‘Transfer Raporu’ bir marka oldu

A Spor İstihbarat Şefi Aykut İnce, a Spor'da 'Transfer Raporu' adlı programla ekrana geliyor. Transfer gelişmesi olduğunda ekranın bir bölümünün kırmızıya dönüştüğü program, 'Ver kırmızıyı' sloganıyla fenomen oldu. A Spor ekibiyle transfer sezonunun en çok izlenen programına imza atan İnce, GÜNAYDIN'ın sorularını yanıtladı...
Yoğun bir tempoda çalışıyorsunuz. Gününüzü nasıl programlıyorsunuz?
A Spor, izleyiciyle buluşmasından kısa süre sonra Türkiye'nin en çok izlenen spor kanalı haline geldi ve izlenme oranlarını her geçen gün artırıyor.
Bu başarıdaki en kritik noktanın, kanalın tüm ekibinin gayretli çalışması olduğunu düşünüyorum. Biz ekip olarak izleyicinin beklentisini iyi okuyoruz ve spor camiasını çok iyi tanıyoruz. Camianın içindeki bireylerden kulüplere kadar, her yerden yüzlerce enformasyon akıyor bize. Günümün büyük bir kısmı da geniş haber kaynağı ağımız ile görüşmeler yapmak, bu görüşmeler doğrultusunda ve elbette gündeme göre haber üretmek için ekibi yönlendirmekle geçiyor. Transfer döneminde hafta içi her gün saat 21.00 ile 23.00 arasında ekranda oluyorum ve dolu bir program için gün boyu çalışıyorum.
BİR KIRMIZI VEREYİM!
Futbolseverler, transferle ilgili gelişmeleri a Spor'dan takip ediyor. İşin perde arkasında neler oluyor peki?
'Transfer Raporu'nu a Spor'un bir markası gibi görüyor ve her program için çok özenle çalışıyoruz. Programın bu kadar çok sevilmesini; yöneticilerden oyunculara, menajerlerden izleyiciye kadar camianın tamamı tarafından sahiplenilmesine bağlıyorum. Böyle olunca herkes severek izliyor ve katkı yapmak istiyor. Canlı yayına bağlanarak 'Bir kırmızı da ben vereyim' diyen kulüp başkanlarını hatırlayacaksınız mutlaka. Ekranda olduğum için programla özdeşleştim ancak genel müdürümüz Abdülhalik Çimen, spor yayınları koordinatörümüz Serkan Korkmaz, spor yayınları müdürümüz Ender Bilgin, editörümüz Ertuğrul Akgündüz ile muhabir ve kameraman arkadaşlarımın destek ve çalışmalarıyla programın bu noktaya geldiğini vurgulamak isterim.
Ülkemizdeki futbol fanatizmini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben de bir futbolseverim, o nedenle o yoğun duygusal durumu çok iyi anlıyorum. Ancak fanatizm holiganlığa doğru gitmeye başlıyorsa, orada bir sorun vardır. Kazanmak kadar kaybetmeyi de kabullenmek, bunun bir oyun olduğunu bilmek, rekabeti olgunlukla karşılamak ve kabullenmek gerekiyor.
Size en çok sorulan soru ne?
Transfer döneminde en çok duyduğum soru, 'Abi yeni transferimiz kim?' oluyor. Herkes tuttuğu takımın bir sonraki transferini merak ediyor. Teknik direktör ve forvet oyuncuları transferleri, en çok merak edilenler... Bir de yeni bir soru şekli çıktı, 'Transfer Raporu' programıyla birlikte; 'Bizim takıma kırmızı var mı?' diye. Kulüp başkanları bile soruyor.
Yayında hiç zorlayıcı bir durum yaşadınız mı?
Yıl 2008; Kalrsruher-Köln maçı... Ümit Özat, maç sırasında kalp krizi geçirdi ve milyonlarca izleyiciye bu haberi vermem gerekti. Sahada herkes ağlıyordu. Bir şekilde içimden 'Hayati tehlikesi yok' diye seslendirdim ve sonuçta hissettiklerim beni yanıltmadı. Çok zorlu bir yayındı. Sonunda güzel haberi verdiğimde gözlerim doldu.
Programda transfer haberlerini son dakika olarak anons ederken söylediğiniz 'Ver kırmızıyı' sözü fenomen oldu. Böyle dikkat çekeceğini tahmin eder miydiniz?
Sevilmesini bekliyorduk ama ben dahil, hiç kimse bu kadar tutacağını tahmin etmiyordu. Aslında planlı da değildi, tamamen spontane olarak gelişti ve slogan haline geldi. Güzel olan da bu sanırım; doğal olarak gelişmesi...