'Niyazi Gül Dört Nala' adlı sinema filminde, Ata Demirer'le dördüncü kez kamera karşısına geçen Demet Akbağ, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı. Akbağ; Demirer'le olan dostluğunu, kendisini en çok nelerin güldürdüğünü ve mutlu evliliğinin sırlarını anlattı...
Bu Ata Demirer'le dördüncü filminiz... Aranızda bir kader birliği mi yaptınız yoksa tesadüfler mi sizi birleştirdi?
Samimi arkadaşlığımızın ilerlemesinden, profesyonel hayat dışında dost olarak da birbirimizi sevmekten, ailecek görüşmemizden kaynaklanan bir şey bizimki; kopamamışlık. Bunun için biz birbirimizin hayatına dahil olduk ve çıkmaya da hiç niyetimiz yok! Birbirimizden çok memnunuz, o yüzden de projeler yapıyoruz. İçimize sinen işler olduğu sürece çalışmaya devam ederiz.
TV'YE KARŞI SOĞUK DEĞİLİM
Son yıllarda neden sinemaya ağırlık verdiniz?
Televizyona hafiflik verdiğim için sinemaya ağırlık vermem doğal oldu. Tiyatro yapmayı özledim, onu yapmak istiyorum. Tiyatrodan, Lale Devri gibi bir zamanda, öyle kapalı gişe oynayan, dört sene süren oyunlarla ayrıldım ki... Aynı yere dönmek, bıraktığım yerden devam etmek istiyorum. Daha doğrusu yine böyle olur mu kaygısı var içimde. O yüzden de içime sinen oyunu oynamak istiyorum. Televizyona karşı asla bir soğukluğum yok, içime sinen bir iş olursa yine yaparım. Artık televizyonda yapımcılar, benim yaşımda olanlara daha farklı bir yerden bakıyorlar. Anne rolü, abla rolü gibi tatlı roller veriyorlar. Önemli olan oynadığım rol de değil, rolün hikaye içindeki ağırlığı ya da onu daha önce başka bir oyuncunun oynayıp oynamadığı. Ben o karakteri sevmeliyim, oynamak istemeliyim ve o rol iştahımı kabartmalı. Böyle bir rolün denk gelmesi zor. Yapımcılar da bana beğendiremeyecekleri için; kendi kendilerine, bana gelmeden eliyorlar rolleri. Çok da zor işler; hele dizi işine girince, hakikaten haftada yedi gün çalışıyorsun, şartlar zor. Bir de yakışıklı delikanlı, güzel genç kız durumu var. Bu yüzden ben de istediğim, canlandırabileceğim, ağırlığını taşıyabileceğim bir rol gelmediği için az görünüyorum televizyonlarda; bütün sebep bu.
Son zamanlarda ünlüler dünyasında boşanma oranlarının arttığını görüyoruz. Siz ise eşiniz Zafer Çika'ya hâlâ aşk dolu gözlerle bakıyorsunuz... Sizin mutlu giden evliliğinizin sırrı nedir?
Biz arkadaşız, arkadaş olabildiğimiz için sahipleniyoruz birbirimizi. Şansımıza tesadüfen iyi arkadaş olduk. Birbirinden etkilenen, aşık olan, flört eden, o hevesle bir anda evlenip de hüsrana uğrayan çok insan oluyor. Bunun böyle olmasının tek nedeni; sonradan arkadaş olamamak. Yani şöyle bakacaksınız; ben bu adama aşık olmasaydım ve evlenmeseydim bu benim arkadaşım olur muydu? Bence insanın kendisine bu soruyu sorması lazım. Ben soruyorum ve bize nikah düşmeseydi de karşılaşsaydık; Zafer benim arkadaşım olurdu çünkü çok aynı yerden bakıyoruz hayata. Bizim sırrımız bu; birbirimizi eğlendiriyoruz. Bir de çok erken yaşlarda tanışmadık, belki onun da etkisi vardır. Sizi aile yapan çocuktur aslında, birlikte ürettiğiniz şey bu! Çocuk da bizi birbirimize bağladı, birleştirici oldu. Hep ortak fikirlerle ve aynı anlayış ile büyüttük onu.
Spor dünyasında da çok seviliyorsunuz, özellikle Arda Turan ile sıkı bir dostluğunuz var...
Sporu seviyorum. Bir de geçtiğimiz yıllarda eşim, dostum, etrafım ve sosyal çevrem de biraz sporcularla haşır neşir olmamızı gerektirdi. Kocamın da futbol ve spor merakı, tuttuğumuz takım, Terim Ailesi'yle yakınlığımız da bizi futbol dünyasının içine soktu.
KOMEDİNİN GERÇEĞİNE GÜLERİM
Siz gerçekte nelere güler ve neye ağlarsınız?
Ben komediyi seviyorum, kopamıyorum. Zaten kopmak da istemem ama ben gerçeği seviyorum ve gerçeğin komedisinden geldim; sulandırılmış komediden değil. İkisi çok farklı şeyler. Komedinin altının çizilmesini istemem, seyirci kendisine göre bir şeyler çıkarıp alsın isterim. Doğal olana gülüyorum. Kahkaha ile bezenmiş şeylere fazla gülmüyorum; gülebileceğim yerlere de kendim karar vermek isterim. Dediğim gibi; daha gerçek olana gülüyorum. 'Niyazi Gül Dört Nala' filmimiz de öyle. Yani oynarken 'Şimdi sana yol gösteriyorum; burada güleceksin' tarzında sahnemiz yok.
OĞLUMUZ SEVDİĞİ İŞİ YAPSIN, EKMEĞİNİ ONDAN KAZANSIN!
Oğlunuz Ali ile ilgili hayalleriniz nedir?
Artık büyüdü, delikanlı oldu; 15 yaşında. Ergenlik dönemini geçiriyor. Öncelikle okul hayatı var önünde, istediği mesleğe yönelmeli. Hangi alanda eğitim alacağı şu anda meçhul, daha karar vermiş değil. Birinci hayalim; sevdiği işten para kazansın, ekmeğini oradan yesin, mesleği onu mutlu etsin. Ondan sonra aşk hayatı gelir, güzel şeyler yaşar umarım, daha çok seneler var önünde. Biz de her zaman onun yanında olacağız. Kararlarını da doğru verebilen bir çocuk. Kendisinden büyük kişilerle, onların yaşlarına hitap edebilecek şekilde konuşuyor. Onunla durmadan sohbet muhabbet edersiniz, öyle bir çocuk. Umarım iyi insanlarla karşılaşır.