'Thelma ve Louise' ya da 'ama' ve 'çünkü'
Yıllardır göz göre göre, yerinin orası olmadığını bile bile cümle başında kullanıyorum 'çünkü'yü.
Belki bütün hayatım açıklama yaparak geçtiği için özne zannettim çünkü'leri; bağlaçtılar oysa.
Bir kamyon 'çünkü' gelse, birbirine bağlayamazdı zaten sebeplerimle söylediklerimi.
Aynı 'ama' gibi... 'Çünkü' ve 'ama'; dilimin 'Bonny ve Clyde'ı, 'Thelma ve Louise'i...
Veriyorlar el ele; tozu dumana katıyorlar, kaçıyorlar, olmamaları gereken yerde bitiyorlar, filmin sonunda kazanmalarına imkan yok ama duramıyorlar; ne kadar durmazlarsa o kadar yaşayacaklar.
Altı üstü iki edat ya da Sedat!
Ne fark eder? Bu kadar anlam yüklemeye değer mi? Belki de değer.
Ama ben... Çünkü ben... İşte ben.
YAZMAK İÇ GÜRÜLTÜSÜ
Yazmaya karar verince yazılmıyor işte.
Girişte de söyledim. Hoş, kendisi pek giriş gibi değil ama konumundan dolayı giriş muamelesi görebilir.
Nasılsa aşk da pek aşk değil, gurur da pek gurur değil, vicdan da pek vicdan değil; öyle değil mi? İdare ederiz.
Yazmak; aklını kaçırmış bir hareket, iç gürültüsü. Kendi kendine konuşup duruyorsun car car car.
Mesela her kelimeyi, yazarken kafamda seslendiriyorum ben.
Tonluyorum, yazma hızında konuşuyorum.
Silerken de geri sarıyorum. Mesela demin 'silerken de geri alıyorum' yazmıştım.
Sonra 'alıyorum' kelimesini sildim ve yerine 'sarıyorum' yazdım ve bunları seslendirdim.
Tabii içimden, sessiz film gibi ama romantik değil; dramatik, acınası, hastalıklı olabilir ama romantik değil. Kimseye söylenecek bir şey de değil.
Aramızda kalsın.
Gidip masanın başına oturmak gerekiyor yazmak için.
Her yazdığın da okunmaya değer olmuyor. Bazen öyle utanıyorum, sıkılıyorum ki yazdıklarımla burun buruna gelince. Hele şu gazetedeki köşe, olur olmaz yerlerde 'böhhh'lüyor beni. Ce-eeee! Oysa ben o gün seçtiğim konuyu bile unutmayı seçmiş oluyorum çoktan.
MECBURİYET KALDIRMIYOR
Yazı, gazetedeki editörümün posta kutusuna gitmek üzere g-mail'imin 'gönderilenler' kutusuna düştüğü anda siliyorum hafızamdan.
Başka şeyler yazmak istiyorum. Süzülmemiş şeyler. Sağa sola çekiştirilmeyecek şeyler. Çekiştirilmelerine takmayacağım şeyler. Benden doğru meseleler.
Kaç kere söyledim; yazmak karar verilecek bir şey değil. Tokmağın sesiyle olmuyor.
Olan bir şey yazmak; olağanmış gibi yapan, olağandışı bir şey. Çok çirkin de olabilir, çok güzel de... Belki vasat ya da bugün kesat.
Tutkulu bir şey yazmak; yüzü gözü tutkallayan.
Kimselere söylenmeyecek bir şey...
Çatlak! Kendi kendine Da Vinci'nin şifresini arayan.
Başkalarını bilmem ama bende yazı mecburiyet kaldırmıyor. Küsüyor, 'hadi' deyince kaçıyor, kızıyor, gecenin köründe başımdan aşağı bir kova su dökerek uyandırıyor, istiyor, hep istiyor.
Deli mi ne, sürekli peşimde.
Aşık mı ne?
EN SON HABERLER
- 1 "O tatlı çocuk sen misin?" Poyraz Karayel'in Sinan'ı Ataberk Mutlu delikanlı oldu! Değişimini gören şaştı kaldı!
- 2 Bahar'ın Rengin'i 35 yaşındaki Ecem Özkaya da estetik mucizesi çıktı! Eski fotoğraflarını gören tanıyamadı...
- 3 Çocuklar Duymasın'ın Duygu'suydu... Ayşecan Tatari kızı Müjgan ve oyuncu annesi Aliye Uzunatağan ile anne-kız pozu verdi! Minik Müjgan sevimliliğiyle hayran bıraktı!
- 4 71 yaşındaki Bülent Ersoy vasiyetini açıkladı! 'Beni de sen gömeceksin'
- 5 Kepçe oyuncu Tufan Gökpınar’ın yaşadığı dairenin duvarını yıktı! Yalı Çapkını'nın Serter'i neye uğradığını şaşırdı
- 6 İspanya’nın ünlü dikiş ve moda dergisi Patrones, Turkuvaz Medya Grubu çatısı altında okuruyla buluştu!
- 7 Esquire Türkiye 199. Sayısını Kutluyor!
- 8 Yaprak Dökümü'nün Oğuz'u Tolga Karel'in eşi pembe mayosu ile hayran bıraktı... Tolga Karel'den hamile eşi Sarah Scott ile plaj pozu!
- 9 Yeşilçam'ın eli maşalı kadınıydı! Hikmet Gül'ün şarkıcı ve oyuncu kızı bakın kim çıktı?
- 10 Deniz Uğur ile Reha Muhtar’ın ikizleri Mina Deniz ile Poyraz Deniz kocaman oldu! İkizler bakın en çok kime benziyor!