Pazar 14.11.2010
Son Güncelleme: Cumartesi 13.11.2010

BurjuvalarınH&M dilemması

H&M, ucuz ve 'demokratik' bir marka olarak biliniyor. Ama Türkiyeli burjuvalar için yurtdışı seyahatlerinde sahip oldukları ve bayıldıkları bir imtiyazdı hep. Bakalım Bayrampaşa'da türbanlı değil basbayağı kara çarşaflılarla, varoşlardan altışarlı gruplar halinde akmış delikanlılarla aynı markayı paylaşabilecekler mi? Yoksa gardıropta demokrasi de bir yere kadar mı?

Geçen haftanın en büyük heyecanını, arasında şu bukle gibi 've' işareti olan iki harf yarattı. Bu iki harf uğruna bir gün arayla en 'vip'ler ve en 'lip'ler ('very important'ın bulunduğu skalada bir de 'least important' olsa gerek!) aynı mağazanın önünde kuyruk oldu. Evvelinde, esnasında ve sonrasında dünya kadar haberi yapıldı. Evet, ihtiyacınız olan en son şey: Bir H&M yazısı daha! Ekonomi sayfaları zaten haftalar evvelinden teyakkuzdaydı. 'İsveçli moda devi' tamlamasını kim bilir kaç kere kullanmışlardır... Vuslat yaklaştıkça hacim genişledi; tam sayfa ilanlar 'büyük bekleyiş'in nihayet sona eriyor olduğunu muştuladı, 'herkese moda' diye eşitlikçi üslubu vurguladı. 6 Kasım Cumartesi günkü SABAH'ın birinci sayfasında, logonun üstünde bir sürmanşet ilan vardı: "Çılgınca alışverişe hazır olun! H&M Türkiye'de" Türkiye, çılgınca alışverişe tüm kanatlarıyla hazırmış hakikaten. Perşembe akşamı öncü kuvvetler, cumartesi sabahı da takipçiler H&M'e canı gönülden hayırlı olsuna koştu. Perşembe akşamki ön açılışta ahali bir Beymen ya da Harvey Nichols davetinden copy paste'lenmiş gibiydi. Mutlu Dinçkök'ten Bennu Gerede'ye, Derin Sarıyer'den Ayşe Kucuroğlu'na bu semte normal şartlarda yolu pek de düşmeyen 'cemiyet' insanları, olmaz ya, maazallah ya onları 'halk' zanneden olursa diye bu mikro korkuyu da bertaraf eden bileklik uygulamasıyla ('Misafir'lere tatil köyü usulü H&M bileklikleri takılmıştı) kırmızı paspastaydı.
DENİZ BERDAN AKTİVİZMİ
Eda Taşpınar'ın sırtı, Ivana Sert'in bacakları, tüm kamberler oradaydı. Eda Taşpınar'ı sadece önden görenler, giderek nasıl da göz göre göre muhafazakârlaştığımızı, şeriatın bu defa bu uzun eteklerle kesin geleceğini iddia edebilirdi. Çok çocukken bebek giydirme oyunu oynardık hani, neyse ki Eda Taşpınar aynen oradaki gibi sanki sırtsız bir kostüm giyiyordu, üstündeki ceketin sadece önü vardı ve bu kâğıt ceket kenarlarındaki beyaz kâğıt kulaklar içe kıvrılarak Eda bebeğin adeta kartondan yapılmış bedenine oturtuluyordu! Sırtı zaman zaman ve yer yer örten tek unsur, Bora Kozanoğlu'nun ince ve kemikli eliydi. Deniz Berdan, siyah-beyaz entariye mor-yeşil pabuç şeklinde gene yapmıştı avangard şekiller ama onun o 'Let Them Eat Cupcake' konseptini hatırlayanları keser mi... 2009 Kasım'ının ilk Hello'su arşivliktir. Deli saraylı kombinleriyle beraber 'Ekmek ve pasta şefi' diye bir titri de giyinen Deniz Berdan, Marie Antoinette'in 'Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler'inden ilhamlanarak, akla Bret Easton Ellis'in American Psycho'sunu düşürüp insanı ürperten bir role soyunur. Çalışanları, alt sınıfları ezme eğilimli bir kurguyla, sınıfsal aşağılamanın zirvelerine yükselir. Bulduğu konsept, medarı iftiharıdır: 'Let Them Eat Cupcake'. Yetinmez, verdiği söyleşide şöyle der: "Size de sürüden ayrılın derim, göstermelik değil gerçekten çevreye ve sanata duyarlı olun, politik görüşlerinizi korkusuzca savunun, aktivist olun, farklı olun ve farklılığı hissedin."
