Her doğal ürün, organik değildir!
2008'de uluslararası pazarlarda cirosu ilk kez 50 milyar dolar sınırının üzerine çıkan organik yiyecekleri tüketenlerin sayısı hızla artıyor. Ama bilmemiz gereken önemli bir ayrıntı var: 'Doğal' diye satılan ürünlerin çoğu organik değil
ESKİSİ KADAR PAHALI DEĞİLLER
1990'ların sonlarında Amerika'daki dev kimya kuruluşları meyve ve sebzelerin genlerini değiştirmeye, tohumları şifrelemeye başladılar. Dünya ticaret örgütünün de baskısıyla bu ürünler 'sağlıklı', bizim geleneksel ürünlerimiz 'sağlıksız ve verimsiz' ilan edildi. İşte o zaman sadece okumuş, aydın kişiler değil, çocuklarının, torunlarının geleceğinden kaygı duyan herkes kendilerine zarar vermeyecek ürünleri nereden bulacaklarını araştırmaya başladılar. Organik ürünleri destekleyen sivil toplum örgütleri oluştu. İdealist tarım üreticileri geleneksel tarım yaptıkları toprakları dinlendirip organik tarıma hazırladılar, zararlılarla kimyasallar yerine doğal yöntemlerle mücadele yöntemlerini öğrendiler, gübrenin doğalını kullandılar ve bizde de organik tarım başladı. Organik ürünlerin alıcısı vardı, ama ürünü alıcıyla buluşturacak sistem düşünülmemişti. Şişli'de birincisi açılan organik pazarlar bu alanda öncü oldu. Sadece taze değil, işlenmiş organik ürünler üreten firmalar da ortaya çıktı. Kuşadası'nda Gürsel Tonbul Hanım'ın organik ürünler çiftliğini gezdiğimde gözlerime inanamadım. Bir yanda tümüyle organik bir yaşam süren mutlu büyük ve küçük baş hayvanlar, diğer yanda organik zeytininden narına, pembe domatesinden ekmeğine, meyve sızmalarına, ekşilerine, pekmez ve reçellerine dek çok sayıda ürün mevsiminde üretiliyor, sertifikalı olarak ülkenin, hatta dünyanın dört bir yanına gönderiliyordu. Geçen gün 60 civarında idealist ortağın kurduğu Tarladan Eve adlı organik dükkanlar zincirinin Bebek'teki şubesine yolum düştü. Bir duvarında bütün tedarikçi firmaların organik sertifikaları asılıydı. Rastgele ürünler seçtim, faturalarını istedim. Her parti malın hangi üreticiden geldiğini faturalardan belirledim. Sonra o firmaların sertifikalarına baktım. Burada tescil edilen ürünler arasında benim faturada adını gördüğüm ürünlerin olup olmadığını kontrol ettim. Evet, hepsi sertifikalı organik ürünlerdi. Fiyatları da bana makul göründü. Görünüşlerine dayanamadım, hemen oracıkta ucundan koparıp, kimyasalların bulaşmadığı güvencesiyle taptaze karnabaharın bir küçük çiçeğini ağzıma attım, tadına doyamadım. Sonra kendimi tutamadım, iki büyük kesekağıdı dolusu sağlıklı, organik ürünlerle evin yolunu tuttum. Benim 1970'lerde alay ettiğim organik ürünlerin 2008'de uluslararası pazarlarda cirosu ilk kez 50 milyar dolar sınırının üzerine çıkmış durumda. Henüz dünya pazarının sadece yüzde 12 kadarını organik ürünler karşılıyor. Ama toplumlar bilinçleniyor. Organik ve geleneksel ürünler arasında 1970'lerdeki kadar büyük fiyat farkları kalmadı. Ayrıca ürünlerin görünümleri eskisi gibi albenisiz, ucuz değil. Tarladan Eve grubu gibi birçok firma kendi ürettiği malı kendisi pazarlıyor. Böylece aracı kârı ortadan kalkınca, geleneksel tarımla fiyat farkı azalıyor, hatta domates gibi ürünlerde yazın neredeyse tümüyle ortadan kalkıyor. Biz tüketicilerin bilmemiz gereken önemli bir ayrıntı, 'doğal' diye satılan ürünlerin organik olmadığı ve bunların herhangi bir güvencesinin bulunmadığı. 'Organik' diye sunulan ürünleri biz de denetlemeliyiz. Bunun için paketli ürünlerin üzerindeki organik sertifika etiketini incelemek, taze ürünlerde ise her parti için sertifikalarını, faturalarını kontrol etmek yeterli.
EN SON HABERLER
- 1 Duyarsız kalmam düşünülemez
- 2 Rallici annenin co-pilot kızı
- 3 ATM Dubai’de gurur verici bir gösteri
- 4 Fedakarlığın adı anne
- 5 Futbola devam etseydim kesin GS’de oynardım
- 6 Daha az tüketmeye mecburuz
- 7 Gerçekleri sanki efsanelermiş gibi yazdım
- 8 Ülkeler, TikTok’a karşı harekete geçti
- 9 Hep mutlu olmak zorunda değiliz
- 10 Sevgiliye ulaşmak için ses ve söze ihtiyaç var