Bir kravat takarın itirafları
Kravat dünyada ölüyor. Amerika'da kravatı sadece borsacılar, bankacılar ve DC'de yaşayan siyasetçiler takıyor. Fransa'da da durum daha farklı değil. İngiltere'de kravat takılır takılmasına ama belli bir yaştan sonra...
İNGİLİZLER ŞIK, FRANSIZLAR BOHEM
Dolayısıyla şıklık özünde İngilizlere aittir. Bu kadar az şeyle bu kadar şık nasıl olunur, onu onlardan öğrenmek gerekir. Ama her çorabın ayrı bir renkten olması da gene bir başka ve şaşırtıcı bir İngiliz adetidir. Ben İngiliz okullarında okudum, ama kültürümün kaynakları edebiyattan yemeğe kadar Fransızdır. İyi ki de öyledir. Onlar çok renkli giyinirler. 'Özenli dağınıklık' dedikleri bir halin içinde yaşarlar. Kelimenin tek değil, her anlamıyla şıktırlar. Biraz Orta Çağ esini taşır erkek giysileri. Büyük ceketler, atkılar, poşetler, kravatlar. Serazat giyimleri saçlarına verdikleri biçimlerle tam bir uyum içindedir ve özgürlük kokar. Ama bu biraz daha bohemdir. Klasikçiler, lacivertten şaşmaz ve kravatlarını yerine yerleştirdikten sonra elleriyle çekip biraz bozar, hafif yana kaydırır, biraz özensiz hale getirir. Kravatları çoğunluk incedir, Hermes bu işin ustasıdır. Ben o renkli Fransız giyimini de özel hayatımda denemişimdir. İtalyanlar başlı başına bir hadisedir. İtalya baştan başa bir erkek toplumudur. Orada şık olanlar erkeklerdir. Renk mi, süs mü, caka mı, fiyaka mı, gösteriş mi, ne isterseniz onlarda mevcuttur. Dev gibi gömlek yakalarına oturttukları kravatların düğümü bir yumruk kadardır. İkisi yanda birisi ortada üç düğümlü bağ-larlar. Kadının iki göğsüyle yuvası anlamına gelir bu tarz bağlamak ve çok şıktır. Kemerlerle, ayakkabılarla, belden bol ceketlerle başlı başına bir öyküdür İtalyan giyimi. Ben de şimdi İngilizcede 'unstructured' (yapısız) denilen, bizim astarsız dediğimiz o canım İtalyan ceketlerinden yıllar yılı giydim. Hâlâ da çok formal olmayan bir yere o ceketleri giymeye bayılırım. Onu entelektüel ve ciddi giyimin esası sayarım. Velhasılı kelam kravat ve giyim işinde girmediğim kılık kalmamıştır. Biraz da aile geleneğidir bu. Annemin babası ve dayısı Erivan'da, Tiflis'te, Çarlık Sarayı'na da dikim yapmış terziler. Dayılarımın birisi New York'un bana göre hâlâ en önemli mağazasının uluslararası bölümünde ileri yaşına rağmen dünyanın en namlı insanlarının elbiselerini çekip çeviren biri. Öteki dayılarımın tamamı kendi elbiselerini kendileri dikerdi. Babam, oksimoronik biçimde söyleyeyim, felaket veya korkunç derecede şıktı ve daima şıklıkla süslülük arasındaki ayrıma dikkat ederdi. O, bütün bütüne İngiliz giyinirdi. Dayılarım daha Fransızdı.
ERKEK GİYİMİ ZENGİNLEŞMELİ
Şimdi gelelim Mevlidin firaklı yerine: Kravat dünyada ölüyor. Evet, her ay alıp hatmettiğim GQ başta olmak üzere onca erkek dergisi, giderek daralan elbiseleri, incelen kravatları ve yakaları, ceket cebine dik, İngiliz usulü yerleştirilen mendilleri yazıp, önerip duruyor ama iş işten geçti. Amerika'da kravatı sadece borsacılar, bankacılar ve DC'de yaşayan siyasetçiler takıyor. Fransa'da da durum daha farklı değil. İngiltere'de kravat takılır takılmasına ama belli bir yaştan sonra. Ondan önce herkes buruşuk, üstlerine yapışmış pantolonları ve gömlekleriyle dolaşır. Üzülelim mi? Yok canım!... Benim üzüldüğüm şey başka. Resmiyet içinde kravatı çıkaramıyoruz. Bu bir şartlanma, kendi kendimizi şartlama. Yoksa bal gibi atabiliriz kravatı. O zaman da erkek giyimi zenginleşecek. Hem de nasıl. Şu sıralar moda dergilerini biraz karıştıranlar bunu görebilir. Ben oldum bittim gerçek şıklığın Ortaçağ giyimi olduğuna inanırım. Büyük, kaba, bol giysiler, aksesuarlar, biraz savaşçılık kokan kabaralı ayakkabılar, botlar, şu bu. O dergilerde bu giyimin bugüne uyarlanmış hali var. İşe o halde gidip gelmek pek mümkün değil ama yapabildiğimiz kadarını yapmak bana göre şart. İkincisi, renk. Fazla rengin pek bir anlamı olmasa da bir parça rengin kendine göre bir tadı var. Resmi giyim, onu da dışlıyor ama bundan çok şikayetçi değilim. Çünkü renkle 'az'ı yaratmak çok zordur, çok özen ve bilinç gerektirir. Yoksa ortalık 'alacalı bulacalı' kılık kıyafetten geçilmez ki, ben grileri, lacileri, siyahları bin kere tercih ederim. Gene de ben kendime göre bir tarz tutturup, çok sevdiğim ve çok zevkle taktığım halde, özel durumlar dışında 2010'lu yılları kravatsız geçirmenin bir yolunu arıyorum. Böylelikle kravatı asla yanlarına yaklaştırmayan dünyanın her yerindeki entelektüel ve tam da bu nedenle çok şık giyinen epeydir ihmal ettiğim arkadaşlarıma belki bir nebze yaklaşırım. Ama başıma neler geleceğini biliyorum. Güngör Uras kravatların fora edilmesini 'bu iktidar'a bağlıyor ve onların fora edilmesiyle İran'a biraz daha yaklaştığımızı söylüyor. Oysa 28 Şubatçı eski bir genel yayın yönetmeni, benim yapmayacağım bir şeyi yapıp, kravatı çıkardığını söylemekle kalmadı, savcılığa ifade vermeye de göğüs bağır açık gitti. Dövme yaptırmış, şimdi de galiba küpe takacakmış. Çoğu insan bu noktaya geldi. İstanbul'da bir süre önce bir grup insan, bazı diplomatlar, sanayiciler, iş adamları kravatsızlık kampanyası başlattı. Ancak bir yere kadar sürdü. Ama kimi inandırırsın? Baksanıza, CHP Genel Başkan Yardımcısı Umut Oran, 23 yıldır kravatı boynundan çıkarmadığını söyleyip 'kravat takmayanların özlem duyduğu başka bir rejim' var diyor. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir sanatçının, hiçbir entelektüelin kravat takmadığını unutmuş görünüyor. Gene de itiraf edeyim ki, söylediği benim açımdan doğru: kravatın olmadığı başka bir rejimi özlüyorum.
EN SON HABERLER
- 1 Duyarsız kalmam düşünülemez
- 2 Rallici annenin co-pilot kızı
- 3 ATM Dubai’de gurur verici bir gösteri
- 4 Fedakarlığın adı anne
- 5 Futbola devam etseydim kesin GS’de oynardım
- 6 Daha az tüketmeye mecburuz
- 7 Gerçekleri sanki efsanelermiş gibi yazdım
- 8 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 9 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 10 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var