Son Güncelleme: Cumartesi 05.03.2011
Ödüller, törenler, eleştirenler
Köşe yazarları sinema üzerine kalem oynatmaya meraklı. Fakat filmler üzerine argüman geliştirmeyi sinema eleştirmenlerine bırakıp, sadece 'bayıldım', 'aptalca buldum' veya 'ağla ağla öldüm' gibi çalakalem yorumlarla yetinseler, herkes daha rahat edecek
GELENEKSEL SİYAD TARTIŞMASI
Bizde -ve dünyanın başka hiçbir yerinde- bu isimlerin içinde yer aldığı kadar şaşaalı bir sinema sektörü bulunmadığından, yıldızlarımızın 'eksantrik yaratık'lara dönüşmesi kolay kolay mümkün olmuyor. Ne de olsa, o denli şımaracak bir ortam yok. Bu işler, son kertede 'paran ve kitlen kadar' çünkü. Zaten ABD'liler gibi doğuştan 'performansçı' da değiliz. Sebebi ne olursa olsun, ve hangi ödül törenini (Altın Portakal, SİYAD, İstanbul Film Festivali...) izliyorsak izleyelim, ödül alanların büyük kısmı, kuru bir teşekkürü tercih ediyor. Şartlar, yukarıda anlattığım gibi kısıtlı olduğundan, 'abartmak' istemiyorlar herhalde. Ama en azından filmleriyle veya kendi sinema maceralarıyla ilgili iki çift laf etseler, bir sinema etkinliğinde olduğumuzu hatırlayacağız. 43. Sinema Yazarları Derneği Ödülleri'ndeki manzara da biraz böyleydi. (Tuncel Kurtiz her zamanki gibi kısa bir şiir performansı sergiledi tabii.) Söyleyecek kayda değer bir sözleri var da mı bizden esirgiyorlar ("Sanatım konuşsun"), Türk sanat camiasındaki aşılmaz nihilizm mi söz konusu olan ("Hiçbir şey demeye gerek yok. Hem ödül almasam da fark etmezdi."), yoksa basitçe çekingenlik mi, tam olarak kestirmek zor. Ama bunun, zaten hep 'âdet yerini bulsun' havasıyla yapılan ve başlı başına sıkıcı bir konsept olan ödül törenlerini daha da sıkıcı hale getirdiğine şüphe yok. Böylece seyirciler, ödüllerin kimilerine sevinip kimi için jüriye 'saydırma' eğlencesiyle baş başa kalıyor.
SİNEMACI, ELEŞTİRMEN SEVMEZ
Türkiye'de geleneksel olarak en çok -neredeyse Altın Portakal'dan bile çok- tartışılan sinema ödülleri, SİYAD'ınki. Ama sinema yazarlığı uğraşının, bu 'popülarite'nin 'reklamın kötüsü' manasında dahi hayrını gördüğünü söyleyemeyiz. Yönetmenlerin, oyuncuların, film ekiplerinin -hele de kabul görmedikleri durumlardaeleştirmenlerden hoşlanmaması kadar doğal bir şey düşünemiyorum. (Tarantino dışında eleştirmenleri bilhassa seven yönetmen duymadım.) İlginç olan, en hırçın saldırının -ve her fırsattabasından gelmesi. Aslında 'sanat sepetten' dem vuran 'romantik enteller' ortadan kalksa, kimi popülist filmleri yerden yere vuranlar yine de çıkacak. Galiba rahatsız edici olan, birilerinin (nispeten az okunan, Beyoğlu'ndaki demode sinemalarda falan gezinenler) 'kendince' argüman geliştirmeye kalkması oluyor. (Ne gerek var? Herkesin piyasa değeri belli.) Şu anki sinema yazarı profili tamamen değişse bile, sinema hakkındaki basın yazıları sürecek. Ama şu ikisiyle sınırlı kalınsa, sanki daha bir rahat edilecek: 1- Halkla ilişkilercilerin, kelimesi değiştirilmeden yayımlanan bültenleri 2- Köşe yazarlarının çalakalem yorumları: Bayıldım! Aptalca buldum... Sevmedim... Ağla ağla öldüm... Vesaire. Sinema yazarları, sinemacıları köşe yazarlarından koruyor olmasın sakın?
EN SON HABERLER
- 1 Kuruluş Osman’ın Ulcay’ı Ümit Kantarcılar’dan samimi açıklamalar! “Dizi ve sinema sektöründeki başarımız tesadüf değil”
- 2 Dünya çatışıyor ABD kazanıyor
- 3 Türklerin Lahey’deki hayatı: Gurbet, gözyaşı ve umut
- 4 Bu turun farkı kadınlar
- 5 Sessiz lüksün sembolü
- 6 Düşünceleriniz hayatınızı yönlendiriyor
- 7 Atalarının mirasını fotoğrafta yaşatıyor... Adıyamanlı kadınların kültürel mirası: Kofi
- 8 Osmanlı alimlerinin 150 yıllık kayıp hikayesi
- 9 Başkasına yardım derken kendini unutma
- 10 Moda, kadın sporcuların peşinde