Giriş Tarihi: 20.02.2011

Savaş bölgesinde kadın olmak

Mısır Tahrir Meydanı'ndaki gösteriler sırasında tacize uğrayan CBS muhabiri, dikkatleri bir kez daha kadın gazetecilerin yaşadıklarına çevirdi. Türkiye'deki kadın savaş muhabirlerine bugüne kadar başlarına gelenleri sorduk...

Kadınların hep erkeklerden daha zayıf ve dayanıksız olduğu, kan göremeyeceği, ölüme dayanamayacağı söylenir. Bunun bazen hiç de böyle olmadığını kanıtlayan meslek gruplarından bir de, meslektaşlarının büyük bir kısmından daha cesur bir şekilde, masada oturmak yerine ateşin olduğu yere giden kadın muhabirlerdir. Onlar silaha, savaşa, kana, acıya ve ölüme tanık olurlar. Hiç mi acı çekmezler, tabii ki üzülürler, yıkılırlar, katıla katıla ağlarlar, hatta sırf kadın olduklarından ötürü tepki bile görebilirler. Ancak yine de mesleklerinden ödün vermezler. Son olarak halk isyanının yaşandığı Mısır'da ABD'li bir kadın savaş muhabirinin başına gelenler, dikkatleri bir kez daha kadın gazetecilerin yaşadıklarına çevirdi. Ortadoğu'daki savaşlarda görev yapmış olan CBS muhabiri Lara Logan, kalabalık arasında kalınca hem cinsel tacize uğramış hem de dövülmüştü. Kimileri "Kadın gazeteciler oraların riskli olduğunu bilerek gidiyor," derken kimileri de Logan'a destek kampanyası başlattı. Ben de savaş bölgelerinde çalışmış bir kadın muhabir olarak kendi tecrübelerimi aktarmak istiyorum. Ortadoğu'da savaşın yaşandığı yerlere giderken giysilerinizin uzun kollu ve yakasının kapalı olmasına dikkat etmeniz gerekiyor. Sırf bunun için gardırobumda sakladığım giysiler bile var. 2004 yılında Filistin iç savaşının bitmesinin ardından foto muhabiri arkadaşım Uğur Can ile Gazze'ye gitmiştik. El Fetih kenti terk etmiş ve tüm yönetimi Hamas devralmıştı. İç savaşta tüm binaları delik deşik, sokakları darmadağın olsa da Gazze'de içinizi ferahlatan tek bir yer vardır: Akdeniz sahili... Savaş yorgunu Gazze halkı denize giriyor, çocuklar kumdan kaleler yapıyordu. Haber yapmak için kumsala indik. Başımda saçlarımı tamamen kapatan bir örtü, üzerimde de dizime kadar bir entari vardı. Ben rehberimiz eşliğinde insanlarla konuşmaya çalışırken Uğur Can da fotoğraf çekiyordu. Bir anda etrafımızı çok sayıda genç sarmaya başladı. Özellikle de benim. Teker teker dinlemeye çalışırken bir anda uzaktan bize bakan biri, bana doğru kum attı. Ben 'Ne yapıyorsunuz?' derken bir anda arkadaşları da yedikleri mısırların koçanlarını atmaya başladılar. Hızlı adımlarla uzaklaşmaya çalışırken birisinin başörtümü çektiğini fark ettim. Arkamı dönüp alacak durumum yoktu. Gerçekten korkmuştum. 'Turkish Muslim!' diye bağırıyordum. Neler olduğunu anlamamıştım. Kadın olmam, dikkat çekip rahatsız edilmeme yetmişti. Otele döndüğümüzde görevliler polisi çağırdı. 10 dakikaya kalmadan her yeri Hamaslılar sarmıştı. Beni sahile indirerek rahatsız edenleri tespit etmemi istediler. Bulduğumda yapacaklarını bildiğimden 'Burada değiller,' diyerek sustum. Yalan söylediğimi anlamışlardı, ancak kimsenin de vurulmasını istemiyordum. Otele dönerek olayın kapatılmasını istedim. Sonraki günlerde korkmadım ama hep tedirgin durdum. Ama bu yaşadıklarım, geçen yıl Bağdat'a gitmemi engellemedi. Kadın olsam da, savaş bölgelerinde haber yapmak kadar heyecan verici başka bir şey olduğuna inanmıyorum. Birçok savaş bölgesinde görev yapmış olan bazı kadın meslektaşlarıma da yaşadıkları zorlukları ve başlarından acı bir olay geçip geçmediğini sordum. İşte yanıtları...
