Son Güncelleme: Cumartesi 23.10.2010
Parayı veren her zaman düdüğü çalmaz
İstanbul'un popüler konser mekânlarından Babylon, geçtiğimiz haftalarda bir açıklamayla 'sessiz konser' uygulamasını başlattı. Konserlerde izleyiciler nasıl davranmalı? Öncelik ne zaman sahnedeki sanatçıda, ne zaman müziğe katılan bizlerde?
SANAT MI, SESLİ RAKI MEZESİ Mİ?
Bizde birkaç tip müzik dinleyicisi var. Örneğin Nevizade'ye gidip sofrayı donattıran bir grup, üçüncü kadehten sonra kulaklarına üfleyen klarnetçiye detone sesleriyle, avazları çıktığı kadar bağırarak eşlik etmekte bir beis görmez. Sakıncası da yoktur; zira burası bir konser salonu değildir. Son yıllarda tarihe karışan gazino kültürümüzde müşteri, hiç değilse konser dinleme ile sanatçıya eşlik etme arası bir konumdaydı. Asıl görevi sanatçıyı dinlemek ve izlemekti. Bu sırada yanındakilerle bağıra çağıra konuşması hoş karşılanmazdı. Ama şarkıcı, "Haydi hep beraber!" diye çağrıda bulunduğunda, bütün salon gümbür gümbür ona eşlik ederdi. İlk albümünü dolduran çatlak sesli mahalle dilberinin bir günde 'sanatçı' ilan edildiği ülkemizde neyin sanat, neyin sesli rakı mezesi olduğunu ayırt etmek için çocukluktan itibaren adam gibi bir müzik kültürü edinmek gerekiyor. Müzik Eğitimcileri Derneği'nin yaptığı bir açıklamada, her yedi okuldan birine, tek müzik öğretmeninin düştüğü, lisede müziğin seçmeli dersler arasına alınarak zorunlu olmaktan çıkarıldığı belirtiliyor. Müzik eğitimi fiilen ortadan kalkan ülkemizde müzik kültürüne sahip yeni kuşaklar yetiştirmek, artık aileye kalıyor. Kuşkusuz Babylon'u önlem almaya zorlayan etkenlerden söz ederken ülkemizdeki yanlış demokrasi anlayışına da değinmek gerekir. Demokrasi, uzlaşmayla oluşturulan kurallara herkesin uymasıyla işlerlik kazanır. Herkesin kafasına göre takıldığı bir düzene ise anarşi denir. Ne yazık ki demokratik ortama geçtiğimiz dönemden bu yana, başkalarına rahatsızlık verdiği halde canının istediği gibi davrananlar genellikle kendilerini "Demokrasi var," diye savunur oldular. Babylon örneğine uygularsak, oraya gelen konser dinleme kültüründen yoksun izleyici kapıda belirli bir ücret ödeyerek içeri girmiş, geceyi gönlüne göre eğlenerek geçirmeyi planlamıştır. Sahnede olup bitenlerden pek bir şey anlamadığı gibi, zaten asıl amacı da o sanatçı ya da grubu dinlemek değil, kentin gözde bir mekânında görülmek, olup bitenleri izlemektir. Demokratik bir ülkede yaşadığımıza göre, kim ona karışabilir ki? Sanata ve sanatçıya saygı, işin bir yanı. Bir de hangi tür mekânda ne tip müziğin hangi volümde çalınması gerektiği konusu var ve bu da mekân sahipleri açısından bir kültür meselesi. Örneğin bugün restoranlarımızın büyük bölümünde yüksek volümlü ses sistemleri sofranın, yemeğin tadını kaçırıyor, sofrada karşılıklı konuşmayı olanaksız kılıyor. Fast food restoranlarında ise müzik özellikle bangır bangır bağırtılıyor; insanlar sofrada sohbete dalıp saatlerce oturmasınlar, bir an önce kaçsınlar da masayı yeni müşterilere bıraksınlar diye... 'Clubber' denen, akşamları bar-kulüp ortamlarına takılan gençlerin benim kuşağımdakiler gibi müziğin volümünden etkilendiklerini pek söyleyemeyeceğim. Tersine onlar belki de bu gürültülü ortamda seslerini duyurabilmek için karşı cinsten arkadaşlarına biraz daha yakın olma zorunluluğundan hoşlanıyor bile olabilirler. Her türlü konuda araştırma yapan bilim dünyasının hangi tür müziğin yemekte dinlenmesinin daha yararlı olduğu konusuna kayıtsız kalması beklenemezdi. Nitekim bu konuda da İngiltere'de bir araştırma yapılmış. Yedikleri yemeklerin kalorisine özen gösterenlerin ilgisini çekebilecek bir araştırma bu. Sonuca bakılırsa, yemek sırasında dinlenen müzik, yenen yemek ve alınan kalori miktarı üzerinde etkili oluyormuş. Buna göre fonda hip-hop ya da hard rock türü çok hızlı tempolu müzik çaldığında insanlar daha çabuk yemek yiyor, ağızlarındaki lokmaları daha az çiğneyerek yutuyormuş. Dahası, bilim insanları stresli ortamlarda yenen yemeklerin insanı şişmanlattığını, hatta hasta bile ettiğini saptamışlar. Buna karşılık zayıflamak isteyenler, insana huzur veren müzik dinlemelilermiş.
ZORUNLU ÖNLEMLERE KİMSE ALINMASIN
Bu araştırmayı okumadan çok önce bu etkiyi bir yakınımda gözlemiştim. Genellikle şık restoranlarda fonda Çigan müziği çalınır. Bilirsiniz ağır bölümleri çok hızlı tempolu bölümler izler. Söz konusu yakınım müziğin temposu hızlandıkça, elinde olmadan, sanki arkasından atlı kovalıyormuş gibi yemeğin hızını müziğin temposuna uyarlıyordu. Karşı koyamadığı bu davranışının farkındaydı ve mümkün olduğunca Çigan müziği çalınan yerlerde yemek yemekten kaçınıyordu. Bu yazdıklarıma bakarak içinizden, "Galiba yemek yerken en iyisi 'asansör müziği' dinlemek," diye geçirebilirsiniz. Biliyorsunuz asansörlerde, alışveriş merkezlerinde, arka planda, tekdüze, ne olduğu pek anlaşılmayan bir tonda çalınan müziğe biraz da aşağılayan bir ad takılmış; buna 'asansör müziği' deniyor. Ancak ben mekânlardaki ses bombardımanından bıktım; yemeğin ve sohbetin tadını müziksiz restoranlarda çıkarabiliyorum. Epey dağıttığım yazıyı toparlasam iyi olacak. Eğer bir konser ortamındaysanız, öncelik sanat ve sanatçıdadır. Sizden onu sessizce izlemeniz beklenir. Nevizade ve benzeri yerlerde sanatçı da solist de Roman klarnetçi eşliğinde fasıl yapan müşteriler, yani sizlersiniz. Bar ya da club'da ise yüksek volümlü müzik çalındığını önceden bilir, işinize gelirse gidersiniz. Yemek yemeye, sofrayı çevreleyen dostlarınızla sohbet etmeye gittiğiniz bir restoranda gürültülü müzik çalınıyorsa, bunun makul bir düzeye indirgenmesini isteyebilirsiniz; aldırış etmezlerse, burayı boykot edebilirsiniz. Bütün bu söylediklerim, müzik kültürü almış, görgü kurallarını bilen kişilerce zaten doğal olarak yerine getirilir. Mesele bu kişilerin çoğalmasında. Ancak ben Recep İvedik filmlerinin gişe rekoru kırdığı günümüzde bundan pek umutlu değilim. O zaman da Babylon'da zorunlu önlemlerin devreye sokulmasından kimse alınmasın.
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde