Çakma değil, gerçek çilek güzeldir
Mevsiminde, doğal ortamında yetişen Arnavutköy, Osmanlı ya da Ereğli çileğinden daha muhteşem bir meyve olabilir mi? Üstelik mayıs-haziran aylarında yediğimiz bu lezzetli çileklerin tadı, yılın diğer aylarında manavlarda plastik kutularda satılan 'çakma çileklere' benzemez
İLK KRALLAR İÇİN YETİŞTİRİLİYOR
Daha sonraki dönemlerde de çilek toplandığı yerde hemen tüketiliyordu. Neden sonra, çileğin ticaretini yapmak akıl edildiğinde, bir kültür meyvesi olarak geliştirilmesine başlandı. Ancak kültür meyvesi çilek, lezzet ve aroma açısından doğal ortamında yetişenin yanına bile yaklaşamıyor. Tek avantajı dayanıklılığı, iriliği ve kontrollü biçimde üretilebilir oluşu. Antik Çağ'a baktığımızda eski Mısır ve Yunan sanat eserlerinde çilek yok. Eski Roma yazarlarının eserlerinde de Antik Çağ'ın büyük gurmesi Apicius'un ünlü yemek kitabında da yer almıyor. Sadece M.Ö. 5. yüzyılda yaşamış Romalı ozan Virgil bir yazısında, eğilip çilek toplarken yılan saldırısına uğramamak için tedbir almak gerektiğini belirtiyor, o kadar. Bundan, o zamanlar da çileğin ormandan toplanıp hemen yenen bir meyve olduğu anlaşılıyor. 14. yüzyılda, Fransa'da Louvre Sarayı'nın bahçesinde sadece kral sofrası için çilek yetiştiriliyor ama o dönemde de çilekle ilgili ıslah çalışmaları hakkında bir bilgi yok. 15. yüzyıla gelindiğinde doğal ortamında yetişmiş olan çilek bolca tüketiliyor. 1560'da, üzerinde dövülmüş kremayla çilek yemek moda oluyor. Tıpkı bugün Wimbledon turnuvasında, set aralarında tüketilmesi gelenek haline gelmiş kremalı çilek gibi.
SERA ÇİLEKLERİ KIRMIZI, ARNAVUTKÖY PEMBE
Günümüz sera çileklerinin rengi kıpkırmızı. Oysa Avrupa'da benzeri olmayan bizim yerli çeşitlerimiz Arnavutköy ve Osmanlı çilekleri açık pembe, hatta beyazımsı renkte ve bunlar Avrupa'nın yerli kırmızı çileklerinden çok daha lezzetli. İri sera çileklerinin atası Kuzey Amerika'dan Avrupa'ya 1600'lü yıllarda getirildi. İlk kez Amerikan çileğiyle karşılaşan İngilizlerin alışageldikleri boyutlardakilerden birkaç kat büyük bu çileklerden çok etkilendikleri biliniyor. Ancak soğuk, güneşsiz iklim koşullarında güneş almayan yanları beyaz ve ham kaldığından, bu çilek Avrupa'da bir türlü ticari başarıya ulaşamadı. Derken 1712'de Andre Frezier adlı bir Fransız bahriye subayı, bir rapor hazırlamak amacıyla Güney Amerika'nın Şili ve Peru kıyılarına bir inceleme gezisine çıktı. Yazdığı raporu bugün ortada yok, ama Frezier'nin hobisi çileğin dönüm noktası oldu. Amatör bir botanikçi olan bahriye subayı yerli halkın quelghen diye adlandırdıkları, günümüzde de Şili çileği olarak bilinen bitkinin birkaç fidesiyle ve bir miktar da meyvesini Avrupa'ya getirdi. Çileklerin iriliği, sert, koyu kırmızı renkli dokusu, hoş ananas aroması Fransızların beğenisini kazandı. İki fide kralın bahçelerine, beş fide de Şili'deki benzer iklim koşullarına sahip Brötanya bölgesine dikildi. Ancak fideler gelişip serpildiği halde