Giriş Tarihi: 24.10.2010

Yapamadığım her şey için pişmanım

Ruhu genç kız, bedeni 82 yaşında. Yaşıtı arkadaşları hastalıklarla mücadele ederken, o hâlâ haber peşinde koşturuyor. Kırmızı rujunu sürmeden evinden adımını atmıyor... Zamanın önünde giden gazetecilerden oldu hep. Humeyni, Castro, İdi Amin, Mandela gibi isimlerle yaptığı röportajlar, sadece Türkiye'de değil, pek çok ülkede okuyuculara ulaştı. Hayattaki duruşuyla da zamanın önünde giden kadınlardandı Leyla Umar. Belki de bu yüzden hafızasının ona oynadığı oyundan, gidip gelen unutkanlığından dert yanıyor. Yakın geçmişle ilgili küçük sıkıntıları var ama geçmişiyle ilgili her şey, hafızasında pırıl pırıl... Uzun bir gün geçirdik birlikte. Erkan'la (Sevenler) bana, Castro'ya da yaptığı meşhur köftesinden yaptı, İstanbul'un en güzel köşesini gören terasında kahveler içtik. Gün batarken bir an elimden tuttu, yüzüme baktı... "Yapamadığım her şey için pişmanım Tuluhan," dedi. Leyla Umar'la görüntülü röportajımızı (movieröp) sabah.com.tr'den izleyebilirsiniz...

- Türkiye'den çıkıp son derece önemli insanlarla röportaj yapan ilk kadın gazetecilerimizdensiniz. Hayatta en büyük şansınız neydi?
-
Hepsi bir yana, en büyük şansım özenerek yetiştirdiğim, çok severek büyüttüğüm bir oğlumun olması. İkinci şansım, sağlığımın şu zamana kadar yolunda gitmesiydi sanırım. Hiç ciddi hastalık geçirmedim. Sonra çok akıllı, yakışıklı bir torunum var. Anlatamam onu ne kadar seviyorum. Herkes sever torununu ama ben Arda'yı insan olarak seviyorum. Çok araştırmacı. Fevkalade bir öğrenme isteği var. Yazları Kanada'dan Türkiye'ye geliyor. Orada okuyor.
- Hayatta en çok ne üzdü sizi?
- En çok babamın ölümüne üzüldüm. Babam inanılmaz derecede iyi bir adamdı. Annem ise kalbi nefis iyi bir kadın ve çok hareketli... Ailede iki kızkardeştik. Ablam psikolojik hastaydı. Beyninde ur varmış. Ondan dört yaş küçüktüm. Bütün evin hayatını mahvetti. Her şeyiyle mutsuz. Hep mutsuz. İkimiz de Üsküdar Amerikan Koleji'nde okuduk. Bana çok eziyet ederdi... O kadar acı verdi ki hayatıma, mecbur oldum, 'evden kaçayım' diye karşıma çıkan ilk adamla evlenmeye.
- Abladan kurtulmak için!
- Evet. Ama evliliğimde hakikaten çok mutsuz oldum. Kötü bir adam değildi ama, Amerika'da okumuş, Amerikalı bir kadınla evlenmiş, bir kızı vardı, Ayşe diye. Hamileyken beni dövdü. Kitabımda da anlattım bunları. Oğlum Adnan çok kızdı bana bunları anlattım diye... Adnan'ın babası hayatımı mahvetti, o bakımdan affetmiyorum onu. Kadınlarla ilişkisi oldu vs. Gerçi onu her erkek yapıyor.
- Her erkek aldatır mı?
-
Yapıyor, benim gördüğüm her erkek yapıyor. Her erkek karısını aldatıyor. Yani ben aldatmayana rastlamadım. Ben boşanmış bir kadın olarak davetlere gittiğim zaman, o zaman gencim, evli erkekler, boşanmış ya da evli mutsuz kadınları takip ediyordu. Ben mutsuzdum. Anlıyorlardı, gelip konuşmaya çalışıyorlardı. Ben de ömrümde evli erkeğe hiç bakmadım.
