Et yiyen mi haklı yemeyen mi?
Etyemezlerin etoburlarla olan karşıtlığı tarih kadar eski. Günümüzde vejetaryenlerin çoğu farkında olmasa da, MÖ 500'lerde yaşamış büyük düşünür Pisagor, etyemezlerin en büyük önderi. Gandi'nin de vakti zamanında bir 'keçi eti yeme denemesi' var...
ETYEMEZLERİN KATEGORİLERİ
Pisagor'un bu özelliğine ilişkin bir de efsane var: Günün birinde Sicilya'nın güney kıyısındaki eski Yunan kenti Kroton balıkçı limanına kılık kıyafeti pejmürde, çok uzun boylu bir adam gelir, ağzına kadar dolu ağlarını çeken balıkçıları seyretmeye başlar. "Tuttuğunuz balıkların sayısını tam tamına söyleyebilirim," der onlara. Balıkçılar şaşkınlıkla bu tuhaf adama bakarlar ve inanmadıklarını belli edercesine kafalarını sallarlar. Derken balıkçı reisi konuşur: "Eğer bunu başarırsan, ne istersen yerine getiririz," der. Balıkçı bir sayı söyler, ağı kıyıya çeken balıkçılar da balıkları hızla saymaya başlarlar. Derken sonuncusu da sayıldığında, ağda yabancının söylediği sayıda balık bulunduğu anlaşılır. Yabancı, "Şimdi balıkları tekrar denize atın," diye kazandığı bahis gereği isteğini dile getirdiğinde, balıkçıların şaşkınlığı daha da artar. Ancak başlangıçtaki şaşkınlık kısa sürede yerini hiddete bırakır. Kuşaklar boyu insanlar burada deniz canlılarıyla yaşamlarını sürdürmüşlerdir. Sonra biri gelip onları tekrar denize atmalarını ister onlardan. Tepkiyi fark eden yabancı elini cebine atar ve balıkların bedelini son kuruşuna kadar öder. Artık balıkçıların diyecek bir şeyleri kalmamıştır ve canlı balıkları denize salıverirler. Bu tuhaf olay kısa sürede Kroton kentinde duyulur. Kimileri onun bir kahin, kimileri ise bir büyücü olduğunu söylerler. Yakalanmış balıkların sözcüsü, avlanan hayvanların koruyucusu olduğu tahmin edilen bu yabancının Sakız adasında doğmuş tüccar Mnesarhos'un oğlu, geometri, astronomi ve felsefe dallarında bilgin, Pisagor adlı kişi olduğu öğrenilir. Pisagor'un yandaşları giderek çoğalır. Küfre küfürle karşılık vermemeyi öğretir onlara. Rahibelerin tapınaklarda tanrılara kurban olarak kuzular ve oğlaklar yerine darı, bal ve tütsü sunmalarını sağlar. "Ey ölümcül insanlar," diye seslenir onlara, "bedenlerinizi iğrenç gıdalarla kirletmeyin!" Pisagor'un felsefesi gederek biçimlenir: "İnsanlarla hayvanlar akrabadırlar. Hepsi büyük bir ailenin bireyleridir. Bütün yaratıklar aynı elementlerden oluşmuştur. İnsanların da hayvanların da ruhları ölümsüzdür. Bitkisel gıdalar ruhun gelişmesini sağlar. Bağımsız ruhu, bedenin maddeselliği üzerinde yüceltir. Tensel arzulara, tutkulara egemen kılar. İnsan kendi iradesiyle seçtiği eylemlerinde özgür kalır!" Pisagor'un hayvansal gıdalara karşı tutumu Antik Çağ'ı aştı, günümüze dek varlığını sürdürdü. Pisagor'un yaşamının geri kalanı hakkında bilgi yok. Nerede yaşadığı, nerede ve nasıl öldüğü bilinmiyor. Hatta günümüzde vejetaryenlerin çoğu, MÖ 500'lerde yaşamış bu büyük düşünürün en büyük önderleri olduğunun farkında bile değiller. Etyemezler bütün dünyada değişik kategorilere ayrılmış. En basit ortak payda, öldürülen herhangi bir hayvanın hiçbir şeyinin yenmemesi. Yani vejetaryenlik; ya da kısaca 'veggie'. Ancak farklı anlayışlara sahip etyemezler değişik isimler alıyor. Örneğin 'ovo-lacto vejetaryenler' denen grup et ve balık yemezken yumurta, süt ve süt ürünlerini afiyetle atıştırıyor. Buna karşılık 'lacto vejetaryenler' et ve balık yemedikleri gibi ağızlarına yumurta da koymuyorlar. 'Vegan' denen bir grup da var. Bunlar sadece ve sadece bitkisel ürünlerle besleniyor. Etyemezlerin en tutucusu bunlar. Bir de Etin her türlüsüne uzak durdukları halde balık yemekte bir sakınca görmeyen 'pesci vejetaryenler' var. Ancak bunları Uluslararası Vejetaryenler Birliği etyemez olarak görmüyor.
