Pazar 21.11.2010

Batman'dan dünya sanatına yol gider...

Bir yarışmada yanlışlıkla hediye edilen yağlı boyayla başlayan renk serüveni, onu Türkiye'nin en önemli ressamlarından biri haline getirdi. Art Price'da dünyanın en çok kazanan ilk 500 çağdaş sanatçısı arasında 287., Türkiye'de 8. sırada yer alan Ahmet Güneştekin, bu yıl Contemporary İstanbul'a 'Dinler' temalı yapıtlarıyla katılıyor

Bu, Batmanlı bir çocuğun hikâyesidir. Her çocuk gibi okuma yazmayı öğrenmeden önce resim yapmayı öğrenen, ancak diğerlerinden farklı olarak resimden vazgeçmeyen ve Türkiye resminin en umut verici isimlerinden birine dönüşen Ahmet Güneştekin'in hikâyesi. Bir işçi kampında doğmuş ve resme sevdası fark edilir edilmez ilk duyduğu cümleler, "Resim yapmak günahtır, yaptıklarının içinde can verirsin," olmuş. Fakat Türkçeyi askerde öğrenen babası sayesinde, resimden vazgeçmemeyi aklına koymuş, bunun için az tepki çekecek resimler yapmış. O günleri anlatırken yine de şanslı olduğunu düşünüyor, bunun nedeni de evdeki Anna Karenina'lı, Don Kişot'lu mütevazı kütüphanelerinin varlığı. Takvimlerin 1975'i gösterdiği yıl, Batman'ın nüfusu 40-50 bin. Bütün çocukların ilgi odağı şehirdeki tek kırtasiye dükkânı. Küçük Ahmet'in resim dünyasına açılan ilk kapı da o kırtasiyeci olur: "Yağlı boyayla tanışmam o kırtasiyeci sayesindedir. 10 yaşımda bir resim yarışmasında birinci olmuştum ve ödüller arasında yanlışlıkla yer alan tüplerin içindeki renklerden büyülendim. Yağlı boyanın da suyla inceltildiğini sanarak fırçayı suya batırıp boyaya sürdüm, ayrışmadı. Bozuk olduğuna kanaat getirip, öfkeyle kırtasiyecinin yolunu tuttum. 'Bunlar bozuk,' diye tezgâhın üstüne attım. Nasıl kullandığımı sordu ve gülerek 'Evladım evdeki zeytinyağını kullansan bile o boya ayrışır,' dedi." Resim konusunda aldığı ilk ve son ders de bu oldu. Marangoz akrabalarının kullanmadıkları kontrplak parçaları ilk tuvalleri oldu. İlk kişisel sergisini 16 yaşında, Batman'da açtı.
DARBEDEN FAİLİ MEÇHULLERE...
Ahmet Güneştekin bir 12 Eylül çocuğu. Eylül günlerinde tanık oldukları resmine de yön vermiş: "O sabah sarsıntıyla uyandım, tanklar geçiyormuş sokaktan. Camilerin hoparlörlerinden ezan sesi yerine 'sokağa çıkma' anonsları duyuluyordu. Ertesi gün okula gittiğimizde de bahçede asker çadırları kuruluydu. İnsanlar sokakta öldürülüyordu, her evde yaslar kurulmuştu, sevdiğim romanların hepsi yakıldı. O sert geçiş sanatıma da yansıdı." İnsanları mezar başında resmetmeye başladı, cezaevi ya da karakol kapılarında... Gençler cezaevine, dağlara giderken o küçük yaşında direnmenin yolu olarak resmi seçti yine: "Renklerden uzaklaşmaya başlamıştım, güzel olan tek şey hüzünlüyken de resim yapabilmemdi." Hüzünlü resmi 1986'ya kadar sürdü, o yıl üniversite sınavına girdi, Mimar Sinan Üniversitesi resim bölümünü kazandı, fakat bir hafta devam ettikten sonra bıraktı ve Batman'a geri döndü. Eğitimin yaratıcılığını kısıtladığına kanaat getirmişti. Batman'da ailesine ait işyerinde çalışmaya başladı, işyerinin köşesinde hep bir atölyesi vardı. Yaptığı mütevazı resimleri satmaya ve onlarla boya alarak resimden kopmamaya çalıştı. Ta ki Batman'ın 'faili meçhullerin başkenti' olarak anılacağı 90'lı yılların başına kadar: "En yakın arkadaşım yanı başımda ensesinden kurşunlanarak öldü. Katille göz göze geldik, silahı elinde sallayarak Emniyet Müdürlüğü'ne girdi. Artık Batman'da yaşayamayacağımı anlamıştım."
GURBET O KADAR ACI Kİ
İstanbul... Hiç tanımadığı bir şehir, nasıl yaşayacağını bile bilemez, üstelik iki de küçük kızı vardır artık. Hayatını sürdürebilmek için ağabeyiyle birlikte tekstil sektörüne girdi, iyi de para kazandı. Ve resimden uzak koca bir altı sene geçirdi. Sanat yapamamak onu her geçen gün rahatsız etse de, seçeneksizdi. Ta ki çok sevdiği ağabeyi sadece 42 gün içinde mide kanserinden gözünün önünde eriyip yitene kadar. Ticari hayatını bitirerek Beyoğlu Sadri Alışık Sokak'ta ilk profesyonel atölyesini kurdu. Bir yandan resim yapmaya, diğer yandan da Türkiye'yi dolaşmaya başladı, çocukluğundan beri zihninde kalan efsanelerin izini sürmekti niyeti. Bu iz sürücülük, Anadolu'nun her yerinde yaşlı insanlardan masallar dinlemeye kadar vardı. Kendisine ait bir resim dilinin peşindeydi seyahatleri boyunca. Dedesinin çocukluğunda kulağına fısıldadığı kadim zamanlara çevirdi yüzünü. Çünkü çok erken yaşlarda zengin bir kültürün mirasçısı olduğunun farkındaydı. Batman'da çevresi Yezidilerle, Süryanilerle, Ermenilerle, Araplarla çevriliydi ve o bir Kürttü: "Sanat yapıyorsanız, bu çokkültürlülük kültürel genlerinizin içine cuk diye oturuyor." Bütün resimlerinde yer alan güneş sembolü yine bu kültürün bileşenlerinden Yezidi kültürüne dayanıyor.
İLK PROFESYONEL SERGİ
Altı yıl boyunca Türkiye'nin bütün illerini, ilçelerini ve 5 bine yakın köy ve kasabasını gezdi. Bu arayışın sonucunda 2003'e kadar bin 500 resim yapmıştı. Biraz gelenekten beslenen, biraz nakkaşlıktan güç alarak oluşan yeni bir resim diline sahipti artık. Yaptığının bir sanat yapıtı olduğuna karar vermişti, ama arkasında bir galeri, bir koleksiyoner yoktu ve kendi başına AKM'den gün alarak, 100 küsur resimlik bir retrospektif sergisiyle sanat dünyasına 'merhaba' dedi. Sergide çocukluğundan başlayarak her yaş döneminden resimler yer aldı: "İlk bir hafta sadece halk geldi, sonra basın, sanat otoriteleri, koleksiyonerler. İkinci hafta 20'nin üstünde resmim yüksek fiyatlara satıldı, galerilerden teklifler gelmeye başladı." Kazandığı parayı yine resme yatırdı, her sene daha yüksek fiyata satılan resimleri ona 'doğru yoldasın' diye mesaj verdi. Aynı sene Coşkun Aral'la tanıştı ve birlikte Haberci- Türkiye Renkleri diye bir belgesel çekmeye başladılar. TRT'de yayımlanan bu belgesel aracılığıyla resimlerini Anadolu'ya taşıdı, sergiler açtı, çocuklarla atölye çalışmaları yaptı: "Coşkun Aral hayatımı değiştiren iki hocadan biridir, diğeri Yaşar Kemal'dir." Ahmet Güneştekin; beş sene önce Anadolu'ya yaptığı seyahatlerde gördüğü enteresan kapıları satın almaya başladı, aralarında 450 yaşında olanlar bile vardı ve niyeti bu kapıları resminde kullanmaktı. Ancak bir zanaatkarın yaptığından farklı bir şey yapmak istiyordu ve kapıları tuvallerinin içine yerleştirmeye karar verdi: "Yapacağım resmin hikâyesinin mutlaka bir kapıdan geçmesi gerektiğini düşündüm. 10 yıl boyunca girilmeyen Troya, ancak kapı açıldıktan sonra düşebilmişti. Cennete girebilmek için Cennet Kapısı'ndan geçmek gerekiyordu. Ölümün çaresi, Ölümsüzlük Kapısı'nın ardındaydı."
ZANAATKÂR VE SANATKÂR EL ELE
Son olarak yaptığı Güneşe Açılan Kapılar ise üç dinin kelamlarına göndermeler yapan bir eser. Dünyanın dört bir tarafındaki kütüphanelerden üç dinin kutsal mekânlarının kapılarını inceleyerek yeniden yarattığı bu kapı, üç aylık bir tasarımdan sonra, Antakya'da yaşayan ve dünyadaki önemli kutsal mekânların kapılarını yapan Ali Altun tarafından oyuldu. Üç metre uzunluğundaki, 10 metre genişliğinde ve bir buçuk ton ağırlığında kapı Contemporary İstanbul'da bu yıl sergileyeceği ilk başyapıt. Diğeriyse 83 parçadan oluşan ve Çağ Tufanı adını taşıyan eseri. "Bu çağda tufan olursa nasıl olur?" sorusunun peşine düşerek yaptığı eser, mimariyle resmin buluştuğu bir eser olmuş. Güneştekin fuara ayrıca yeniden yorumladığı Ayasofya mozaikleri ve bu yıl ilk kez denediği Ademin Kaburgaları adlı heykelleriyle de katılıyor. Söylemeden geçmeyelim; Güneştekin'in 40'a yakın eserinin büyük kısmı şimdiden satılmış durumda. Bu toprakların yetiştirdiği bir sanatçı için en güzel haberi en sona saklayalım: Yurtiçinde ve yurtdışında 100'den fazla kişisel ve karma sergiye katılan Ahmet Güneştekin, Art Price'ın dünyanın önde gelen müzayedelerini değerlendirdiği raporuna göre, 2009-2010 döneminde çağdaş sanatın en pahalı 500 sanatçısının arasında 287., Türkiye sıralamasında ise 8. sırada. Geç de olsa tanışmaya değer, ne dersiniz?

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.