Parklara, pazarlara gider sık sık dolmuşa binerim
'Yeter' dizisinin başrol oyuncusu Yurdaer Okur, "İzleyiciyle arama öyle 'büyük büyük' mesafeler asla koymam. Parklara, pazarlara gider, dolmuşa binerim. Yaşantımızı değiştireceksek o zaman bizi besleyen damarları da kesmiş oluruz" diyor
Genellikle o dönemde tiyatro oyuncularının böyle bir duruşu vardı. Bizler daha çok sahneye ve tiyatroya konsantre olduğumuz için; açıkçası olumsuz bakıyorduk. Ama zamanla şunu gördüm ki; televizyon denilen cihaz milyonların evine giriyor ve etkisi inanılmaz büyük; oyuncu ile seyirci arasında bambaşka bir bağ kuruluyor. Bu bağı tiyatroda asla kuramazsınız. Bir kamera vasıtasıyla evlere girip gözünüzün içindeki hissiyatı alıyor izleyici. Dolayısıyla bunun oyuncuya büyük bir sorumluluk da yüklediğini anladım. Televizyon işini küçümsememek gerekiyor. Kamera hiçbir şeyi affetmiyor çünkü.
YAPIMCI RİSK ALMIYOR
Öyle çok 'büyük büyük' mesafeler asla koymam, koyamam da. Sonuçta ne olursa olsun sizi televizyondaki karakter olarak da tanısalar çevresel faktörlerden kaygı duymam, genellikle oldukça rahat yaşayan birisiyim; buraya gelirken dolmuşa binip geldim mesela... Parklara, pazara giderim. Bir de tabii şöyle bir şey de var; siz ne kadar rahat olursanız karşınızdaki de o kadar rahat oluyor. Biz bu ilişkilerden besleniyoruz sonuçta, bunu da unutmamak gerekiyor.
Doğruyu söylemek gerekirse; evet kalıyor. Hani diyorum ya; bu tamamen seyirci ile ilgili bir durum, seyirci de bizim piyasamız da yavaş yavaş gelişiyor diye... Arz-talep meselesi gibi de görebilirsiniz bunu. İzleyici, oyuncu ile karakteri özdeşleştirince; yapımcılar da oyuncunun üzerinden riske girmek istemiyor. Artık hiçbir yapımcı oyunculara değişik karakterler vererek riske girmiyor. Halbuki bir oyuncu her karaktere girebilmeli. Bu arada benzer durum iyi tutmuş işleri uzatmak için de geçerli. Tadında bırakmak lazım... Koca bir yanılgı üzerinden zaman kaybı, para kaybı, her türlü kaybı yaşıyorsunuz.
PSİKOPATLAR SEVİLİYOR
Kabaca 'kötü' sayılabilecek bir adamı canlandırıyorum. Seyirci bu karaktere alışkın değildi. Bir önceki karakterime bir parça yakın bulmakla beraber bu meselenin tamamı beni çok etkiledi. Beyin cerrahı bir adam, işinde çok başarılı ama böyle bir adamın ailesiyle problemler yaşaması etkileyici. Bu karakteri oynamak ve zamanla şifreleri çözmek çok hoşuma gitti açıkçası. 'Yekta', şaşırtıcı bir şekilde tuttu. Karakterin naif bir yanı da var; oradan yırtıyor bence.
Avantaj bence... Çünkü iyiyi oynamak sınırları çok zorlamaz. O karakterin yapabilecekleri hep gördüğümüz şeylerle sınırlı kalır. Daha 'kahramanvari' yani. Oysa ki, bir 'Batman'e bakın; 'Joker' o kadar iyi oynamasaydı, 'Batman' kahraman olamazdı. İyinin karşısında onu ne kadar zorlayan kötü bir karakter varsa; iyi karakter de o kadar iyi oluyor. Bir oyuncu kötüyü her zaman en 'iyi' şekilde oynamak zorunda. Toplum olarak da biraz 'zor'u seviyoruz sanırım. Zor şartlarda büyüyoruz, zor şartlarda çalışıyoruz; dolayısıyla hafif zeki ama psikopat roller daha çok seviliyor. Bence bu durumu sosyologlar bir araştırmalı. Pek normal bir durum değil çünkü bu.
