Oyunlarla yaşayanlar
Sanatın en büyük özelliği olan yaşanamayacak bir şeyin hayalini bizzat okura/izleyene kurdurmak video oyunlarında çok daha ileri bir düzeyde gerçekleşiyor. İnsanlar o tarihin, o sürecin bir parçası oluyor
SİNEMA SADECE GÖRÜNTÜ DEĞİLDİR
Şu verdiğim örneğe bakarak insanları bilgisayar başına hapseden oyunlar konusunda bir hüküm verebiliriz. Ben yeterince uzmanı olmasam da teknolojiye meraklı biriyim. En azından önünde dayanılmayacağını, ona direnmenin anlamsız olduğunu bilirim. Hayatını kitaplara kaybetmiş (yoksa kazanmış mı?) birisi olarak bütün vazgeçilmezliğine rağmen onların dünyamızdan artık birer bilgi nesnesi olarak çekilmeye başladığını görüyorum. Bundan sonra bir bilgi nesnesi olarak kitap, elektronik ortamda ulaşacak bize.
Şimdi mağara devrini yaşadığımız, daha ne gelişmelere gebe olan elektronik ortam bize kitap olarak da sayısız, sonsuz olanaklar sunacak. Elimdeki Kindle, binlerce kitabı yanımda taşıma olanağı verirken, ben Hobbes'dan Freud'a, oradan Euripides'e, derken Montaigne'e veya Faulkner'a sıçrarken ne yapacağım, 'Getti kitaplar, getti' diye ağıt mı yakacağım? Tam tersine şu elektronik aygıtların daha da gelişmesini heyecanla, izleyeceğim.
Video oyunları da öyle. Bissell da gayet inandırıcı örnekler vererek işi enine boyuna irdeliyor. Bir kere bu oyunların edebi bir boyutu olduğundan söz açıyor. Serüven, anlatı, öyküleme kısmı gayet iyi kotarılmış çalışmalar bunlar. O yanlarıyla da iyi bir filmin senaryosundan hiç geri kalır yanları yok. "İkincisi," diyor, "Kötü yazılmış bir kitabı elinizden atmak kolaydır ama bu, oyunlar söz konusu olduğundan daha güçtür. Nedeni, oyuna bütün bilincinizle katılmanız. Edebiyatın (daha doğrusu sanatın) en büyük özelliği olan yaşanamayacak bir şeyin hayalini bizzat okura/izleyene kurdurmak, bu oyunlarda çok daha ileri bir düzeyde gerçekleşiyor. İnsanlar o tarihin, o sürecin bir parçası oluyor. Gene sanatın çok önemli özelliklerinden biri olan ve psikanalitik eleştirinin de kilit kavramlarından birini meydana getiren 'karakter özdeşleşmesi' oyunlarla oyuncu arasındaki anahtar. İnsanlar kendilerini birisinin yerine koyuyor, bu da öyle az buz bir şey değil." Nihayet şu: Video oyunları 'en tam' sanat kabul edilen sinemanın gelişmiş hali. Sinema sadece görüntü değildir. Öyle olduğu dönemlerde yetersizdi. Zamanla işin içine müzik, edebiyat, kostüm, sahne düzeni karıştı ve boyutları büyüdü. Bunlar misli misli fazlasıyla şimdi video oyunları için geçerli. Üstüne üstlük şu yukarıda değindiğim husus var işin içinde: Oynayan, oyunun bir parçası oluyor, etkileşim olanaklarını sonuna kadar kullanabiliyor. Bu insanlığın en ileri hayallerinden birinin gerçekleşmesi demek. Kaldı ki, Peter Greenaway gibi yönetmenler klasik anlatımcı, edebi sinemanın öldüğünü, etkileşimli (interactive) sinemanın zorunlulukla onun yerini alacağını öne sürüyor. Eh, o da video oyunların yaptığına denk düşmüyor mu, bir yanıyla? Hele buna bir de hologramları, 3D'leri ekleyin bakın işin ucu nereye varacak. Yakında kendimizi düpedüz bir Orta Çağ şövalyesi veya ne bileyim, mağara devri adamı olarak kostümlü bir biçimde o oyunlarda kaderine doğru yürürken izlersek şaşmamak gerek. Hayatta oyun diye tek tutkum satranç oldu. Onu da oynamamaya karar verdim, zaman tüketiyor korkusuyla. Ama hem tutkunun hem oyun oynamanın tadını bilirim. Anlaşılan video oyunları daha büyük bir bela. Saplantıya dönüşmesini anlamlı görmem ama gidip dayanacakları yeri düşününce doğrusu, heyecanlanıyorum. İlgi duymayanlara şaşıyorum.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut