Pazar 31.01.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 30.01.2010

Emre Kongar ya da hocalığın otoritesi

Emre Kongar, bütün o görüntüsüyle, sürekli olarak haykıran ses tonuyla, ellerinin hareketiyle, ikonolojik olarak otoriteyi, bilgiçliği sergileyen kalemiyle tam bir otorite havası yaratıyor. Giyimiyle "Ben farklıyım," diyor. Kongar, Türkiye'deki otoriter aydının, CHP aydınının, Kemalist aydının prototipi

Şimdi Emre Kongar'la şu kadar yıldır tanış olmamızı ve Kültür Bakanlığı'nda dört yıl birlikte çalışmamızı bir yana bırakalım. Kendisi o günleri Ben Müsteşarken adlı bir kitapta anlatmıştı. Belki ben de bir gün O Müsteşarken adıyla bir kitap yazar kendi gözümden anlatırım, neredeyse 20 yıl önceki anıları. Gene bırakalım onunla haftada şu kadar gece birlikte program yapan Mehmet Barlas'ın bu gazetede başyazar olmasını bir yana. Bunlar şu yazıda ele alacağım şeylerin dışında kalan özellikler. Yani bu yazı kişilerin, kişiliklerin ve düşüncelerinin dışında. Ben Emre Kongar'ın o programlarda sergilediği bir tipolojinin üstünde durmak ve 'göstergebilimsel' bir çözümleme yapmak istiyorum. Bakanlar ne görüyor, beş yıldır devam eden ve benim ancak geçen hafta merak edip beş gün boyunca sürekli izlediğim o programda? İki farklı görüşü savunduğu söylenen, 'varsayılan', kabul edilen kişi yan yana, karşı karşıya gelmiş belirli konuları tartışıyorlar. Pek güzel. Ben de aynı muhakemeyle hazırlanmış bir programı Fehmi Koru'yla birlikte atv'de yapmıştım. Buraya kadar yanlış, eksik, sakat bir şey yok. Mehmet Barlas, görüşünü medeni biçimde savunan, giyim kuşamı şık, temiz, özenli ama 'olağan' birisi. Bazen sinirlense de sesini, tonunu belirli bir düzeyde tutmasını biliyor. Genellikle çok sıkılmış izlenimi veriyor ama hiç şaşırtıcı irkiltici yanı yok. Görüşleri, düşünceleri, iki tarafın da, bu yazının dışında.
GİYİM VE TİYATROSALLIK
Hayrettir, bildiğim kadarıyla basında hiç kimse bu konuda yazmadı ama Kongar, ekranda önce giyim kuşamı yani görselliğiyle bir 'fenomen' olarak beliriyor. Benzeri giysilerle 'yurtdışında, mesela Fransa'da daha çok nerelerde karşılaşacağınızı haydi söylemeyeyim ama insan kendisini bir an geri çekip karşısındaki görüntüye 'grafik' olarak bakınca, ilk tepkisi şaşkınlık oluyor. Eşi menendi olmayan bir 'sartoryalizm', büyük fularlar (bilgiçler için buna fular değil 'ascot' dendiğini belirtelim) yelekler, çok canlı, çarpıcı renkler. Müthiş bir tiyatrosallık hakim her türden edasına. Buna sakalı da dahil elbette. Böylelikle mesele tiyatrosallıkla parodi arasında bir yerde donuyor. Bu, doğal, kendiliğinden ortaya çıkmış, sindirilmiş bir hal değil. Evet, ilk kez fularları o andığım Kültür Bakanlığı yıllarında takmış, kravattan vazgeçmesine gerekçe olarak kravat kelimesinin geldiği 'Hırvatların' yaptığı soykırıma tepkiyi işaret etmişti ama şu andaki görüntü, görsellik onun çok ötesine geçmiş durumda. Bir karakteristik oluşturma kaygısı bu. Bu karakteristik mesela devr-i kadim efendisi İbn'ül Emin Bey'in setre pantolon, gecelik falan giymesiyle ilgili değil. O, bir gelenekten vazgeçmemeye, onu sürdürmeye aitti. Kongar'ınki temeli olmayan bir görüntüyü sahiplenerek bezekleme (pastiş) yaratmaya dönük. Karakteristik, gerçekten hareket edince oluşur, diğeri rol ve tiyatrodur yani dediğim gibi parodidir. Kongar da bir 'performans' sergiliyor, karakteristik oluşturmuyor. Tiyatrodaki gibi taklit yapıyor. Yapay, yapıntı, gerçek dışı/ötesi bir pozisyon bu.
BİLGİ, BİLGİÇLİK, OTORİTE
Bu pozisyonun kendisi değil, arkasında yatanlar ve gerekçeleridir asıl beni ilgilendiren. Ben o hal ve tarzda bilgiyle, bilmekle, hocalıkla ilgili otoriter bir zemin görüyorum. Kongar bir 'hoca' sonunda. Geleneksel anlamda bir hoca. Akademik dereceleri var, demokrasiden yana tutum takındığını söylüyor, sosyal demokrat yani eşitlikçi, özgürlükçü olduğunu belirtiyor ama işte şu hali hiç de öyle durmuyor. Bütün o görüntüsüyle, sürekli olarak haykıran ses tonuyla, ellerinin hareketiyle, ikonolojik olarak otoriteyi, bilgiçliği sergileyen kalemiyle tam bir otorite havası yaratıyor. Giyimiyle "Ben farklıyım," diyor. İnsanlardan uzaklaştırıyor kendisini, arasına onlarla mesafeler koyuyor. O kadar ki, karşısındakine bir kitabı okuduğunu, bir bilgiye sahip olduğunu belirttiği anda bile (bu söylemlerin hepsi bir kurguya ve altmetne sahip) "Ssiz mutlaka bilirsiniz, hatırlayacaksınızdır, okumuşsunuzdur," şeklindeki vurgularıyla hüküm veren, ahkam kesen, "bilgi, yetki bendedir," diyen, buyrukçu (emperatif) bir model kuruyor. Son zamanların moda kavramı vücut diliyle tastamam bunu yapıyor. Hele herhangi bir şey konuşulurken "Bu konuda üç husus var," şeklindeki saptamalar bu otoriter bilgiçliği, bilgi otoriterizmini doruğa taşıyor. Bir konu, ne olursa olsun, onun o üç veya beş 'husus'unda saklıdır. Kongar halkına gösteriyor, deşifre ediyor, anlatıyor. Ders veriyor. Ne oluyor yani, o, üç husus deyince bütün mesele tanımlanmış, çözümlenmiş oluyor mu? Analitik olması gereken bilgiye karşılık kazai/dogmatik model. İşin en vahim yanı bütün o tiyatronun, mizansenin, parodinin, rolün, bilgiyi, o anlama gelen söylemi otoriterleştirmek, dışına çıkılmaz bir çember haline getirmek için hazırlanmış olması. Doğrusu bunun tersi olmalıyken Kongar 'imaj'la uğraşıyor. Bakın yukarıda andığım müsteşarlık anıları kitabının kapağındaki resmine, sakal, fular, yelek yetmemiş bir de elinde baston, asa var. Daha ne olsun?..