ET YEMEKLE TEKNİK BULUŞLARIN İLİŞKİSİ
Benimki gibi mevsimsellikle ilgisi olmayan, gerçek etyemezlik dünyada olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılıyor. İşin ilginç yanı, etyemezlere yüksek eğitim düzeyine sahip çevrelerde de, kırsal kesimde de aynı oranda rastlanması. Kendi halinde etyemezlere karşı değilim. Ancak militan veggieler benim gibi acılı Adana kebabı sevenleri yamyam, leş kargası, ölü yiyici olarak nitelediklerinde alınıyorum doğrusu. Onlar soya fasulyesini göklere çıkarıp, ihtiyaç duydukları proteini burada bulduklarını söylerken, karşı cephenin militanları etin insana yaşam gücü, yaşam sevinci verdiğini öne sürüyor. Ben de onlara katılıyorum. Etyemez, besi hayvanlarına verilen hormonlara dikkati çekip, bu konuda çıkan haberleri kesip biriktiriyor. Sosis, salam gibi şarküteri ürünlerinin içindeki kanserojen maddeleri bir solukta sıralayıveriyorlar. Buna et yiyenin özlü cevabı ise omuz silkip, domates görünümündeki hormonlu zombileri, ilaçla şişirilmiş meyveleri örnek göstermek oluyor. Ayrıca kişi başına et tüketiminin en yüksek olduğu ülkelerde, insan ömrünün en uzun olduğu gerçeğini de ekliyor, ete burun kıvırmayan tüketici. Ben de onlardan olduğum için mi bilmem, etoburların gerekçeleri insana hiç de haksız gibi gelmiyor: Hiçbir bitkisel gıda içinde guatr hastalığına yakalanmayı önleyen yeterli miktarda iyot yok. Bu, sadece balıkta mevcut. Ayrıca et yemenin, insanın zekâsını artırdığı da kanıtlanmış. Bu gerçekten hareketle, et yiyenler, "Et olmazsa, teknik buluşlardan insanlık mahrum kalırdı," diyecek kadar ileri gidiyorlar.
GANDI'NIN KEÇİ ETİ DENEYİMİ
Bazı etyemezler ise et tüketimiyle politika arasında bir paralellik kurmaya cesaret ediyor. Bunlara göre hayvancılıkla uğraşan aileler içinden büyük politikacıların çıkması bir rastlantı değil. Ama et yiyenlerin de buna verilecek cevapları var: Hitler de ünlü bir etyemez değil miydi? Hintli şair Narmad, gençliğinde sınıf arkadaşı Gandi'yi neredeyse et yiyenler arasına katmayı başarıyormuş. "Güçlü kuvvetli İngiliz, zayıf Hintliyi nasıl da sömürüyor," diye yazmış bir şiirinde. "Boyu rahatça altı arşın geliyor. Çünkü hep et yiyor o". Gandi pes etmiş, keçi etinden tatmış. Ama etyemezlik açısından bir zaferle bitmiş deney. İnce ruhlu Gandi'nin midesi bulanmış, gece uykuya dalarken, midesindeki keçinin hazin hazin melediğini duymuş. Sonuçta pasifist politikacının et yeme deneyi pişmanlıkla sonuçlanmış. Etyemezlerin etoburlarla olan karşıtlığı tarih kadar eski. Bir pazar yazısında bu meseleye çözüm getirmek zaten olanaksız. Etyemez okurlarım incinmesin; "Her yiğidin bir yoğurt yiyişi var," ya da "Her koyun kendi bacağından asılır," demiş büyüklerimiz. Tercümesi; bu fiyatlara et yiyebilen afiyetle yesin, tohumlarla, otlarla, meyve ve sebzeyle yetinenler de kendi başlarının çaresine baksınlar.
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde