Pazar 31.01.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 30.01.2010

Zombilerin Düğünü: Aklını yitirenler

Türk sinemasının ilk zombi filmi olma özelliğini taşıyan Ada: Zombilerin Düğünü'nde rol alan isimlerden SABAH yazarı Yeşim Tabak, filmi ve çekim sürecini anlattı: "Çekimlerde gülme krizine girdim; en büyük korkum çekilen planı mahvetmekti..."

Sinema yapmanın bir yerde 'deli işi' olduğu malum. Onca bileşeni anlamlı şekilde bir araya getirmek için, yetenekten çok daha fazlasına ihtiyacınız var. Hele de bir memlekette daha önce denenmemiş bir türde film çekmeye kalkışıyorsanız, aklınızı yitirmiş olma ihtimaliniz çok yüksek. Böyle bir işe cesaret edenlerin, zaman zaman 'kral klişe'lerden "Çok biliyosan sen yap!" cümlesine maruz kalan film eleştirmeni tayfasından olması, vakayı daha da ilginç kılıyor. Lafı, Talip Ertürk ve Murat Emir Eren'in bu hafta gösterime giren, 'ilk Türk zombi filmi' ünvanlı sinema macerası Ada: Zombilerin Düğünü'ne getirmeye çalışıyorum. (Filmin olumlu ya da olumsuz eleştirisinden, 'etik' sebeplerle uzak duracağım.) Korku türüne, zombiler, vampirler ve diğer yaratıklara meraklı herkes, bu sularda gezinen filmlerde figüran olmayı, gerekirse kurban, istenirse canavar tarafında yer almayı, bilhassa da B-filmlerin naif eğlencesi adına, mutlaka aklından geçirmiştir. Haliyle, ben dahil birçok sinema yazarı, Ada'nın düğün sahnesinin çekildiği gece Büyükada'da hazır bulunuyorduk. Vapur yolculuğu boyunca sık sık "Ben aslında sadece kenardan seyretmek istiyorum!" gibisinden sözler sarf edildi. Bu 'söylem'lerin ne kadar çabuk değiştiğini, çekimler başladığı anda gördük. Herkes kısa sürede, Yeşilçam Sokağı'nda iş bekleyen figüranların ruh haline girmişti ("Altın takma kuyruğunda çekirdek yedim" gibi 'doğaçlama yaratıcılık'lardan dem vurulması, cabası). Filmin ruh haline girilmesi de hiç zor olmadı. İlk zombi baskını gerçekleştiği 'saniye'de, korku ve komedinin birinci dereceden akrabalığı kendini gösterdi. Zombilere verilen komut şuydu çünkü: "Yakaladığınızı yere indirin!" Allah muhafaza gerçek bir felaket olsa, örneğin şehrimizi Godzilla ziyaret etse neler yaşanabileceğini, o anda gördüm. 'Can pazarı' psikolojisi, çığlıklar, izdiham, panik, hepsi gerçekti. Beni korku türünün en sapkın örnekleriyle tanıştırmış bir eleştirmeni zombilerden kaçmaya çalışırken tellere tırmanmış halde görünce, zorlanarak da olsa, ciddiyetimi korudum. Ta ki, yapımcılık ve film dağıtımıyla meşgul bir arkadaş, o karambolün içinde, ensemin dibinde "Hıdır Abi, kaç!" diye bağırıncaya kadar. Derhâl yere eğildim. O andan itibaren tek korkum, geçirdiğim gülme kriziyle, çekilen planı mahvetmekti. Figüranlardan birinin "Beni ye!" çığlıklarını duyduğumda, neyse ki çoktan kadrajın dışına çıkmıştık.
'TÜRK ABSÜRDÜ'
Tüm bunlar esnasında, kadrajı 'dijital insan'larla doldurmanın mümkün olmadığı dönemlerde, örneğin Stanley Kubrick'in Spartacus'ü gibi kalabalık filmlerde, figüranların ne kadar havaya girmiş, bir yandan da ne kadar eğlenmiş olabileceklerini düşündüm. Sonra başka setlerde, üç kuruş için bütün gününü harcayan 'profesyonel figüran'ların bilumum azara da maruz kaldığını gördüm. Demek ki, ekibin arkadaşı olmadığınız sürece, filmlerde figüranlık ille de hoş bir deneyim olmayabilirdi. Ada'nın setinde ise, (en azından düğün sahnesinin çekildiği günde) 'ister istemez' sinema şenliği havası vardı. 'Türk absürdü'nün gurur kaynağı, bir diğer 'Büyükada dehşeti filmi' Bir Tuğra Kaftancıoğlu Filmi'nin aktrisi Gülüm Baltacıgil'in oyuncular, o filmin yönetmenlerinden Emre Akay'ın figüranlar arasında yer alması, bir başka 'bıyık altından' gülümseme sebebi oldu. Konuk oyuncu rollerinde Sırrı Süreyya Önder, Taner Birsel, Cansel Elçin ve Nihat İleri, figürasyonda filmin kurgucusu (ve aynı zamanda yapımcılarından biri olan) Çiçek Kahraman, 'canını seven düğünden kaçsın', ilaveten 'halay' sekanslarında "Çok biliyosan sen yap" mağdurları, Büyükada'daki bu zombi festivalinde karşınıza çıkabilecekler arasında. Fantastik bilimkurguyu bile deneyen Türk sinemasının, daha önce zombilere el atmamış olması şaşırtıcı. Ne de olsa bu tür, 'beyin yiyen beyinsizler'in saçtığı dehşet hakkında. Ada, karikatürist / sinema araştırmacısı / B-film koleksiyoncusu, rahmetli Metin Demirhan'ın anısına adanmış. Dediğim gibi, filmin başarısı hakkında yorum yapmaya 'yasaklı' bir konumdayım. Ama bu 'ithaf' kararının çok yerinde olduğunu belirtmek durumundayım. Zira İstanbul'da, zombi türüne en nefis örneklerinden bazılarını vermiş Lucio Fulci'yi sevdiğiniz için büyük hürmet göreceğiniz, üzerine bir de Aytekin Akkaya'yla tavla oynayabileceğiniz tek yer, Metin'in video dükkânıydı.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.