'TEK PARTİ' AYDINI

Emre Kongar'ın modeli Türkiye'deki otoriter aydının prototipi. Geleneksel olarak CHP aydını, Kemalist aydın tam da budur.
19. yüzyılda ortaya çıkmış, 'bilen özne', bilgiyi dimağında saklayan, yeryüzü Tanrısıdır bu aydın. İşin garip yanı modernite öncesi klasik Osmanlı 'hace'liğinin (öğretmenliğinin) modernleşmeyi sağlayacak öncü aydın tipine bu yoldan evrilmesidir. Pozitivizmin, bilimin mistifikasyonunun, dinselleştirilmesinin, dışına çıkılmaz bir hat olmasının getirdiği sonuç. Kimse kusura bakmasın ben buna 'Tek Parti aydını' diyorum. Buradaki tek partiyi hangi anlama isterseniz alırsınız. Meşhur fıkrayı bilirsiniz, adam gördüm ama çerçevelisini görmedim demiş. Türkiye tarihinde aydın her zaman sorunsal bir olgudur. Çoğunu gördük, işte fularlısını da gördük. Ama bütün o 'sahneleme' bu tarihin de kapandığını, bir 'hayal' haline geldiğini göstermiyor mu? Tahammülü olanlar izlemeye devam etsin.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.