YENİ NESİL GENÇ OYUNCULARIN CESUR OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM
En önemli şeyin Allah vergisi yetenek olduğuna her zaman inanırım. Ne kadar çalışırsa çalışsın insanın içinde yoksa, başarının geleceğini pek sanmıyorum. Aslında konservatif bir yapım da var; eğitimin şart olduğunu düşünüyorum. Konservatuvarda geçirdiğiniz süre zarfında sesinizi, vücudunuzu, nefesinizi, elinizi-kolunuzu sahneye nasıl koyacağınızı öğrenirsiniz. Ama bunu kitaplar alıp kendi kendinizi de eğiterek ya da bir hocadan destek alarak da yapabilirsiniz. Konservatuvarda tiyatro eğitimi almanın diğer sanatlara göre tek farkı, ekip halinde yapılıyor olması. Kısacası bir topluluğun parçası oluyorsunuz. Yoksa konservatuvar okumadan kendini çok iyi yetiştirmiş kişiler de izliyoruz.
GURUR DUYUYORUM
Gençleri çok cesur buluyorum. Kendi yazdıkları oyunu oynayanlar var. Türk tiyatrosu için bence çok büyük şanslar. Cesaret dediğimiz şey sayesinde genç yaşta önünüzü daha çok görüyor, çok daha güzel adımlar atabiliyorsunuz. O yüzden burada 'bıçaksırtı' bir olay ortaya çıkıyor. Sağlam adımlar atabilen arkadaşlarla gurur duyuyorum. Ama 'Kaybedeceğim ne var ki!' diye yola çıkanlara özgüvenli olmalarını ama bir yandan da klasik duruşu unutmamalarını tavsiye ediyorum.
ADIM ATARKEN ÖNCE KIZIMI DÜŞÜNÜYORUM
Evet, genelde çok sakinimdir ama haksızlığa uğradığımda, birisinin haksızlığa uğradığını gördüğümde ya da üzerine vazife olmayan durumlar karşısında yorum yapanlar olduğunda tepkim daha farklı olabiliyor. Sonunda başka bir dilden anlamayanlara son çare olarak siz de farklı bir dil kullanmaya başlıyorsunuz. Keşke herkes karşılıklı empati kurabilse...
O konuda gerçekten iyiyimdir. Soğukkanlılığı her an en üst seviyede tutabilirim.
Doğumdan sonra anneyi dikişe aldıklarında bebek ile babayı çok kısa bir süre yalnız bırakıyorlar. Bizim de öyle bir yalnız kalmışlığımız var. O esnada Nar, gözlerini açıp bana baktı ve "Ben hep vardım, siz kimsiniz?" diyordu resmen. İşte orada bir şeyler oldu bana. "Bu nasıl bir dünya, ben nereye geldim?" gibi değil de "Zaten burası benim alanımdı. Sen kimsin?" bakışıydı. O an aslında bu dünyada yalnız olmadığımızı anladım. Baba olduktan sonra artık adımlarımı atarken ilk önce kızım Nar'ı, ailemi düşünüyorum. Daha evcimen oluyorsunuz... Onunla bir an önce görüşmek için eve hızlıca gidiyorum. Anlatılamaz, bu duyguyu yaşamanız gerekiyor. Anne-çocuk, babaçocuk, aile-çocuk ilişkisi çok kutsal.
Öyle bir derdim yok ama insan çocuğunu düşünüp ona odaklanıyor. 10 yıl sonrayı görememek ve çocuğum için bir güven çemberi oluşturamamak beni kaygılandırıyor.
EN SON HABERLER
- 1 Mutfak Bahane final gününe sevilen sanatçı Gülşah Buzlu damga vurdu
- 2 Yumoş’tan Bambaşka Bi’ Ferahlık Deneyimi
- 3 Yıldız Tilbe kaza yaptı! Polis aracına çarpan Yıldız Tilbe ceza yedi
- 4 'Bu evlilik yürümez' Umut Evirgen ve Alina Boz çifti 'Boşanıyorlar' iddialarına isyan etti!
- 5 SON DAKİKA! Acun Ilıcalı'nın acı günü! Acun Ilıcalı'nın amcası Gürbüz Ilıcalı hayatını kaybetti
- 6 İnci Taneleri'nin Azem'i Yılmaz Erdoğan'ın siz bir de gerçek kızı Berfin'i görün... Herkes oyuncu olacak derken!
- 7 Kızılcık Şerbeti’nin Giray'ı meğer usta oyuncunun oğluymuş... 44 yaşındaki Kaan Taşaner annesiyle aynı dizideymiş!
- 8 Yalı Çapkını'nın Seyran'ı Afra Saraçoğlu’nun annesi hayran bıraktı! Güzelliğiyle kızına taş çıkardı!
- 9 Aşk mı yaşıyorlar? Berrak Tüzünataç, Şevval Şahin’in eski sevgilisi Murat Kazancıoğlu ile yakalandı!
- 10 Şarkıcı Emre Altuğ 55 yaşında yeniden damat olmuştu... Partneri Gözde Kansu'dan dikkat çeken çıkış: Karı-koca olarak çok yakıştık!