yıllarca meyve vermedi. Bahçıvanlar nihayet Kuzey Amerika'dan getirilen iri kırmızı çilekleri Şili fidelerinin yanına dikince, karşılıklı tozlaşma etkisini gösterdi ve fideler hemen meyve vermeye başladı. Frezier çileklerin dişi ve erkeğinin olduğunu bilmediği için, üzerinde en çok ve en güzel meyvelerin bulunduğu fideleri seçmişti ve bunların tümü dişi çileklerdi. Erkek Amerikan çilekleriyle tozlaşma gerçekleşince, ortaya bugün dünyanın en yaygın çilek türü, bizde Frenk çileği ya da bahçe çileği olarak bilinen 'fragaria ananassa' çıktı. 1776'da Fransa Kralı XVI. Louis'nin bahçıvanı, Trianon Sarayı'nın bahçelerine 300 farklı çilek cinsi dikmişti. Bunlar arasında kırmızı bahçe çileği de vardı. Yine de mutfak kültürünün doruğuna ulaşmış Fransa gibi bir ülkede bile çilek hâlâ ender bulunur bir meyveydi ve Alexandre Dumas, önemli gastronomi yapıtı Büyük Mutfak Sözlüğü'nde sadece beş çeşit çileğin adını saymakla yetinmiş, daha fazla bilgi vermeyi gereksiz bulmuştu. Bizim ünlü Osmanlı ya da Arnavutköy çileğimize gelince; bu çileğin Aleksandros Ipsilantis adlı bir Osmanlı devlet adamı tarafından ilk kez 1798'de Arnavutköy sırtlarına dikildiği biliniyor. Osmanlı'nın en lezzetli çileklerinin yetiştirildiği İstanbul'da başlıca iki çilek çeşidi vardı. Birincisi ve en lezzetlisi Arnavutköy ya da Osmanlı çileği, öteki ise Fransa'da Şili çileğiyle Amerikan çileğinin melezleşmesiyle ortaya çıkan ve hızla yaygınlaşan daha iri Frenk çileğiydi. Benim çocukluğum işte bu iki cins çilekle geçti. Daha doğrusu onlara hiçbir zaman doyamadım. Tezgâhlara sepetler içinde çıkmasıyla, mevsiminin geçmesi bir olurdu. Giderek Arnavutköy'de değil çilek yetiştirecek, otomobil park edecek bile yer kalmadı. Derken gen mühendisleri, tohum uzmanları dev sermaye grupları devreye girdi; sonuçta bu meyve her mevsim bulunabilen çilek karikatürüne dönüştü. Karadeniz Ereğlisi, o güzelim Osmanlı çileği için her yıl özel bir festival düzenliyor. Bu yıl 18 Haziran'da gerçekleşecek. Arnavutköy çileğini de yaşatmak için özel çaba gösteren biri var; Arnavutköy'deki Kolaylar Manavı'nın sahibi İsmet Kolay. İsmet Bey boğaz sırtlarında değişik yerlerde denemeler yapmış ve Arnavutköy çileğiyle aynı özelliklere sahip meyve verebilen yerleri saptamış. Belirlediği yerlerde bahçesi olan gecekondulara tohum veriyor ve çilekler olgunlaştığında ürünü satın alarak dükkânına getiriyor. Her mayıs ayı geldiğinde İsmet Bey aklıma gelir. O da Arnavutköy çileği çıktığında bana haber verir. İşte o günü özlemle bekliyorum.
EN SON HABERLER
- 1 Dünyanın tüm öğrencileri İsrail’e karşı ayakta
- 2 Aşk ile dönenlerin sırra erenlerin dergahı
- 3 Hayatın akışına güven yeni başlangıçlara açık ol
- 4 Diyarbakır’a turistler akın ediyor
- 5 Lüks modanın etikle imtihanı
- 6 11 yılda ülkeyi saran bisiklet turu
- 7 Gençler ‘Sağlıklıysam, mutluyum’ diyor
- 8 Duyarsız kalmam düşünülemez
- 9 Rallici annenin co-pilot kızı
- 10 ATM Dubai’de gurur verici bir gösteri