- Refik Erduran'dan ayrıldıktan sonra neden bir daha hiç evlenmediniz?
-
Çünkü Refik'ten sonra hiç âşık olmadım. Uzun zaman geçti aradan. Beğendiğim, hoşlandığım bir-iki erkek oldu belki ama evlenmeyi düşüneceğim biri olmadı.
- Yalnızlığı nasıl yaşıyorsunuz?
-
Valla şimdi yalan söylemeyeyim, hiç şikâyetçi değilim yalnızlıktan. O kadar acı çektim ki evliyken, hiçbir erkek üzerimde baskı kuramıyor şimdi. Özgürlüğü seviyorum.
- En büyük pişmanlığınız nedir?
-
Çok pişmanlığım var, bir tane değil. Ben evlenmeseydim Refik'le, evlenmeden güzel bir aşk ilişkisi olaydı... Ki öyleydi, o da beni çok sevdi. Mutlu olabilirdik. Refik'in bir huyu vardı, doğru söylüyordu, yalan söylemiyordu. 'Leyla, ben bir kadına sadık kalamam,' diyordu. Ben bunu bile bile evlendim. Ama tabii kabahat yine benim, madem onu söylüyor, o zaman kabul etmek zorunda kalacaktım ve ettim. O kadar ettim ki yani Refik evlense, yanında onun neredeyse şahidi olacağım. İşte bu bana çok ızdırap verdi.
- Hâlâ öfkeli misiniz Refik Erduran'a?
-
Yok, benim tuhaf bir huyum var hakikaten. Kendim de şaşırıyorum, unutuyorum. Yüzünü görmek bile istemiyorum artık... Gelmiş geçen gün, kaç sene oldu ayrılalı. Beklemiş epey. Bir kart yazmış. 'Geldim seni göremedim, belki ölebilirim, sen belki cenazeme gelebilirsin ama ben seni göremedim,' demiş.
- Unutkanlığınız var ama o döneme ait hiçbir şeyi unutmamışsınız?
-
Çok acı çektim de ondan. O kadar ağrıma gitmiş ki, keşke unutsam. Bir babamın ölümü, bir de Refik'in beni aldatması. Telefondaki konuşmasını duyunca... Dokuzuncu kattaydım, gittim, kendimi atmak üzere balkondan aşağı... Düşünün ne kadar acı çekmişim. Ondan sonra geldim geriye, 'Allahaısmarladık,' dedim, aldım diş fırçamı, annemin evine gittim.
LEYLA UMAR
Geçen sene doktora gittim. 'Farkında değilsin, sende ciddi unutkanlık var,' dedi, çok üzüldüm.
Oğlum Adnan, doktorun tavsiyesiyle evime kameralar yerleştirdi. Sağlığımı böyle takip ediyor. Hiç onaylamadım ama endişe ediyor.
Hayattaki en büyük şansım özenerek yetiştirdiğim, çok severek büyüttüğüm bir oğlumun olması.
Aldatmayan erkeğe hiç rastlamadım. Boşanmış bir kadın olarak davetlere gittiğim zaman görüyordum, evli bile olsa erkekler, boşanmış ya da evli mutsuz kadınları takip ediyor. Ben mutsuzdum. Anlıyorlardı, gelip konuşmaya çalışıyorlardı.
Yaşadığım unutkanlık beni çok üzüyor
- Şu an yaşadığınız evi, Ugandalı diktatör İdi Amin'le yaptığınız röportajla almışsınız. Röportajınızı yabancı bir haber ajansına satarak...
- Evet... Gama Ajansı, röportajı onlara satmamı istedi. Ve bütün dünyaya servis ettiler. Bu araziyi de o güne kadar biriktirdiğim ve haberimden kazandığım parayla aldım. Eski bir ev vardı üzerinde... Yıktık, yeni bir ev yaptık. Fevkalade seviyorum evimi. İnsanlar beni arasın. Sevdiklerimi ben çağırayım. Şimdi arada sırada bu unutkanlık beni üzüyor. Doktora gittim. Aslında bir arkadaşımı götürmüştüm ona. Dedi ki, 'Abla farkında değilsin sende ciddi unutkanlık var, onun için derhal tedaviye başlamamız lazım.' Çok üzüldüm. Ne yapıyorum, bir kitap yazmışım ömrümde, o mu yordu beynimi? Adnan beni o kadar merak ediyor ki, ne yapıyor biliyor musun Tuluhan? Evimin her yerine kameralar yerleştirdi. Sağlığımı böyle takip ediyor... Hiç onaylamadım tabii, ama endişe ediyor sağlığımdan.
SERDAR TURGUT'A DAVA AÇTIM
- Serdar Turgut geçtiğimiz günlerde bir yazı yazdı sizinle ilgili... Kendisinin de sizin evinizde, yemekte olduğu bir akşam, Deniz Baykal'ın odanızda gömleğini değiştirdiğiyle ilgili bir yazı. Okudunuz mu?
- Evet. Ve o adamı mahkemeye verdim. Mizahı çok soğuk kaçan bir adam. Zafer'e (Mutlu) de söyledim. Böyle bir yazı yazılır mı yavrum? İftira... İnşallah tazminat alacağım. Deniz Baykal saygı duyduğum biridir. Arkadaşımdır. Böyle saçma bir yazı yazılır mı, 'farz edelim' diye. Bu ne ayıp bir şey.
- Bugün 20 sene önceki enerjiniz olsa, hangi haberin peşinden gitmek isterdiniz?
- Her haber! Benim için o haber, bu haber yok. En küçük haberin bile hakkını veriyorum. Haber yapmayı seviyorum, mesela birinin hayatını yazmak beni ilgilendirmiyor. Nasıl olsa kendisi de yazabilir: Deli gibi haberlerin peşinde koşup bulmayı hep çok sevdim.
ÖLÜMDEN KORKMAYAN BİRİ VAR MI?
- 82 yaşında da muhabirlik ruhu bitmiyor o halde...
- Var, hem de nasıl. Fena halde. Bazen utanıyorum, gençlerin elinden işini mi alıyorum diye. Allah'tan genç çocuklar beni çok seviyor. Şimdi mesela kalkıp gazeteye gidiyorum. Belki yardımcı olacağım bir durum olur diye...
- Ölüm korkunuz var mı?
- Annem derdi ki, 'Leyla çok korkuyorum, ya toprağın altında dirilirsem, çünkü var öyle birkaç kişi, dirilmiş.' Ölümden korkmayan var mıdır? Ben de korkuyorum. 82 yaşında oldum. Vasiyetimi de yaptım. Her şeyimi Türkan Saylan Sokak Çocukları Derneği'ne bırakacağım. Türkan'ı 16 yaşındayken tanıdım. Oğlumla Türkan'ın kızkardeşi çok yakındı. Bu dünyada benim için her şeyiyle en iyi, en mükemmel insan Türkan'dı.
Fidel, Duygu Asena için '
Aşkı da bol bol yaşar mı?' dedi

- Sizi en fazla heyecanlandıran haber hangisiydi?
- Tabii ki Fidel Castro idi. Benimle arkadaşlığı konusunda herkes başka şeyler düşündü ama aramızda söylendiği gibi şeyler olmadı. Ölmeden Küba'ya gitmek istiyorum. Ya o ölecek ya ben... İkimiz de aynı yaşlardayız. Yedi arkadaşımı götürmüştüm. Onlara dedim ki 'Konuşacağım sizi de davet edecekler.' Kabul ettirinceye kadar yedi saat kapıdan ayrılmadım. 'Kabul etmezsen bir daha seninle görüşmeyeceğim,' dedim. Fidel'e şımarıklık yapılır mı? Yaptım arkadaş hatırına. Bizi kabul etti. Rahmetli Duygu (Asena) vardı. Dedim ki, 'Duygu çok güzel aşk yazıları yazar.' Kendisi de, hiç unutmuyorum, 'Yazdığı kadar bol bol yaşar mı aşkı da?' dedi. Hakikaten ölünce çok üzüldüm. Duygu'nun ölümü bana ağır geldi.
