Uyumaktan utanmak
Yaşamın önemli safhalarından biri olan uykuya ayırılan zaman aynı zamanda kentli olmanın da göstergesi. Bizde ise uykuya yaklaşım, mahcubiyet duyulan bir konu gibi
Türkiye böyle yaşıyor, erken uyumayı bir çocukluk gibi görüyor. "Bu saatte uyunur mu?" lafını duymayan var mıdır? Öğleden sonra bir yarım saat kestirmek hayatta edindiğim en önemli alışkanlıklardan biridir. Nerede olursam olayım o yarım saat uykuyu uyurum, her koşulda uyuyabilirim. Uyandığımda dünyaya yeniden gelmiş gibi olurum ama çok eşimden dostumdan bu huyumdan ötürü zılgıt yemişimdir. Nedir uykuyla bu bitmez tükenmez mücadelemizin sebebi? Yüzlerce şey sayabilirim. Kimsenin karşı çıkamayacağı son derecede kapsamlı çözümlemeler yapabilirim. Ama önce şunu belirteyim. Daha önce de çok dile getirdim. Biz, Kuzeyli gibi yaşayan, sistemi öyle kurulmuş bir Akdeniz ülkesiyiz. İşyerlerimiz sabah 08-08.30 gibi çalışmaya başlar. 17-17.30 gibi de çalışmayı bırakırız. Bu bir Kuzey sistemidir. Ama insanlarımız bu bilinçte değildir. Onlar düzenlerini tersine kurarlar. Geceleri olabildiğince ayakta kalmak biraz bundandır. Geç zamana kadar ayakta kalmak, her gece içki içmek, sabah geç uyanmak bir Akdenizliliktir. Fakat her şeyi böyle 'yüksek' bir kuralla açıklamak olanaksızdır. Daha gerçekçi açıklama, iş hayatı ve çalışma disipliniyle olan ilişkimizdir. Türkiye henüz feodaliteden kurtulmuş, onun alışkanlıklarını aşmış ve kentleşmiş bir ülke değil. Halimiz 100 yıl öncesinin Amerikası'na çok benziyor. Kırsal alan çözüldü fakat kentsellik henüz oluşmadı. Büyük göçmen kitleleri arada bir yerde duruyorlar. Batının ciddi ve hatta şiddetli çalışma kültürüyle onu kamçılayan acımasız kapitalist yaşama düzeni yeterince alışkanlıklarımıza nüfuz etmedi. Büyük bir kesim hâlâ geçinmek için devlet dairelerinde memur olmayı seçiyor. 'O' işe girerse çalışmadan para kazanabileceğine inanıyor. Eline gelen paranın yetmediğini biliyor ama çalışma temposu ve üretimiyle kazandığı arasındaki ilişkiyi düşününce daha fazla para elde edebileceği bir işe yönelmekten kaçınıyor. Öyle bir düzende daha fazla çalışması gerektiğini bilerek ürküyor ve elindekini korumaya yöneliyor.
Bu koşullarda çalışma hayatının en önemli koşullarından biri olan 'uyku' kimin umurunda? Şöyle bir düşünün sabah otobüslerinin ve duraklarının halini. Uykusunu alamamış, yorgun; erken uyanıp ciddi bir kahvaltı yapmamış, asabı bozuk; gerektiğince yıkanmamış saçı sakalı birbirine karışmış insanları. Bu kitlenin çalışma disiplini, meşhur tabiriyle 'kapitalizmin ruhu'yla bir ilgisi olduğu söylenebilir mi? Sabahları karşıma gelen ve tüm bu şartları taşıyan öğrencilere bakıyorum ve her defasında aynı şeyi düşünüyorum: Çalışma hayatı bambaşka bir şeydir. Kendisine özgü şartları vardır. Öğretilir, öğrenilir. Yoksa sabah sabah otobüslerde, devlet dairelerinde insanlar birbirine girer. Uyku hayatın en önemli safhalarından biridir, başlıcasıdır bana göre. İnsanın kendi varlığının, beninin bilincine, ayırtına varmasının bir göstergesidir. Kendisini, işini, emeğini, bedenini önemseyen insan uykusuna önem verendir. Kentli olmanın ana koşuludur, iyi uyku. Kentli olmak ise biraz boksörler gibi yaşamaktır. Uyumaktan utanmamaktır.
EN SON HABERLER
- 1 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 2 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 3 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var
- 4 Bu okullarda anne-baba adayları eğitiliyor
- 5 Boğaz’da kürek keyfi kabus olmasın
- 6 Aykırı bir ikon
- 7 Evde akıllı cihazlara yer açın güvenliği de ihmal etmeyin
- 8 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 9 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 10 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut