Giriş Tarihi: 19.8.2011

Sözün bittiği yer

Aklımdaki sözcükler toplanıyor, yan yana geliyor, alt alta diziliyor... Ama uzunca bir süre yazamıyorum.
Biraz önce bir hastane ziyaretinden geldim. Sessiz konuşmaların yapıldığı hasta odalarının önünden geçip de girdiğim odada bir arkadaşım yatıyordu. Ameliyat olmuştu.
Acısı vardı, sızlanıyordu.
"Sus ve haline şükret" dedim...
Ne kadar çok şeyden şikayet edip sızlanıyoruz. Oysa ne kadar anlamsız, ne kadar 'hiç' her şey...
Önceki gün, Somali'den bir bebek fotoğrafı düştü ajanslara.
Bir leğenin; evet bir çamaşır leğeninin içine oturmuştu. Kafası vücudundan büyük, boynu dokunsanız kırılacak kadar inceydi. Etleri sarkmış, kemikleri sayılıyordu.
Ona mis kokulu yemekler pişirmek istedim.
SARSIP SALLAMAK İSTEDİM
Bir başka gazetenin sayfasında ise ölen çocuğunun üzerini örten bir annenin fotoğrafı vardı. Kim bilir, belki de bebeği melek olup kanatlandığı için sevinmişti, kabullenmişti.
Günler süren açlığın tartışmasız sonucuydu bu. Yüzünde öyle durgun, öyle sessiz, öyle renksiz bir ifade vardı ki, onu sarsıp sallamak istedim. 'Hiçbir çocuk açlıktan ölmeyi hak etmez' demek istedim.
UNUTACAĞIZ...
Unutuyor muyuz? Evet. Yine unutacağız.
Ta ki bir dahaki 17 Ağustos'a kadar... Depremden iki gün sonra gitmiştim Gölcük'e, bir daha hiç gitmedim. Çocukluğumun geçtiği sokaklardan bir daha hiç geçmedim.
Yıkılan evimizin yerine yenisi yapıldı mı bilmedim. Kaybettiklerimi unutmak istedim.
Çarşamba günü SABAH'ın birinci sayfasında ise ailesinin istemediği kişiyle evlenen ve bu nedenle töreye kurban edilmek istenen Urfalı Fahriye'nin kocaman çığlığı gelip yüreğimize oturdu; ailesine seslenerek "Ne olur öldürmeyin beni. Beni ölüme çağırmayın" diyordu.
Ki yiğidi, aslanı, 6 günlük kocası katil beyinlerin ilk kurbanı olmuştu.
Fahriye'yi alıp evime getirmek istedim. Onu korumak, kollamak, korkularından sıyırmak istedim.
İÇİM KARANLIK...
Yine şehit, yine acı.
Bağırmak istedim.
Ateşin düştüğü, ateşin yaktığı ana-baba evlerindeki kalabalığa karışıp herkesten çok ben bağırmak, herkesten çok ben ağlamak istedim.
"Çocuklarınızı askere güle oynaya, davulla-zurnayla uğurlamayın" demek istedim.

UMUT TAŞIMIYORUM
İçim karanlık!
Ahmet'in, Mehmet'in, Hasan'ın, Hüseyin'in evinde, şehit analarının dizinin dibinde oturuyorum.
İçim kalabalık!
Somali'den bir gemi kaldırıp bütün anne ve çocukları alıp gelmek istiyorum.
İçim öfkeli...
"Bu kaçıncı?" diye bağırıyorum.
İçim inançsız!
Dünyanın bir gün daha güzel ve yaşanılası bir yer olacağına, çocukların ölmeyeceğine, anaların ağlamayacağına dair bir umut taşımıyorum.
GÜNLER, AYLAR GEÇECEK
Şimdi kimin anası nasıl ağlamış, kimin yüreği nasıl dağlanmış, hangi delikanlının öleceği içine doğmuş da babasından-anasından helallik istemiş, kaç ocak sönmüş, kaç bebe babasız kalmış onları okuyorum.
Günler geçecek, aylar geçecek.
Yıllar geçecek...
Hepsi bir hikaye ile anlatılacak. Kuşaktan kuşağa aktarılacak.
Ama o kalleş savaşta yitirilmiş bütün o yavruların kendi hikayeleri yarım kalmış olacak.
Hiç büyümeyecekler, hep kara yağız delikanlılar olarak evlerinde bir duvara yerleştirilmiş bir çerçeveden, silik bir fotoğraftan bize bakacak ve ebedi gençlikleriyle, bize ödenen bedelleri hatırlatacaklar.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.