EN UCUZ İMTİYAZ MAZİ OLDU
İşte Deniz Berdan, sürüden H&M giyerek ayrılmaktadır. Sınıfsal olarak komple Louis Vuitton, Gucci, Prada, Chanel, Chloe vs giyebilecek biriyken, o bunları arada üç kuruşluk H&M'lerle harmanlayarak politik görüşlerini korkusuzca savunmakta, aktivist olmaktadır! Sonra da Christian Louboutin, Marni, Balenciaga, Burberry, Versace vs serperek bu H&M'lerin arasına, bu defa da öbür sürüden ayrılmakta, farklı olmaktadır... Sadece Deniz Berdan değil, gardırop düzenlerken önceliği bütçe olmayan pek çok kişi aralara H&M malları atmaktan büyük zevk alıyordu yakın zamana kadar. Şöyle sebeplerden:
1.
Pahalı elemanları böyle beleş parçalarla kombinlemek yaratıcılığa işaretti.
2.
Bunların keşif hikâyesini anlatmak havalı oluyordu. Tek taşla iki kuş: Hem bir Londra, Berlin, Beyrut macerası hem de fantastik bir üç kuruş-beş para detayı.
3.
H&M Türkiye'ye gelmediği için halka inmemiş, kirlenmemişti.
Esasen ısrarcı kahve/şarap lekesi çıkmayınca çok da kahrolmadan çöpe atabileceğiniz ucuzluktaki bu marka bizde yurtdışına sıklıkla çıkan üst ve orta üst sınıfın gözbebeğiydi. Ve ama işte... Geçen cumartesi itibarıyla taşlar yerinden oynadı!
KUYRUĞA GİRECEKSİN!
Cumartesi sabah 11'de Bayrampaşa'daki Forum İstanbul'da ilk H&M'in bu defa halk açılışı vardı. Saat 8'de gelmeye başlamış insanlar, saat 11 olduğunda kuyruklar hakikaten anlamlandırılamaz uzunluktaydı. Çoğul kullanılması öylesine değil; düzeni sağlamak ve aradan kaynamaya mani olmak için kuyruk belli mesafelerde kesilerek kuyrukçuklar elde edilmiş. Dördüncü kuyrukta bekledikten sonra üçüncü kuyruğa terfi, derken ikiiii, biiiir ve mutlu son! Bu konuda yazı siparişi almamış biri neden kalkar gider, alt tarafı bir mağazaya girmek için neden kuyrukta bekler, raf başına düşen düzinelerce insanla birlikte mallara nasıl hafakan basmadan bakar, üstüne bir de kasa kuyruğunda dikilir, Allah akıl fikir versin diyelim. Böyle bir çeşitliliği daha önce hiç görmemiş olabilirim: Siyah çarşaflı bir kadın ile iki civciv modeli reklam filmi çocuğuyla yere oturmuş kendi de sarı kafalı İskandinav kadını iki karış mesafedeydi. Beyaz Türkler, gri-fümekara olanlar, başı örtülüler, başı açıklar, yabancılar, yarı ünlüler, sınıf yapmaya debelenen yeni şehirli kızlar, saça jöleyle şekil yapmış varoş delikanlıları, dedeli nineli büyük aileler, 0 bedenler, 3XL'ler... Colors, I-D ve WAD dergilerinin rastgele beşer sayıları deyip çıkalım içinden. Bunlardan bir kısmı bilinçli tüketici dediğimizden, iple çekmiş bu tarihi günü. Bir kısmının da en ufak fikri yok ne kuyruğunda, niye beklediğinden. Sorulduğunda mahcup gülümseyenler, doğum kontrol hapı/prezervatif alışverişi gibi topu 'arkadaş'a atanlar, doğru yolunda giderken birbirini çekeleyip "Bunca insan beklediğine göre hadi biz de girelim," diyen bey amcalar nefisti.
59.95'E DERİ CEKET
İki katlı mağazanın altını kadın, üstünü erkek ve çocuğa ayırmışlar; aşağısı cehennemi izdiham, yukarısı boşa varan tenhalıktaydı! Fiyatlar şimdiye kadar tanıdığımız zihniyette; Gap'vari bir sapma/şaşma yoktu: Trikolar 29.95, 39.95, 49.95... Etekler 39.95, 49.95... Gömlek 39.95... Elbise 69.95... Ayakkabı 19.95... Çanta 29.95... Bere 9.95... Eldiven 9.95... Deri ceket 59.95... Kaban 79.95... Evet, 'demokratik' ve 'eşitlikçi' fiyatlar. Ama bakalım burjuvalar bu kadar demokratikleşmeyi kaldırabilecek mi? Yoksa eşitlik, sadece birileri biraz daha eşit olduğunda mı güzel?
Halkçılığın H'sı ve ötesi...
H'nın açılımı Hennes, M'ninki de Mauritz.
Doğum yılı 1947. Doğum yeri ilk a'nın üstünde iki nokta, ikincide mini top olmak suretiyle Vasteras, İsveç. Baba adı Erling Persson.