Şerif Turgut (Bosna, Kosova, Sırbistan, Cezayir, Çeçenistan, Irak ve Liberya'da görev yaptı)
"Kadınlar, fiziksel saldırıların olduğu savaş bölgelerinde rahatsız edilebiliyor. Kadın olduğum için çok sayıda sözlü saldırıya maruz kaldım. Kosova'daki paramiliter örgütler, bana 'Savaş başlayınca önce tecavüz edip sonra öldüreceğiz,' derlerdi. Defalarca dipçiklendim. Priştine'de toplu gösterinin olduğu yerde içlerine çektiler beni. Dövülürken, kaldığım otelin görevlileri tarafından kurtarıldım. Kırmızı bereliler denilen paramiliter bir grup vardı. Kapımı tıklatıp, telsizleri çalıştırıp rahatsız ederlerdi. Tecavüze uğramaktan gerçekten çok korkmuştum. Kafama çok silah dayandı. Yedi-sekiz savaş bölgesinde çalıştım, yine olsa yine giderim. Çeçenistan'a gittim, pantolon giyip sokakta sigara içen tek kadındım. Meğerse kadınların gelenek olarak pantolon giymesi yasakmış. Her şeye karşın kadınların bu işlere daha fazla gitmesinden yanayım çünkü kadınların gözüyle savaşın farklı yönlerini görebilirsiniz."
Ayşe Karabat (Radikal Köşe Yazarı 2000-2004 arasında Kudüs'te yaşadı)
"Kadın olmak, yalnızca savaş bölgesinde değil sokakta yürürken bile saldırıya daha açık olmak demektir. Savaş bölgesinde de, yolda yürürken de taciz edilebilirsiniz. Savaş muhabirliği, her türlü önleminizi önceden almanızı gerektiren bir iş. Kılığınıza kıyafetinize dikkat etmeniz gerekli. Gerekirse çarşafa da girer, başörtü de takarız. Ben herhangi bir taciz olayı yaşamadım. Ancak bir intihar saldırganının, kızıyla benim aramda kendisini patlatmasını unutamam. Yaşadığım en kötü andı. Ayrıca İsrail Batı Şeria'yı işgal ettiğinde, savaşın tüm iğrençliğine tanık olmuştum. Logan hakkındaki tüm tartışmaları, kadınları çatışma bölgelerinden uzaklaştırma çabası olarak görüyorum. Oysa ben kendi deneyimimden şunu öğrendim: Kadınlar, diğer insanların kalplerine daha yakın olduğu için, savaş muhabirliğini insanlıktan yana daha iyi yapıyor. Erkekler daha çok 'kim kimi öldürdü' üzerine yoğunlaşırken, kadınlar savaşın mağdurlarının duygularını da daha iyi yansıtabiliyor."
Nevin Sungur (Afganistan, Irak, İran, Filistin'de görev yaptı - Serbest muhabir)
"Kadının çok fazla ortalıkta görünmediği toplumlarda kadın gazeteci olarak çalışmak her zaman zordur. Her şey sizi yok saymalarıyla başlıyor. Afganistan'da, İran'da, 'örtünmek' zorunda kalıyorsunuz. İran'da pardösü giymezseniz tacizin boyutları büyüyor. Özellikle yabancı bir kadın olarak sokağa çıkınca kamu malıymış gibi görülüyorsunuz. Afganistan'da bir adam, sokak ortasında durup dururken elle taciz etmişti. Irak'ta, Şii bölgesinde çarşaf giymek zorundaydım. Ben 40-50 derecede çarşafla dolaşırken erkek meslektaşım bir tişörtle gezebiliyordu. Bunlar ruhen sizi yoran şeyler haline dönüşüyor. Ayrıca hijyen olarak, tuvalete gitmek için özel yer arıyorsunuz. Afganistan'a 20 yıl önce ilk kez gittiğimde kameraman arkadaşımla otel olmadığı için bir evde kalmıştık. Odadaki tek kadın bendim. Onlarca Afgan erkeğinin hepsi bana bakıyordu. Sabaha kadar 'Saldırırlar mı?' diye korktuk. Çok rahatsız ediciydi. ABD'li gazetecinin Tahrir Meydanı'nda yaşadığının korkunçluğunu tahmin edebiliyorum. İlk taciz, kadın kimliğiyle başlıyor. Orada olmanızı kabullenemiyorlar. Tanık olduklarım korkunçtu ama hayatımın en keyifli gazeteciliğini yaptığım yıllardı. Kendi adıma, gelebileceğim en iyi noktaydı. Savaş muhabirliği yıllarımın heyecanı da, duygusu da bambaşkadır."

X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.