Çetin Altan'ı hiç affetmeyeceğim
- 'Keşke hayatta şunu da yapabilseydim,' dediğiniz ne var?
- Zaman çok çabuk geçiyor. Yapamadığım her şey için pişmanım.
- Hiç affetmeyeceğiniz, küs kaldığınız bir var mı?
- Çetin Altan'ı hayat boyu affetmem. Çetin Altan ilk eşinden boşandığında, Refik'in Salacak'ta doğduğu evi kiraladı. Memnun olmuştuk, hiç olmazsa arkadaş oturuyor diye... Çetin bir gün 'Bana öğlen yemek yapsana, geleyim' dedi. Davet ettim. Baktım, bana kur yapıyor, elimi falan tutmak istiyor. Hemen kalktım, masayı temizledim, 'Çabuk gidelim, vapuru kaçırıyoruz,' dedim. Yazılarına hayrandım ama çok öfkelendim böyle bir şey yapmasına. 'Bugün canım yazı yazmak istemiyor,' diye bir yazı yazdı, aklın durur. Ben şimdi ona bu değeri verirken, bu böyle mi karşılanır? Bir gün Çetin Altan'ın karısı ile oturuyoruz, Çetin içmiş, geldi. Eşinin yanında bana nasıl küfür ediyor, ne söylediğini eşi çok iyi hatırlar... O kadar kötü oldum ki, o akşam ikimiz bir nikâhta şahitlik edecektik. Karısına veda ettim. Ve gittim. Kolumdan tutuyor 'Gitmeyeceksin,' diye. Ciddi bir taciz yaşadım. Yıllarca arkamdan kötü konuştu.
- Güzel bir kadınsınız. Bu meslekte kadın kıskançlığı yaşadınız mı?
- Allahım, bir öldürmedikleri kaldı. Bizim meslekte güzel kadınlar, diğerleri tarafından kıskanılır ve kötülük görürler. Allah rahmet eylesin Müşerref Hekimoğlu bana hep düşman oldu, hiçbir sebep yokken. Ama Vasfiye Özkoçak gibi kadınlar da vardı. Ondan çok dostluk gördüm. Kadınlardan çektiğimi erkeklerden çekmedim. Yalnız bir kadındım. Bu yüzden kadınlar benden nefret ediyordu, erkekler de bir şekilde hep deniyordu. Hep susarak başa çıktım.
- Abdi İpekçi çocukluk arkadaşınızmış...
- Öldürüldüğü gün evlerindeydim biliyor musun? Tesadüfen evlerindeydim. Amerika'dan gelmiştim. Sibel (İpekçi) de Fransa'dan gelmiş, arka odada bana aldığı elbiselerini gösteriyordu. O gün köfte yapmıştım onlara. Sibel de sofrayı kurdu. Telefon etti Abdi 'Yarım saat gecikiyorum, 8.30'da ordayım,' dedi. Hakikaten tam 8.30'da beş tane tabanca sesi duyduk. Sibel bağırıyor. 'Abdi'yi vurdular,' diye. 'Deli misin, Abdi'yi niye vursunlar?' dedim. Öne koştum. Tam kapının önünde biraz aşağıda araba, parça parça. Deliye döndüm. Bağırıyorum. 'Abdi mi, Abdi mi,?' diye. Bir beyle hanım geliyordu, sordum. 'Esmer, bıyıklı, Abdi diye bir beymiş,' dediler.

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.