Yemek değil para yemek
Başta İstanbul olmak üzere, Bodrum ve Çeşme gibi tatil yörelerinde ödediğimiz yemek, içki vs. faturaları herhangi bir Avrupa ülkesindeki benzer bir tarifenin en az birkaç katı kadar yüksek
LÜKS TUTKUSU
İşin başını düzen ve düzey olmak üzere iki kavram çekiyor. Açık söyleyeyim ki, Türkiye'de sermaye 'patlaması' birdenbire yaşanmıştır. Bu sermaye Anadolu'nun başka bir yerinde değil, İstanbul'da yoğunlaşıyor. Anadolu'da gelişen bir sermaye var elbette. Fakat o parayı elinde tutan insanlar ve çevreler, her şeye rağmen, geleneksel hayat tarzıyla bütünleştiğinden, sahip oldukları malın kıymetini biliyor. İster Müslümanlık üstünden gelen 'israf haramdır' mantığıyla, ister 'mahalle baskısı' üstünden gelen daha içine dönük yaşama hesabıyla bu kesim, parasının kıymetini biliyor. Emekle bedel arasındaki ilişkiyi arıyor. Oysa İstanbul öyle değil. İstanbul'da düzen ortalama insanın düzeni değil. Her şey bir yana 30 yıldır devam eden bir iç savaştan geçiyoruz. Bu savaşın ve daha bin türlü sebebin meydana getirdiği bir kara para var ortada. İstanbul su, ticaret ve karayollarının kesişim noktası. Sadece bizdeki değil bu çevredeki tüm para trafiği İstanbul'dan geçiyor. Öyle olunca da bu şehrin üstüne serpiliyor, süzülüyor, yağıyor. Ortalama 3-5 bin 'lüks' sandalye, bar, lokanta, gazino, eğlence yeri olarak, doluyor. Öte tarafta sürekli olarak pompalanan bir 'lüks yaşam' tutkusu var. İnsanlar kendi hayatlarını bu hayatla değiştirmenin kaygısı ve çabası içinde. Akıl alır gibi değil ama, aslında tümü herhangi bir standartla bakınca orta sınıfa mensup olan bütün eşim, dostum, arkadaşım, ellerinde dergiler, kitaplar dünyada en son açılan yerleri gidip görmek, piyasaya en son çıkan malları almak, kullanmak derdinde. Bu şartlar altında herkes gözünü karartıyor, kimse paranın pulun hesabını yapmıyor.
DÜZEY MESELESİ
Oysa bizde derken, gelelim, düzey meselesine. Ben Amerikan kültürünü bilirim. Orada 'biriktirilen her kuruş kazanılan bir kuruştur,' diye laflar edilir. Benim orada da bir eş dost grubum vardır. Kimler olacak, yazar, akademisyen, gazeteci bir de sanatçılardır. Bu insanlar belirli paralar kazanır. Kazandıkları parayı en iyi şekilde, en iyi yerlerde harcamak isterler. Bu tutku batıda kalite-bedel ilişkisini meydana getirir. Para, değdiği kadar ödenir. Kimse her gece beş yıldızlı lokantaya gitmez. Yemekse mesele dünyanın en iyi yemeği yenir ama keseye uygun bir bedelle. Her mahalle meşrebine göre birkaç lokantaya, bara sahiptir. Oralarda yaşarsınız. Ha, başta söz ettiğim yerlere de şu veya bu nedenle gidilir. Bu da bir haktır ama oralarda harcayacağınız parayı da size sunulan düzey nedeniyle 'helal' edersiniz. Bu nedenledir ki, her yaz başında İstanbul'dan yolu geçen ve Amerika'dan gelen dostlarım evvela 'fiyatlar genel seviyesine' gözlerini fal taşı gibi, ağızlarını bir karış açarak hayretlerini gösterir. Bizde balıkçıya gidersiniz, adam sadece 'ne vereyim' der. Hangi balık kaçadır, kim ne yemiştir belli değil. Zaten kimsenin hesaba baktığı da yoktur. Size üstüne birkaç rakam karalanmış bir kâğıt uzatılır, ona bakmak da ayıp 'kaçtığından' hiç uğraşmadan kredi kartını verip çıkarsınız. Her şey sıradandır. İşin fenası o şatafatlı yerlerde de her şey ancak ortalamadır. Dolayısıyla düzey diye ele aldığınızda avucunuzdaki sadece havadır. Daha önce yazdım gene yazayım: Para harcamak bir haktır. Cimrilik hastalıktır. Ama değmeyen bir para harcanıyorsa bu da deliliktir. Fakat beterin beteri şu yazdıklarımı tümüyle benimseyip, 'ama ne yapalım' diye boyunlarını bükenlerin çaresizliğidir.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut