Herkes yeni
Kürt açılımından,
"tarihi fırsattan" söz ediyor. Akan kanın durdurulması için o fırsat her ne ise sonuna kadar kullanılmalı. Ama
Türkiye'nin birliğine, bütünlüğüne halel getirilmeden... Yıllarca kardeşçe yaşamış halkların arasına görünmez dikenli teller örülmeden... Yıllardır terörün kaldırdığı toz dumanın arkasında işlerini gören uyuşturucu ve silah kaçakçılarına
"parsa" verilmeden... Oraları gördüm...
Mardin'in köylerinde insanların nasıl yaşadığının şahidiyim. Plazalarda bir yandan popolarını kaşıyıp, diğer yandan bölge için sözde çözüm üretmeye çalışanların bu
"yeltenmelerinin" bana göre
"yellenmeden" farkı yok. Oraya gitmek, görmek, o insanların hayatına dokunmak şart. Bu olanağı bulamayanlara
TRT 6'yı izlemelerini öneriyorum. Haydi çerçeveyi daha da daraltayım. Cumartesileri 16.05'te
TRT 6'da yayınlanan
"Uzak Gidemediğin Yerdir" adlı programı izlesinler. Belki
Kürtçe bilmedikleri için bu öneri onlara anlamsız gelebilir. Ama olan biteni görüp, anlamak için tercümeye ihtiyaç yok. Program ekibi
Güneydoğu'yu karış karış geziyor. Oradaki insanlarla konuşuyor. İhtiyaçları, talepleri öğreniyor. Bu arada devletin oraya götürdüğü hizmetleri tanıtıyor.
Sason Köprüsü'nün ayağında akıntının getirdiği odunları, dal parçalarını yakmak için toplayan
Mehmet'in, ahşap köprü yıkıldığı zaman karşı kıyıdaki can dostu
İsmail'e hasretliğini dinlemek lâzım mesela...
Derince İlköğretim Okulu'nun fedakar öğretmenlerini hangi şartlarda çalıştığına bir göz gezdirmek... Bir de 8 yaşındaki
Resul'ün söylediği, jenerikte kullanılan bir türkü var ki, tek kelime
Kürtçe bilmememe rağmen, sesinin yanıklığından, gözündeki kıvılcımdan, melodinin dramatik tınısından ne demek istediğini az çok anlamıştım. Ama yetinmedim. Türkünün
Türkçe çevirisini istedim. Bakın ne diyor küçük
Resul türküsünde: İnanç vardı, mutluluk vardı bir zamanlar / Herkes kendi toprağında keyfindeydi / Doğru, fakirdik ama gönlümüz rahattı / Keşke o zamanlar geri gelse / Kıra giderdik kuzularla beraber / Sırtımıza yüklerdik ot destelerini / Bakır bakraçlarımızdan ayran içerdik / Ateşte, sacta pişen ekmeğimizi yerdik / O bize yeterdi / Sonra şehre gittik / Asaletimizi unuttuk / Esaretimizi fark etmedik / Geçim derdinden babamızı, atamızı unuttuk / Ben senden de razıyım, bu kaderden de / O zamanların hatırına... Ne güzel söylemişti
Köprü dizisinin fedakar valisi hepimizin gözünün içine baka baka...
"Gidemediğin köy, senin değildir..." Ve artık o klasik okul şarkısının değişme zamanıdır.
"Gitmesek de, görmesek de o köy bizim köyümüzdür..." Hayır efendim, hiç de öyle değildir!..