Giriş Tarihi: 22.8.2010

Arabistan'dan ses gelmiyor

Avrupalı bir turist, 80'ler TRT'sinin sosyal bilinçlendirme amaçlı kısa filmlerinden birinde "Peki siz, neden ülkenizi tanıtmıyorsunuz?" sorusunu ayıplarcasına yönelttiğinden beri, tanıtım konusuyla ilgili bir suçluluk hissi, iyi-kötü hepimizde var. Gerçi o zamanlar ne yapıp edip de ülkemizi tanıtacağımızı bilememiştik. Ortadoğu krizlerine dair uluslararası haberlerde adımızın geçmesi dışında, içinde bulunduğumuz kaos ve jeopolitik çılgınlıktan er-geç bir hayır görebilir miydik? Maksat önyargıları yıkmaksa, her bayramda yurtdışına çıkıp medeni görünmeye gayret ederek birkaç kişiyi etkilemek, buraya gelen turistlere tacavüz etmemek, bunlar kâfi miydi? Çözmek biraz zaman aldı (daha doğrusu alıyor). Yine de artık, önyargıları izlenime çevirmek adına kültür-sanattan daha iyi bir oyun ve faaliyet alanı olmadığını seziyor gibiyiz veya öyleymiş gibi yapmaya hazırız. Hollywood'a kalsaydı, Güney Amerikalılar gözü dönmüş cuntacı ve çapulcular olarak kalabilirdi. Bölge sinemasının 2000'lerdeki çıkışı, insani dramalarla, Güney Amerika'yı dünyayla az ya da çok yakınlaştırdı. Birkaç yıldan bu yana, özellikle de 2010'da bir uluslararası festivalden diğerine gezen Türk Sineması da henüz 'genç işi' bir uluslararası hit'i olmasa bile, benzer bir etkiye talip. Hiçbir uzmana danışmadan bizler için 'kültür-sanatalışveriş kompleksi' hayal eden politikacılar, Ermeni soykırımı iddialarını püskürtecek bir film için Başbakan'dan dev bütçe talep eden sinemacılar; bu tür sıkıntılar başımızda yok değil. Yine de sadece böylesi 'kamu hizmetleri'nin eline bakmadığımız için şanslı sayılabiliriz.
AMAÇ KÜLTÜREL MİRASI AKTARMAK
Beni bu konuda neredeyse şükür noktasına getiren, diplomatik ya da turistik ortamlara, en kötü ihtimalle uzun bir ulusal TV reklamına uygun bir belgeseli, üç boyutlu Arabia'yı sinemada izlemek oldu. Suudi Arabistan'ın kültürel mirasını ve ilerlemeci güncel amaçlarını aktarma amacındaki Arabia'nın ortaya çıkış süreci, filmi es kaza izlemiş olanları şaşırtmayacaktır: Birkaç Arap / Amerikalı işadamı, Oscar adaylıkları bulunan bir belgeselcinin (Greg MacGillivray) kapısını çalar. Sonuca bakarak siparişin nasıl verildiğini hayal etmek kolay: "Şöyle bizi özetleyen, üç boyutlu bir film olsun, güzel çek." (Hollywood yıldızına Atatürk'ü oynatma hayallerine benzer bir ruh hali herhalde.) Filmin Londra prömiyerinde hazır bulunan Prens Charles adına konuşmayayım, ama sıradan Türk insanı için filmdeki Arabistan tasviri, Kâbe posterlerinde gördüğümüz kadarından daha derin sayılmaz. Hatta söz konusu posterlerde en azından hayal gücüne yer olduğu söylenebilir. Suudi Arabistan'da sinema yasağı 30 yıllık bir aradan sonra 2008'de Menahi isimli bir komediyle delinmişti (Kadınlar bazı gösterimlere alınıp bazılarına alınmamıştı). Arkası gelse, Suudi Arabistanlıları tanımak herkes için ilginç olabilirdi. 'Oscar adayları'na teslim Arabia'da ise ülkenin bugününe dair tüm umutlar, çocuğuna Amerika'da sinema eğitimi aldıran, devasa villalarında geleneklerini de sürdüren zengin bir aileye bağlanmış. Aynı çocuğun sünneti, tahminen bir Michael Jackson konseriyle kutlanmıştır.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.