Pazar 16.08.2009
Son Güncelleme: Cumartesi 15.08.2009

Bir yönetmene veda mektubu

Bu hafta bütün Hollywood birbirine bu yazıyı gönderdi. Yönetmen John Hughes'la 20 yıldır görüşmeyen, Kahvaltı Kulübü filminin başrol oyuncularından oyuncu Molly Ringwald, ona veda etmek için bu mektubu kaleme aldı

Peter Pan'in ve Michael Jackson'ın Neverland'ini yani Varolmayan Ülke'sini bilirsiniz. Geçen hafta ölen yönetmen John Hughes'un yeniyetmelerin dünyasına ayna tuttuğu filmi Kahvaltı Kulübü'nü de hatırlarsınız belki. Hughes'un bir dönem gençliğini derinden etkilemiş filmlerinin oyuncusu Molly Ringwald, kaybettiği yönetmeni 'Varolmayan Ülke Kulübü' başlıklı bir yazıyla New York Times'a anlattı
Hayatta, sizi biçimlendiren, kim olacağınıza karar verirken size yardım eden özel bir kişi bulunur hep. Bu özel kişi sıklıkla bir öğretmen, bir akıl hocasıdır. Benim için John Hughes'du. Geçen hafta, 59 yaşında kalp kirizinden öldüğünü öğrenince ben de dünyanın geri kalanı gibi afalladım. Korkunç haberi öğrendikten kısa süre sonra kendimi John'un yönettiği filmlerin birkaçında birlikte oynadığımız arkadaşım Anthony Michael Hall'la telefonda konuşurken buldum. Onun deneyimleri de aşağı yukarı benimkilerle aynıydı. İkimiz de John'un filmleri aracılığıyla bir meçhulden Amerikalıların bilincinin orta yerine fırlatılmıştık. Michael sonsuza dek bir 'geek' olarak kalacak, ben de 16. doğum günü unutulan genç kız olarak. Ama her ikimiz için de önemli olan bu filmlerin dünyada bıraktığı iz değil, onları John'la yapmış olmanın bizim üzerimizde bıraktığı iz. Telefonda eski dostumuzu ve akıl hocamızı andık bir süre. John'un ölümünden bu yana her ikimiz de yakın akrabasını kaybetmiş kişiler gibi, dost ve ahbaplarımızın başsağlığı mesajlarına boğulmuştuk. Ve tuhaf olan şey, her ikimizin de 20 yıldan uzun bir süredir John'la konuşmamış olmasıydı.
ONUNLA ÇALIŞMAYA BAYILIYORDUM
Hemen herkesin bildiği gibi John Hollywood'dan el ayak çekmiş ve 'X Kuşağı'nın J. D. Salinger'ı haline gelmişti. Ama bundan çok önce bizden ve bizimle yaptığı türden filmlerden elini ayağını çekmişti asıl. Ben hâlâ John'un bizim de bir parçası olduğumuz filmlerinin, özellikle de Kahvaltı Kulübü (The Breakfast Club) ve Sixteen Candles'ın John'un en derin kişisel dışavurumları olduğuna inanırım. Geçmişe bakıldığında, bence biz onun hayatının çeşitli dönemlerini canlandıran, hatta belki de o dönemleri gerçekte olduğundan iyi canlandıran simgelerdik. O filmlerde son söz hep onundu. Esas kızı o kapardı hep. Daha sonra yaptığı filmlerin hiçbiri aynı kişisel hissi uyandırmadı bende. Komiktiler, evet; çok başarılıydılar, kesin; ancak John'un o genç, ayak direyen ve tartışılmaz hassasiyetinden pek az eser vardı o filmlerde. Sanki yüreği artık kapanmış ya da en azından kamuya açılmaktan vazgeçmiş gibiydi. Kahvaltı Kulübü'nde Allyson'a söylettiği "Büyüyünce kalbin ölür" cümlesinden de bu karanlığa yolculuk hissediliyordu. Mecazi konuşuyorum tabii. Gerçi John'un kalbinin hiç değilse fiziksel olarak gerçekten ölmüş olması insanın içini acıtıyor. Aynı zamanda da inkâr edilemez derecede anlamlı geliyor: Onun yüreği genişti, çok duyarlıydı ve kolayca kırılmaya meyilliydi. Onu tanıyanlar, John'un herkesten daha uzun süre küs kalabileceğini bilirdi. Onun küskünlükleri neredeyse doğaüstü şeyler gibiydi, yıllarca, onyıllarca sürerdi. Michael, Pretty in Pink ve Ferris Bueller's Day Off'da oynama tekliflerini reddettiği için hiçbir zaman affedilmediğini düşünüyor. Ben de sonraki dönem filmlerini reddettim. Artık John'la çalışmak istemediğim için değil ama; onunla çalışmaya bayılıyordum, hem de benden önceki ve sonraki herkesten daha da çok. John bende, benim bile kendimde görmediğim bir şey gördü. Bırakın 16 yaşında bir kızı, herkes için olağandışı ve başdöndürücü olabilecek bir şekilde bana tümüyle güvendi. En iyi işlerimden bazılarını onunla yaptım. Nasıl yapmazdım ki? Bana sürekli en iyi olduğumu söylüyordu ve ben ona ve yargılarına duyduğum ölümsüz güvenimle ona nasıl inanmazdım ki? Nihayetinde başka insanlarla da çalışmam gerektiğini hissettim. Büyümek istedim; John'la birlikteyken (doğru ya da yanlış) bunu yapamazmışım gibi geldi. Bazen bu kadar affedilmez bulduğu bu muydu acaba diye merak ederim. Varolmayan Ülke'yi terk etmeye karar veren küçük Darlingler gibiydik. John da, eğer gidersek bir daha asla geri gelemeyeceğimizi söyleyen Peter Pan'di. Ve sadece biz geri dönememekle kalmadık, o sözünün eri olarak daha da ileri gitti. Varolmayan Ülke'yle bütün ilişkisini kesti. "Her şeyin ne kadar eğlenceli olduğunu hatırlıyorum da..." diyordu Michael telefonda. Öyleydi: Bizi götürdüğü konserler, bizim için kaydettiği karışık müzik kasetleri ve en çok da işin kendisi. "İş" bile demek mümkün değildi, çünkü o kadar eğleniyorduk ki. Sixteen Candles'da benim oynadığım karakter Samantha'yla, Michael'ın karakteri "geek"in gayet içten sohbet ettikleri bir sahne vardır. Tamamı altı dakika sürer ama çekmemiz günler aldı; o kadar gülüyorduk ki. John da. Yönetmen asistanları gözlerini devirerek onun gülmeye ara vermesini ve "çocukları" azarlamasını beklerken, o kameranın altında (yönetmenlerin video monitörlerinin başına geçmeden önceki dönemdeki yeri) oturur, bizimle gülerdi. Nasıl azarlayabilirdi ki bizi? O da bizden biriydi.
BÜYÜMEM GEREKİYORDU
15 yıl kadar önce o sıralarda yaşadığım Paris'ten John'a bir mektup yazdım ve benim için ne kadar önemli olduğunu söyledim. François Truffaut'nun bir filmindeydim ve oyuncu Jean- Pierre Leaud'yla çektiği Antoine Doinel'li filmlerini yeni izlemiştim. Oyuncuyla yönetmen arasında, özellikle de dizinin ilk filmi 400 Darbe'de, bizimkine benzeyen bir bağ olduğunu fark etmiştim. Duymuştum ki, Truffaut öldükten sonra Jean - Pierre Leaud bir bunalım dönemi geçirmiş, hatta üst kat pencerelerinden sokaktaki insanların üzerine saksı fırlatacak kadar ileri gitmiş. Büyük olasılıkla bu bir tür şehir efsanesi ama böyle birini kaybetmenin insana nasıl acı vereceğini anlıyorum şimdi. John da benim Truffaut'mdu. Mektubumu yolladıktan bir hafta sonra, ona yazdığım için teşekkür eden bir notla birlikte, neredeyse evim büyüklüğünde bir çiçek aldım John'dan. Ona ulaşmış olduğumu bilmek içimi çok rahatlatmıştı. İlişkimiz böyle bir noktaya bağlanmış olduğu için müteşekkirim. Michael'la telefonları kapatmadan önce ortak dostlarımızdan ve ailelerimizden de söz ettik. Beş yaşındaki kızım Mathilda'nın tiyatro kampında en sevdiği rolü, Peter Pan'daki kaplan prenses Tiger Lily rolünü kaptığını söyledim ona. Michael da Mathilda'nın bir meslektaş olarak ilk sahneye çıkışına onu da davet edeceğime söz verdirdi bana. Yani birkaç hafta sonra birlikte tiyatroya gidip, Tiger Lily, Peter , Wendy ve Kayıp Çocuklar'la iki saat geçireceğiz. Öyle görünüyor ki, Varolmayan Ülke'ye dönmek mümkün aslında. Hiç değilse çok kısa bir süreliğine.
FİLMLERİ
Curly Sue (1991) Uncle Buck (1989)
She's Having a Baby (1988)
Planes, Trains & Automobiles (1987)
Ferris Bueller's Day Off (1986)
Weird Science (1985)
The Breakfast Club (1985)
Sixteen Candles (1984)

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.