Ünlü yazar Ahmet Ümit, Osmanlı trendinin hüküm sürdüğü şu günlerde 'Sultanı Öldürmek' isimli kitabıyla çok satanlar listesinin üst sıralırnda yer alıyor. Ümit, son romanını ve bu romanın yaratım sürecini birçok mecrada anlatırken; kitabının tanıtımı için yaptığı iletişim stratejileriyle dikkat çekiyor. Ümit, açık hava reklamları vermek yerine, geçtiğimiz ay roman hikayesinin geçtiği Şişli Hanımefendi Sokak'ta okurlarıyla buluştu. Ünlü yazar; kitabını, tarihi dizilere bakışını ve kitabının reklam sürecini şöyle anlattı:
Bu romanın oluşma fikri; bir önceki romanım 'İstanbul Hatırası'nı yazarken belirdi. İstanbul'u anlatırken, tabii ki Fatih'i anlatmak kaçınılmazdı. Fatih Sultan Mehmet üzerine okumalar yaparken çok ilginç verilere ulaştım. Bu verilerden biri de; Fatih Sultan Mehmet'in zehirlenerek öldürülmüş olabilme ihtimaliydi.
2000 yılından bu yana romanlarımda tarihi kültürü fon olarak kullanıyorum. Bu nedenle işin Osmanlı'ya gelmesi kaçınılmazdı. İşte bu da cazip bir konu olarak karşıma çıktı. Ancak bir şeyin altını çizmek isterim; ben bu kitabı yazmaya üç yıl önce karar verdim. O dönemde ortada ne 'Muhteşem Yüzyıl' dizisi vardı, ne de Fetih filmi.
Romanımın amacı; tarih bilgisi vermek değil, insanlara estetik haz vermektir. Kendileriyle yüzleşmelerini sağlamak... Bu kitapta ise; günümüzde işlenen bir cinayetin çözümü için uğraşan bir karakter var. Bu karakter, aynı zamanda cinayeti kendisinin işlemiş olabileceğini de düşünüyor. Bu arkadaşın peşi sıra biz de bu cinayeti çözümeye çalışırken 15'inci yüzyılın ortalarına, Fatih'e gidiyoruz. Çünkü günümüzde işlenen cinayetin çözümüne dair ipuçları, ihtimaller o yıllarda saklı. Dolayısıyla okur, bir yandan günümüzdeki cinayeti çözmeye çalışırken, diğer yandan da 'Geçmişte ne oldu?', 'Fatih Sultan Mehmet nasıl tahta çıktı?' gibi pek çok soruyu merak ediyor. Ben bu sorulara tabii ki yanıt vermiyorum. Çünkü romancının işi sorulara yanıt vermek değil, merak uyandırmaktır.
polisiyeye ilgi az!
Avrupa ve Amerika'yla kıyasladığınız zaman Türkiye polisiye konusunda gerilerde... Ben Amerika ya da Avrupa'da yaşayan bir yazar olsaydım; kitaplarım 200 bin satıyorsa, 200 milyon satardı. Yani Türk halkının polisiyeye düşkün olduğuna inanmıyorum ama beni seviyorlar ve kitaplarımı okuyorlar.
Edebiyatın Türkiye'de çok daha fazla tanıtıma ihtiyacı var ancak reklamcılıkta bir kural vardır: Bir ürünü en doğru şekilde pazarlamak. Yani siz bir kundura satıyorsanız, o kunduraya uygun bir tanıtım konsepti oluşturmanız gerekiyor. Siz bir romanı, bir diş fırçası ya da parfüm gibi tasarlayıp, tanıtamazsınız. Ne yazık ki bu tip örnekler görüyoruz. Edebiyat saygın bir alandır ve o saygınlıkta bir tanıtım yapmak gerekir.
REKLA MI FARKLI YAP TIK
İki yıl 'İstanbul Hatırası' adlı romanım için romanın geçtiği yerlerde geziler düzenledik. Hem İstanbul'u tanıttık hem de insanlar kitabın içinde yaşamış oldular. Mesela; son kitabım 'Sultanı Öldürmek' için de romanın geçtiği mekanda tanıtım yaptık. Tüm bunlar hem kitabı tanıttı, hem onun satışını artırdı, hem de bir yazarı kültür insanı olarak ortaya koydu. Eğer siz romanınızı bu şekilde tanıtırsanız hem edebiyat kalitesinden ödün vermezsiniz, hem de yazarın durumunu tersine çevirmezsiniz.
(Marketing Türkiye)