Hayata Hennes ismiyle ve sadece kadın giyim kuşamı olarak başlıyor. Ki 'hennes', İngilizce'de 'hers' neyse, İsveççe'de o demek. 'Onun', 'o kadının'.
1968'de Stockholm'deki Mauritz Widforss ile birleşip erkek giyimine de giriyor.
Memleket sınırları dışındaki ilk mağaza Norveç'te açılıyor. 90'larla beraber hızla yayılıyor, bilhassa Avrupa'da müthiş geniş bir ağ kuruyor.
2000'lerle beraber tüm dünyayı fethettiği söylenebilir: 37 ülkede aşağı yukarı 2 bin dükkân ve 76 bin çalışan...
Malların çoğu Çin'den Hindistan'a, Bangladeş'ten Mısır'a, Türkiye'nin de içinde bulunduğu ağırlıklı olarak Asya ülkelerinde üretiliyor.
2009'da yapılan bir araştırmaya göre dünyanın en değerli 21. markası. Ayrıca da en birinci perakendecisi... 'Fast fashion' diyorlar, özelliği hızlı üretilip hızlı tüketilmesi.
'En iyi fiyata moda ve kalite' diye bir sloganları var. Kadın, erkek, genç ve çocuklar için hesaplı, sınıf ayrımı yapmayan, eşitlikçi gündelik giyim diyelim, ama tasarım kaygısı da es geçilmeden: 2004 Kasım'ında seçilmiş H&M'lerin özel bir Karl Lagerfeld koleksiyonu sunmasıyla başlıyor bu iş ve olay oluyor. Sonrasında da Stella McCartney, Viktor&Rolf, Madonna, Roberto Cavalli, Comme des Garçons, Matthew Williamson, Jimmy Choo ve Sonia Rykiel'le limited edition konseptine devam ediliyor.
Şimdi sırada Lanvin işbirliği var. Evladiyelik Fransız. 23 Kasım'da tüm dünyayla aynı tarihte Türkiye'de de H&M'in Lanvin koleksiyonunu görme imkânı olacak.
Yeni ayrıcalık Cos mu?
Bir dönemin sonu bu; artık yurtdışı gezmelerinden neredeyse bedavaya düşürülmüş H&M parçalarıyla sükse yapma devri kapandı. Peki yeni hesaplı prestij markası hangisi? Doğru cevap Cos olabilir mi? Cos, H&M'in yabancısı değil. Biraz daha stil sahibi abisi, ablası... Biraz daha yüksek ama gene de ayakları yere basan fiyatlı ürünlerin satıldığı yenicene (üç yaşında) markası... Açılımı 'Collection of Style'. Hazır giyim sektöründeki kazık ve ulaşılmaz tasarım ürünlerle ucuz ama kalitesi düşük ve kişisellikten uzak elemanların ortasında konumlandırılıyor. Çok daha pahalı olacağını düşündürecek kadar cool duruyor genellikle. Minimal çizgiler, zarif detaylar, temiz dikişler... Bütçe dibe vurmadan dizaynır rayihası... Cos henüz Türkiye'de yok. Gelene kadar onunla böbürlenilebilir!
IKEA: Kuyruk retrosu
Ucuza iyi tasarım; İsveçliler bu işi biliyor. Türkler de İsveçlileri, yüzyıllardır 'fındık köfte' diye bildiklerinin bir boy büyüğünü İsveç köftesi diye kabullenip uğruna kuyruklara girecek kadar çok benimsiyor! Yakınımıza gelmesinden böyle toplu bir heyecan duyduğumuz ilk İsveçli, H&M'in memleketlisi IKEA'ydı. 1943'te Ingvar Kamprad adında yaratıcı bir adam, bu 'eve ilişkin her şey' zincirinin ilk halkasını kurmuştu. Sade, işlevsel, akıllıca tasarlanmış mobilya ve ev aksesuvarlarını, maliyeti minimuma indirerek çok makul rakamlara sunuyordu. Zaman içinde bir mobilya mağazasından fazlası olmuş, bir tarz, bir kültür yaratmıştı. İlk IKEA, Mayıs 2005'te Ümraniye'de açıldı. Kariyerimde yeri olan bir kuyrukla: Açılışa gitmiş, 'Ne Ziraat ne SSK, burası IKEA!' başlığıyla haber yapmıştım. Kapı kuyruğu hakikaten de SSK/Ziraat Bankası çizgisindeydi: Konu komşu karşılaştıkça sarılıp birbirini sallayarak kucaklaşan ve soluklanıp hal hatır etmek için en yakındaki oturma birimine çöken mahalleli teyzeler... Kara çarşaf kostümlüler... Onların hemen yanı başında da Nişantaşlı restoran sahipleri... Ünlü turizmci patronlar... Bu çeşitliliği sağlayan bir İsveç formülü var demek ki!..

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.