır' tabir ettiğimiz bir uçakla Contadora Adası'na geçeceğiz. Bu ada, İnci Adaları denilen adalardan bir tanesi. Contadora, Survivor yapım ekibinin konakladığı ada. Asıl ıssız adalar yarışmacıların kaldıkları. Az sonra onlara da geleceğim. Hikayenin gelişme bölümünde okuyunuz... Efendim, Contadora'ya sert bir iniş yaptıktan sonra ağustos ayı Antalya'sının iki vites üstü kıvamında bir sıcak artı nemle burun buruna geliyoruz. Bizi her gören "Aman! 50 korumalı güneş kremi sürün" uyarısında bulunuyor.
BAKKAL SURVIVOR İÇİN AÇIK
Evet, şu anda karar veriyorum; ıssız adaya düşsem yanıma alacağım ilk şey güneş kremi! Şimdi adamıza dönelim. Contadora'nın bir adı da Survivor Adası. Adanın nüfusu ben diyeyim 150 siz deyin 200 kişi. Daha fazlası mümkün değil. İki tane küçük otel mevcut... Bakkallar bile 'Survivor' zamanı açılıyormuş. Burada daha önce Amerikalılar, Arjantinliler falan da Survivor çekmişler. Eşyalarımızı odalara bırakıp, internet telaşına düştükten sonra yarışma adasında günün yarışmasını izlemek için Acun'la buluşmaya gidiyoruz. Biz sahilde Acun'u beklerken, ekip botlara eşya taşıyor, bir tarafta da adanın yerlileri iki gün sonrasının oyunları için hazırlık yapıyor. Tahtaları kesiyorlar, boyuyorlar, karışık işler peşindeler yani. Bu arada oyun yapımında 100 yerli çalışıyor ve çekimlerin montajı otelde sahile kurulan bir evde gerçekleştirilip, kasetler Türkiye'ye yollanıyor. Öylesine hızlılar yani. Bu da not, not, not olsun gözleriniz dolsun. O sırada pembe tişörtü, siyah şort mayosu ve parmak arası terlikleriyle Acun köşeyi dönüyor. Şimdiden kapkara olmuş. O da "Aman! Güneş kremi sürün" diyor. Sürdük! Bota binip, yarışmanın yapıldığı adaya gidiyoruz...